Tel dolaplı günlerden, buzdolabı ve klimaya

Unutulanlar: Özellikle İstanbul’da; tel dolabı, karlık, çalı süpürgesi, hallaç, güğümlerle süt satan sütçüler, merkepler veya atlarıyla zerzevat satan satıcılar, gündüzleri “dondurmacı” , geceleri “bozacı” lar! Bekçiler ve bekçilerin hırsızlarla uğursuzlara “Ben buradayım” diyen düdük sesleri!
Beyaz ev eşyaları çıkmadan önce yemekler, sebzeler, meyveler evlerde mutfak penceresinde ve apartmanların boşluklarında “tel dolaplarda” muhafaza edilirdi... Sular da damacanalarda ve su küplerinde!
Bazı aileler, yemekleri ve suları soğuk tutmak için, içleri kurşun levhalarla kaplı özel dolaplar yaptırırdı! Bunların içine, gene kapıya gelen buz kalıpları yerleştirilir ve hasır damacanaların ortasındaki boşluğa da buz konurdu!
Yemekler gazhanedeki özel tesislerden dağılan hava gazıyla pişirilirdi. Bu dağıtımın olmadığı yerlerde de kömür veya odun sobalarında...
Düdüklü alüminyum tencerelerden önce kalaylı tencereler vardı ve kalay eriyince zehirlenme vakaları ahvali adiyedendi... Kalaycılar ve bıçak bileyiciler kapıya gelirlerdi!


Isınma
Isınmaya gelince; bazı evlerde kalorifer vardı ama diğer evlerde odun ve kömür sobaları ve salonların ortasına şömine gibi yerleştirilen “salamandra” (Odalar arasında gezdirilebilen bir tür kömür sobası) sobalarıyla ısınılırdı!
Savaş yıllarında kış geceleri komşuluklara, dostlara ziyarete giderken beraberinde kese kâğıdıyla kömür götürülürdü, çünkü kömür de ekmek gibi vesikaya bağlı idi! Tabii o yıllarda “klimanın” adı bile yoktu! Sonraları vantilatörler çıktı...


Buzdolapları
“Buzdolabı” beyaz eşya devrini açtı... Mutfak sobaları da beyazlandı... Mutfak evin en gösterilmez yeri iken yeni buzdolabı ve beyaz Junkers marka soba ve fırınla gösteriş yeri oldu!
İlk buzdolapları Frigidaire marka olduğu için uzun zaman hepsi Frijider diye anıldı... Kelvinatör çıkana kadar... Buzdolabı adeta bir statü sembolü idi... Yemek odasının baş köşesinde durur ve üzerine dantel örtü örtülürdü...
Burla Mağazası’ndan ilk “Frijider” alan ailelerden biri bizdik... Bir akşam eve geldik baktık ki Bolulu aşçımız, dolabın kapağını açmış, yorulan ayaklarını soğutmak için dolaba sokmuş!
Eskiden evler, hatta sokaklar çöpçüler tarafından çalı süpürgesiyle süpürülür, yer beziyle temizlenirdi. Şimdiki çeşitli malzemeler, deterjanlar yoktu. Arapsabunu vardı! Sonra elektriksiz “Gır gır” ve sonra da elektrikli Hoover vakum süpürgeleri çıktı ve uzun zaman bütün elektrikli süpürgelere Hoover dendi... Sloganı da “Hoover Hoover hem süpürür hem döver” idi!

Radyo-TV
Radyo ve “Devamı Yarın” ... Tarihte bugün... Nureddin Artam’ın Radyo Gazetesi’nden sonra TV geldi. Televizyon da başlangıçta tek kanal, hem de mahdut evlerdeydi. Bunun için TV’si olan evlere davetsiz telesafirliğe gidilirdi. Ve TV aletleri de dantelli örtülerle örtülürdü...
Telefon ayrı bahis!
Kış geceleri TV ve radyo olmadığından; fincan veya amiral battı oynanarak boza, salep içilerek geçerdi... Geçmiş zaman oluyor ki hayali bence çok para ediyor... Hayat bir bakıma zordu ama basitti. Sorunlar tekdüze idi! Keşke o günlere dönebilsem diyorum!


Gırgır, İzmir’de 1960’lı yıllarda üretilmeye başlanan bir tür mekanik halı süpürgesinin markası. O yıllarda çalı süpürgesinin yerine geçen büyük bir yenilik olduğu için firmanın patentli markası olan

“GırGır” bu tür süpürgelere verilen genel bir isim oldu. Sloganı da “GırGır giren eve dırdır girmez” idi.


FIKRA
HalIlar, Hoover çıkmadan önce ve bazı yerlerde şimdi duvarda dövülerek temizlenirdi. Alt kattakilerin sağlığı düşünülmediğinden sık sık kavgalar çıkardı! Böyle bir kavgada alt kattaki hanım yukarıya bağırmış; “Ayıptır” diye...Yukarıda halı silkeleyen hanım, “Siz halı silkelemez misiniz” diye cevap vermiş... Alt kattakinden cevap gelmiş: “Hayır. Biz Hoover kullanırız. Hem süpürür, hem döveriz...”

Yazarın Diğer Yazıları