"Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ"nın yeni bir nüshası

Yazılarımızı internetten takip edenler fark etmeseler de bendeniz gazetenin kültür-sanat sayfasında yazıyorum. Dolayısıyla, yazılarım kültür-sanat ağırlıklıdır. Uzmanlık alanım "Klâsik Türk Edebiyatı" olduğu için de zaman zaman "divan"lardan, "tezkire"lerden, "şiir mecmuaları"ndan bahsediyorum sizlere. Bu cümleden olmak üzere bugün 16. yüzyıl Mevlevî şairlerinden Kemâl Ahmet Dede'nin (ö. 1601) "Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ" adlı eserinin yeni bir nüshasını tanıtmak istiyorum.

Bilindiği üzere Hz. Mevlânâ'nın vefatından sonra Sultan Veled (ö. 1312) Mevlevî tarikatını kurup teşkilatlandırmış, oğlu Ulu Arif Çelebi de (ö. 1320) Mevleviliğin genişleyip yaygınlaşmasını sağlamıştı. Ulu Arif Çelebi'nin Mevleviliğe hizmetlerinden biri de şüphesiz Eflâkî Ahmet Dede'ye (ö. 1360) "Menâkıbu'l-ârifîn" adlı eseri yazdırmış olmasıdır.

Mevlânâ ve etrafında bulunan zevatın menkıbelerinin anlatıldığı Farsça "Menâkıbu'l-ârifîn" Türkçe'ye birçok kere tercüme edilmiştir. Çoğunluğu mensur olan bu tercümelerden Lokmânî Dede (ö. 1519) ve Kemâl Ahmet Dede'nin (ö. 1601) çevirileri manzumdur.

Kemâl Ahmet Dede'nin "Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ" adlı mesnevîsinin bugüne kadar tek nüshası biliniyordu. (bk. Süleymaniye Kütüphanesi, Halet Efendi kitaplığı, ilave kısım No: 82)

Bu tek nüsha üzerinde Betül Sinan Nizam tarafından bir doktora çalışması da yapılmıştı. (Boğaziçi Üniversitesi, İst. 2010) Biz katalog taramalarımız esnasında bu eserin bir nüshasına daha rastladık. (bk. Mısır Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu, C. 4, Kahire 1992, s. 27)

Sondan tahminen 3-4 varak eksik olan eser:

"Râvîler eyle rivâyet itdiler//Hâkîler eyle hikâyet itdiler" (v. 1b) beytiyle başlar ve "Kubbeler içre nihândur cânları//Gayr-ı Hak bilmez kimesne anları" (v. 184b) beytiyle sona erer. Bu haliyle söz konusu tercüme Süleymaniye nüshasına göre sondan 81 beyit, varakların kopmuş olması nedeniyle eksik görünüyor.

"Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ"nın, kısaca tanıtmaya çalıştığımız Mısır nüshası ile Süleymaniye nüshası karşılaştırıldığında çok fazla bir farklılık arz etmediği görülüyor. Ancak adı geçen eserin Mısır nüshasının kenarlarında (25b-30a//87b-91b) Bahaeddin Veled, Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî gibi "Menâkıbu'l-ârifîn"de geçen birkaç bölümün muhtasar tercümesi yer almaktadır. Makale konusu yapmayı düşündüğümüz bu manzum tercüme "Menâkıbu'l-ârifîn" tercümelerine yeni bir ilave olabilir. Bahse konu tercümeden birkaç beyit sunuyoruz:

Râvî-i vâfî riyâyet eyledi//Hâkî-i hâkî hikâyet eyledi//Hazret-i Molla Celâleddîn-i Rûm//Beş yaşındayken şeh-i ferruh-kudûm (...) Ol Bahâeddîn Veled sırr-ı ahad//Bil maârif bahrı ol dürr-i samed. (v. 25b)

...

İşit imdi bir rivâyet eydeyüm//Ehl-i hâkîden hikâyet eydeyüm//Râvî-i âşık rivâyet eyledi//Hâkî-i sâdık hikâyet eyledi//Şems-i Tebrîzî rivâyâtı nice//İşit ey âşık hikâyâtı nice. (v. 87b)

Biliyorum, bu tip yazılar gazete köşelerinde pek kabul görmez. Bunlar akademik dergilerde yayınlanmalı. Lakin emin olun, söz konusu eseri ilmî bir dergide tanıtsak 5-10 kişi ancak haberdar olurdu. Elinizdeki/ekrandaki bu yazıyı en az 50 bin kişinin okuyacağından şüpheniz olmasın. Bu da bir kültür hizmeti değil midir?..

***

ACZİMİN GİRYESİ:

Kitap medeniyettir, hayat çarkı eserle döner,

Asırlar ötesine ses götürebilmektir hüner.

                                                (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları