Tokyo esnafı haberi ve bilardo mantığı…

Anadolu Ajansı, Japon esnafının sorunlarını haber yaptı diye Türkiye'de söylenmedik laf kalmadı. Hemen herkesin mantığı, "Ankara, İstanbul, İzmir esnafı dururken, Tokyo esnafının dertlerini gündeme taşımak, halkla alay etmektir" diye çalıştı...
Bir de konuyu bilardo mantığıyla düşünelim:
Anadolu Ajansı, Japon esnafının durumu ile ilgili haber yapmasaydı, Türk esnafının durumu bu kadar gündeme getirilebilir miydi? Ankara esnafı ile haber yapsalardı, bu kadar konuşulur muydu?
***
Haberi yapan muhabir, Tokyo esnafının durumunu gündeme getirmenin Türkiye'de tepkilere yol açacağını öngöremeyecek kadar dünyadan ve ülke gerçeklerinden habersiz biri olabilir mi?
Diyelim ki muhabir bunu düşünemedi, Anadolu Ajansı'nda, haberleri kontrol eden ve yayınlayan birkaç kademe var. Bu kademelerden haber nasıl geçti? Hepsinin basireti mi bağlandı?
Haber, birçok kademeden geçip yayınlandığına ve Türk esnafının durumu da yeteri kadar gündeme geldiğine göre maksat hasıl olmuştur!
Muhabir, ıstakasıyla yani mikrofonuyla, kamerasıyla, Tokyo esnafına bir dokundu, top yuvarlandı ve asıl hedefine yani Türkiye'ye ulaştı değil mi? Top yani haber, öyle bir yere girdi ki kimse çıkaramıyor!
***
Türk esnafının sorunları üzerine eğilmek iktidar baskısı yüzünden mümkün değilse, Japonya esnafı üzerinden konu gündeme getirilmiş olamaz mı?
Öyle ya Türkiye'de bütün gazetelerin ana haber kaynağı olan Anadolu Ajansı'nın hangi haberi bu kadar ses getirdi? Cumhuriyet tarihinde, Türk esnafının durumu hiç bu kadar konuşuldu mu?
Bence haber bu yönüyle değerlendirilmeli hatta muhabire ödül verilmelidir…
Muhabirin veya Anadolu Ajansı yetkililerinin "ulan fakirler" dercesine halkla alay edecek kadar kötü niyetli olduğuna inanmak mümkün değil… Aksine bu haberde emeği geçen herkese teşekkür etmek gerekir…
***
Aslında pek çok olay, Tokyo haberindeki gibi gelişiyor ama olayları düz mantıkla değerlendirenler, kendilerine ulaşan bilgiyi olduğu gibi görüyor. Diyelim ki Anayasa gündeme getirildi, bu tartışmayla sonunda Türkiye'yi nereye taşımak istiyorlar, bunun üzerinde biraz düşünmek gerekmez mi?
Veya 10 yıllık süreci altı aya sığdırarak aşı üreten ilaç şirketleri, aşıların neredeyse "her derde deva" olduğunu söylese inanmaya hazırız. İyi ama bu işin sonunda, bütün insanlar aşı bağımlısı haline getirilecek. Daha şimdiden grip aşısında olduğu gibi her yıl aşı olmak gerektiğini söylüyorlar. Bütün insanları sağacaklar resmen… Kaldı ki gripte de virüsler devamlı mutasyon geçirdiğinden aşılar etkisiz. Virologlar, "gribin aşısı olmaz" diyor, bizde ise bir doktor, "köpek gibi aşı olacaksınız" diye sahibinin sesini dillendiriyor!
***
Kuş gribi sahtekârlığının veya domuz gribi skandalının bütün dünyanın gözü önünde ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından üzerinden tezgâhlandığını hemen herkes biliyor. Öyle ki, 2009'daki domuz gribi salgınının "ilaç üreticilerinin kârlarını artırmak için bu şirketlerle ortak olarak üretilen bir korku kampanyası" olduğunu, Dünya Sağlık Örgütü'nün, epidemiyoloji birimi direktörü Profesör Ulrich Keil açıklamıştı! 
Şimdi ise virüsün mutasyon üzerine mutasyon geçirdiği söyleniyor ama üretilen aşıları çöpe atmamak için "mutasyonlar üzerinde de etkilidir" diyorlar. Yani ilaç şirketleri, bütün insanlıkla bilardo topu gibi oynuyor ama bunu dile getirenlere "aşı karşıtı", "komplo teorisyeni" diyen de onlar. Bunun için yani insanlar gerçekleri öğrenmesin diye milyon dolarlar harcayıp medya ekipleri oluşturdular.
Herkes bilardo oynayamayabilir ama her insan, gözünün önünde oynanan bu oyunu anlayabilir...

Yazarın Diğer Yazıları