Trabzon hastalığı ve Millî Takım…

Grup maçları aşamasında Avrupa Futbol Şampiyonası''na tek gol atmasına rağmen, tek puan alamadan veda eden Millî Takım üzerinden özellikle "spor yazarı, yorumcusu" sıfatı ile sadece teknik direktör Şenol Güneş ile kaleci Uğurcan''ı hedef tahtasına oturtarak sorumlu ve suçlu ilan edenlerin tek kelime ile izanından şüphe eylesek yeridir.

Hadi diyelim (ki kendisi de "tek suçlu benim" diyerek) Şenol Güneş''e kabahati üstlendiği için de "vur abalıya" diyerek saldırdılar.

Peki, 3 maçta 8 gol yemesine rağmen, UEFA''nın grup aşamasını kapsayan tespitinde 18 kurtarış ile gol önlemede ilk sırada yer alan Uğurcan Çakır''a, "insafsız avcıya hizmet eden" misali pike yapılması neyin nesi?

Söz konusu Millî Takım olduğunda, hiç sevmediğim, benimsemediğim, hatta gereksiz bile gördüğüm, "Trabzonlu ve Trabzonsporlu olup-olmaması mı?"

Öyle olmadığını kabul etmek istiyorum! 

Ama benzeri takıntıları özellikle Şenol Güneş''in hem Millî Takım''da, hem de teknik direktörlük yaptığı kulüpler üzerinden, "fırsatını buldu mu ganimet sayan" bir şekilde yazılı basında kalemini, ekranlarda ise dilini oynatarak saldırı aracı haline getirmiş olanların cemaziyülevvellerini hatırlayınca, "alışkanlıklar paslı çivi gibidir, söküp atmak zordur" sözü aklıma gelmiyor değil.

Onun için öncelikle ve özellikle "her ne olursa olsun Şenol Güneş''i kötülüme, bertaraf eyleme hastalığına" yakalandıkları için, "fırsat bu fırsat" diyerek Uğurcan Çakır''ı da hedef tahtası yapanları "Allah ıslah eylesin" diyorum!

*

Gelelim Şenol Güneş yönetimindeki Millî Takım''ın grup maçlarında aldığı berbat sonuca!

Futbolda bunlar hiç mi olmamış ya da olmayan şeyler, sonuçlar mı?

Binlercesi var!

Gruplara kalmayı başarırken, hatırı sayılır ölçüde iyi futbol oynayıp, sonucunu da alan bu Millî Takım değil mi idi? Bu futbolcular değil mi idi?

Evet! Hemen hemen aynı kadro.

Sanırım bu noktada gerçeği gözden kaçırdık.

O da bana göre özellikle de yurt dışında oynayan futbolcular üzerinden tarif yapacak olursak, yorgun bir kadro olmasıdır!

Bir kere takımın gol atma işinin, her ne olursa olsun, iyi de kötü de oynasa 90''ı bırakın artı dakikalarında bile sahada kalma garantisi olan (!) Burak''a kayıtsız şartsız tevdi edilmiş olması kötü sonuçların baş nedenini teşkil etmiştir.

Çünkü Türkiye''nin yurt dışı lejyonerleri arasında geride bıraktığımız sezonda en başarılı isim Burak Yılmaz olmuştur. Bu başarı için de gücünün, yeteneğinin, hırsının büyük kısmını kullanması nedeniyle Millî Takım''ın maçlarına pek bir şey kalmadı. Bu da sahaya yansıyan hali ile de belli oldu zaten.

Gerçi diğer lejyoner temsilcilerimiz de Burak''tan pek farklı değillerdi.

Bu durumda, içerideki yerlilerden "Millî Ruhu" taşıma ve sahadaki mücadeleye yansıtmada daha fazla yararlanılması gerektiği gerçeğini ortaya koymuyor mu?

Millî Takım''ın kadro yapısı oluşturulurken artık bu faktörün, gerçeğin göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünmüyor değilim.

Biraz daha ileriye gidecek olur isek, Millî Takım''ın profesyonellik üzerine değil de amatör ruha adapte edilerek formalandırılması ciddi ciddi ele alınmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları