Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Trump'a nasıl güvenilecek?

ABD'nin dış politikası maliyet/fayda analizinin ürünüdür. Trump, bundan bir yıl önce Suriye'den çekilme kararını açıklarken "Kum ve ölümden bahsediyoruz". Yani 'Suriye'de petrol yok onun için çekiliyoruz' demişti. Demek istemiştir ki petrol yok, yer altı kaynakları zengin değil sömürebileceğimiz fazla bir şey yok niye bu kadar riske girelim?

İşte tam bu sırada devreye, İsrail'in jeopolitik geleceği devreye girmiş ve Pentagon yetkilileri Trump'ı Suriye'den çekilmekten vaz geçirmişlerdir. Böylece ABD güçleri, "çekiliyoruz, çekildik" derken daha fazla bir güçle Suriye'ye yerleşmiştir.

Yerleşmekle kalmamışlar, SDG/PYD'ye binlerce TIR silah ve mühimmat sevk etmeye devam etmişlerdir.

ABD'nin Münbiç'te de verdiği sözü hiçbir zaman tutmaması üzerine Türkiye her türlü riski alarak sonunda bölgeye müdahale etmiştir. Türkiye'nin müdahalesi söz konusu olunca Trump "bölgeden çekiliyoruz ve üsleri de boşaltıyoruz" demiştir.

"Barış Pınarı Harekâtı" başlayınca Trump, tekrar Suriye'den çekilme kararını açıklıyor. Harekât devam ederken Trump, Ankara'ya alçak bir mektupla yardımcılarını gönderiyor. Sonuçta "Siz YPG/PKK'yı vurmayın biz 120 saatte onları harekât alanından uzaklaştıracağız" diyerek harekâta ara verdiriliyor.

Aradan geçen süre içinde ABD güçleri boşalttıkları 6 üsse geri dönüyor ve PYD/PKK ile devriye yapmaya devam ediyorlar.

Trump, "ayrılıyoruz, çekiliyoruz" dediği her zaman daha farklı ve güçlü bir biçimde Suriye'ye yerleşiyor. 

Trump bir yandan azil süreciyle uğraşırken diğer yandan gerçek niyetini açıklamayı ihmal etmiyor. Suriye'deki gelişmelere ilişkin konuşan Trump, Türkiye-Suriye sınırını kastederek "Sınırı başkaları kontrol etsin" diyerek "Biz petrolü güvence altına aldık. Petrolü seviyorum."

Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, Trump'ın petrol iştahına yönelik şunları söylüyor: "ABD'nin, on binlerce kilometre uzaktan gelerek, 'Suriye'nin petrol rezervlerini biz değerlendireceğiz' demesi uluslararası hukuka aykırıdır" diyor.

Çavuşoğlu doğru diyor ama gerçekler daha başka şeyler söylüyor. Zira uluslararası hukuk zayıf ülkeler için anlamı olan bir kavramdır. ABD söz konusu olduğunda uluslararası hukuk diye bir kavram söz konusu olmuyor. Ne demişti Soros; "Uluslararası ilişkiler hukukun değil, gücün ilişkisidir; güç hükmeder ve hukuk hükmedeni meşru kılar".

Sözgelimi "kitle imha silahına sahip olduğu" gerekçesiyle Irak'ta milyonlarca insanın kanını döken bir Amerika'dan bu dünyada kimse hesap sormayı aklına dahi getiremez.

Hiroşima ve Nagazaki'de yüz bini aşkın kişiyi atom bombası kullanarak öldüren ABD'den hesap soracak kim vardır?

Uluslararası hukuk, insan hakları, demokrasi ancak güçsüz ülkeleri bağlayan değerlerdir. Demokrasi, adalet, özgürlük, barış ve uluslararası hukuk diye güçsüz ülkelere dayatılanlar gerçekte bu kavramlarla kamufle edilmiş Amerikan çıkarlarıdır.

Toplumsal günah!

Bilindiği gibi Gandi'nin, Toplumsal Günah olarak saydığı yedi ilke şunlardır: 1. İlkesiz Siyaset, 2. Emeksiz Zenginlik, 3. Vicdansız Haz, 4. Niteliksiz Bilgi, 5. Ahlaksız Ticaret, 6. İnsanlık Yararına Olmayan Bilim, 7. Çilesiz İnanç.

Trump ve benzeri emperyalist sömürgenlerde, Gandi'nin "toplumsal günah" olarak nitelediği her vasıf vardır.

Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan,  toplumsal günah koleksiyonuna sahip Trump'la birçok kez görüştüğü gibi bir defa daha görüştü.

Bu görüşmenin sonucu şimdiden bellidir. ABD tarafı bu görüşmelerle varılan mutabakat metninin ancak hesabına gelen yanlarına uyacaktır.

Trump bir yandan Türkiye'nin meşru güvenlik kaygılarını anladığını söyleyecek diğer yandan bu güvenliği ortadan kaldıran PYD/SDG'yle devriyelere devam edecektir.

Trump, "petrolü seviyorum" diyor ama bunu Suriye petrolünü SDG/PYD'nin denetimi altında olması için seviyor.

Böyle bir anlayışa sahip kişiye nasıl güvenilecektir? Onun verdiği garantinin ne anlamı olacaktır?

Bekleyip göreceğiz!

 

Yazarın Diğer Yazıları