Türk Tarih Kurumu’na hukuksuz atama /AV. CENGİZ OZAN ÖRS

Türk Tarih Kurumu’na hukuksuz atama /AV. CENGİZ OZAN ÖRS
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 100. yılına girmemizin ardından kamuoyunun oldukça tartışılan bir gelişme yaşandı.

24 Nisan 2020 tarihli, 31108 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 23 Nisan 2020 tarihli, 2020/169 sayılı Cumhurbaşkanlığı atama kararıyla Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’na Ensar Vakfı'nın Afyonkarahisar Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yaramış atandı.

Bu yazımızda, söz konusu atamanın tarihe ve hukuka aykırılığını ele alacağız.

Türk Tarih Kurumu, her aşamasında Atatürk’ün imzası olan bir Kurumdur

Türk Tarih Kurumu, 1929’da başlayan tarih çalışmaları neticesinde, sırasıyla “Türk Tarihi Heyeti” ve “Türk Tarihi Tetkik Heyeti” adlarıyla başladığı faaliyetlerini takiben, 15 Nisan 1931 tarihinde “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” adıyla bağımsız bir dernek olarak resmen kurulmuş; bugünkü adını ise 1935 yılında almıştır.

Kurum’un hukuki statüsündeki değişim

12 Eylül Rejimi, Atatürkçülük adı altında, Atatürk’ün Kurum’un özel hukuka tabi Dernek olarak kurulması yönündeki iradesini yok sayarak, Türk Tarih ve Dil Kurumlarının Dernek yapılarına son vermiştir. 1982 Anayasası’nın 134’ncü maddesiyle anayasal düzeyde ve kamu hukukuna tabi, kamu tüzel kişiliğine sahip Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kurularak, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, bu Kurumun bağlı kuruluşları haline getirilmiştir. Bağlı kuruluş olarak, Türk Tarih Kurumu da kamu tüzel kişiliğine sahiptir.

Atamanın 12 Eylül ile nedenselliği

Türk Tarih Kurumu’nun özel hukuka tabi dernek olduğu dönemlerde, Kurum’un başkanı, Cemiyetler Kanunu ve Kurum’un tüzük hükümleri doğrultusunda Kurum’un idare heyeti tarafından, bu heyet üyeleri arasından seçilmekteydi (1931 Tüzüğü m. 7; 1940 Tüzüğü m. 9). Türk Tarih Kurumu dernek olarak kalsaydı, Atatürk’ün her aşamasında imzası ve emeği olduğu, bu denli önem verdiği ve üzerine titrediği, son günlerinde dahi ilgilendiği Türk Tarih Kurumu’na böyle bir atama yapılabilir miydi? Bu sonucu, 12 Eylül mümkün kılmıştır.

Atama Anayasa’ya ve Kanun’a aykırıdır

Parlamenter Sistem döneminde Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’na yapılan atamalar 23/4/1981 tarihli ve 2477 sayılı Kanun’un ikinci maddesi uyarınca ilgili Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın imzalarının yer aldığı müşterek kararname ile yapılıyordu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra ise bu atamayı, artık yürütme yetkisine “tek başına” sahip olan Cumhurbaşkanı, 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hükümlerine göre “tek başına” yapmaktadır. Bu çerçevede, yazımıza konu Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’na yapılan atama, Cumhurbaşkanlığı (atama) kararıyla yapılmıştır. Bu atama kararına karşı iptal davası açılması durumunda yargısal denetimin yapılacağı yer ise, Danıştay Kanunu’nun 24’ncü maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay’dır.

Türk Tarih Kurumu’nun hukuki niteliğinin, Atatürkçülük adı altında Atatürk’ün iradesine “açıkça” aykırı olarak 12 Eylül Rejimince 1982 Anayasası’nda yeniden belirlenmesine karşılık, Kurum’un dernek kuruluş tüzüğünden beri devam edegelen Atatürk’ün himayesinde olduğu anlayışı Anayasa’nın 134’ncü maddesinde devam ettirilmiştir. 134’ncü maddeye göre, “Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak ve yayınlar yapmak amacıyla; Atatürk’ün manevî himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Cumhurbaşkanının görevlendireceği bakana bağlı; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşan, kamu tüzelkişiliğine sahip “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” kurulur”. Bununla beraber, 134’ncü maddenin önceki halinde Atatürk Kültür, Dil Tarih Yüksek Kurumunun ve dolayısıyla Türk Tarih Kurumu’nun Başbakanlığa bağlı olduğu belirtilmekteydi. Kurum’un Başbakanlığa bağlı olması, Anayasa’nın yapılması sürecinde 134’ncü maddenin Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu Değişiklik Gerekçesinde “… Kuruma verilen önemli görevler nedeniyle Atatürk’ün manevî himayelerinde Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde olduğu vurgulanarak, Başbakanlığa bağlı olması kararlaştırılmıştır” biçiminde açıklanmıştır. 1982 Anayasası’na Parlamenter Sistem yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni getiren 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanunun birinci maddesiyle ise, “Başbakanlığa” ibaresi “Cumhurbaşkanının görevlendireceği bakana” şeklinde değiştirilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Bakanlar Kurulu’nu ve Başbakanlığı kaldıran Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde yürütme yetkisini tek başına kullanan Cumhurbaşkanlığı makamının, Parlamenter Sistemde müşterek kararname ile yapılan atamaları artık tek başına yapmasıdır. Böylece, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’na yapılan atama özelinde yeni atama usulü, Kurum’un, Cumhurbaşkanı’nın gözetim ve desteğinde olması düzenlemesiyle bağdaşmamaktadır.

6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Yetki Kanunu’na dayanılarak çıkarılan 11/10/2011 tarihli ve 664 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı KHK’nin 140’ncı maddesiyle değişik birinci maddesinde de Anayasa’nın 134’ncü maddesindeki düzenlemeye aynen yer verilmiştir. Bu düzenlemelerin, “Atatürk’ün manevî himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde” kısmını göz önüne aldığımızda, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’na yapılan bu atamanın Anayasa’ya ve Kanun’a aykırılığı sorunu ortaya çıkmaktadır.

Böyle bir atamayı 12 Eylül’ün mümkün kılması karşısında hukuka aykırılık iddiasının da 1982 Anayasası’na dayanması tarihsel bir çelişki olmakla birlikte, sorunu hukuk devletinde idarenin hukuka bağlılığı açısından değerlendirmek gerekir. Bir hukuk devletinde idarenin bütün eylem, işlem, tutum ve davranışlarının hukuka uygun olması gerekir.  Anayasa Mahkemesi’nin de bir kararında belirttiği üzere, “hukuk devletinde, … devletin bütün organları üzerinde hukukun ve Anayasa'nın mutlak egemenliği vardır” . Dolayısıyla, yürürlükte olan hukukun normlar hiyerarşisinin en üzerindeki bir kuralı olarak Anayasa’nın 134’ncü maddesinin ve onunla aynı hükmü içeren 664 sayılı KHK’nın birinci maddesinin Türk Tarih Kurumu ile ilgili gerçekleştirilecek her türlü idari işlemde göz önüne alınması gerekir. Başka bir deyişle, Türk Tarih Kurumu ile ilgili tüm idari işlemlerin bu düzenlemelere uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, “… Atatürk’ün manevî himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde …” olduğu belirtilen Türk Tarih Kurumu’nun Başkanlığı’na, Ensar Vakfı yöneticisi ve Kuvayı Milliye, Millî Mücadele düşmanı, Anayasayı tağyir suçundan hüküm giymiş İskilipli Atıf ile ilgili çeşitli etkinliklere iştirak etmiş bir kişinin atanması, Kurum’un Atatürk’ün manevî himayesinde olmasıyla bağdaşmamakta olup Anayasa’nın 134’ncü maddesi ve 664 sayılı KHK’nın birinci maddesine aykırıdır. Ancak vurgulamak isteriz ki, “aykırılık” hukuktan önce tarihe ve gerçeğedir. Çünkü Türk Tarih Kurumu, aynı Türk Dil Kurumu gibi Atatürk'ün her aşamasında imzası ve emeği olduğu, büyük önem verdiği ve üzerine titrediği, son günlerinde dahi ilgilendiği bir Kurum'du. Covid-19 salgınını yaşadığımız bu günlerde, tarihsel gerçeğe etki eden, her açıdan “tarihi olaylar” yaşıyoruz...