Türkçenin ölümü: '1001 Kelime 1001 Hüzün'

Türkçenin ölümü: '1001 Kelime 1001 Hüzün'

Kelimelerimizi erittiler, bizi hüzne boğdular.

Seçim atmosferindeyiz. Politikacılar, onlarla yürüyenler konuşuyorlar, hepsi aynı kelimeleri kullanıyorlar.  Hemen her cümlelerinde Türkçe katlediliyor. "Tüm"den, "neden"den, "seçenek"ten, "sorun"dan, "mevzu"dan, "görsel"den, "yaşam"dan, "olanak"tan, "olasılık"tan, "olası"dan, "yanıt"tan, "kazanım"dan... hakikati gösterecek, ruhu doyuracak kelimelere yer kalmıyor. Böyle nice, yersiz, uyumsuz kelimeler beynimize üşüşüyor; düşünce alanımızı daraltıyor.

Bugün sizi Yasin Topaloğlu''nun "1001 Kelime 1001 Hüzün" kitabıyla buluşturacağım. (Elips Yayınları, 365 s.)

Yasin Topaloğlu, kitabın "Ön Söz"ünde, "Kelimeler de medeniyetler ve insan gibi doğar, büyür, gelişir ölür ya da öldürülürler... Bizim lisanımızda kelimelere karşı girişilmiş barbarca katliamlar vardır." diyor ve devam ediyor:

"Osmanlıca-Latin alfabesi tartışmalarına taraf olmak gibi bir ihtiyaç içinde olmadığım için ben sadece yeterince yaşatamadığımız kelimelerin matemini tutmaktan yanayım.

Osmanlıca alfabenin yerine son üç yüz yıldır pek çok defa başka alfabeler konmasına teşebbüs edilmiştir. Cumhuri­yet dönemindeki son teşebbüste görülmektedir ki başarılı olunmuştur.

Ne Arapça ne Farsça ne de Osmanlıca kutsal lisanlardan değillerdir.

Ne İbranice ne Latince ne de başka bir Frenk dili kötü diye tanımlanabilir. Nihayetinde bütün lisanlar insanların birbirleriyle ülfet etmesi için birer vasıtadır.

Arapçanın, Kur''an''ın Arapça nazil olması dışında hiçbir ilave kutsallığı yoktur.

Bu kitap gündelik lisanımızdaki ''ölümlerin'' ne kadar fazla olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

1940''lı yıllarda telif ve tercüme 18 kitabın içinden seçilmiş 1001 kelimenin hayatlarımızı çok kısa zaman içerisinde birer birer terk edişindeki matemi hatırlatmaya çalışmaktadır. (…)

1970''li yıllarda ortalama 300 kelime ile konuşan Türk insanı, her on yılda bir kelimelerini gömerek bugün sadece 150 kelime ile Türkçe konuşur olmuştur. (…)

Kültürel çoraklığın kasıp kavurduğu ülkemizde artık mektep, talebe, muallim kelimelerinin karşılığını arama motorlarına soran bir nesil kazandık.

Bu satırların yazarı meslek olarak yayıncılık yapmaktadır. 2000''li yılların başında neşrettiğimiz kitapların yeni baskılarını yaparken tekrar okumalarda TDK''nın kuralları değiştirdiğini, o dönem kullanılan kelimelerin sadeleştirilmesi gerektiği tartışılır olmuştur."

*

Biz de bu köşede sadece kelimeler üzerinde değil, cümleler üzerinde çok durduk. Yazanımız, konuşanımız güya Türkçe akıntısına kapılmış gidiyor.

Birileri "Türkçü" kesiliyor, uydurulmuş kelimelerle Türkçeyi kısırlaştırmak istiyor. Fikrî yapılarına bakın, hemen hiçbirinin "Türk milliyetçiliği"yle alâkası yok.

En Türkçü Nihal Atsız''ı bilirsiniz. O ilk başta sadeleştirme taraftarıydı. Sonra işin nereye vardırılmak istendiğini görünce, "Genç Kalemler" çizgisine döndü.

Biliyorsunuz, Genç Kalemler, 1911''de çıkmaya başlamış, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve daha birçok kalem bizim Türkçenin, yaşayan Türkçenin üzerinde durmuştur.  Ömer Seyfettin''nin "Yeni Lisan" makaleleri bir ölçüdür.

Yasin Topaloğlu, "1001 Kelime 1001 Hüzün"de, 29 harften 1001 kelime seçmiş. Kaynaklara girerek o kelimelerin nasıl kullanıldığı göstermiş. İki örnek vereceğiz:

410 Mevzubahis (Ar.): Söz konusu.

"Hayatı, faciaları karıştırın; etekleri çamurlanan kadınlarda muhakkak erkek tekmesinin izleri vardır. Kadın parmağı ile sürünen erkekler de var. Fakat bu o kadar az ki mevzuba­his etmeye bile değmez. (Mükerrem Kâmil Su, "Sevgim ve Izdırabım", s. 67)

411 Mevzun (Ar.): Biçimli, düzgün, oranlı, uyumlu, ölçülü.

"İptida, bir saat rakkası gibi, ağır ve mevzun bir ihtizaz ile başlayan zikir, biraz sonra seri ve sar''avi bir ihtilaç hâlini almış, başlangıçtaki keskin "hü''lar gittikçe ne olduğu belirsiz bir iniltiye munkalip olmuştu." (M. Turhan Tan, "Cehennem­den Selam", s. 44)

Yazarın Diğer Yazıları