"Türk'e Doğru"

Bugün toplumumuzda görülen düşünce kıtlığının temelinde dünkü fikrî birikimlerimizden haberimizin olmayışı yatmaktadır. “Dün” derken Cumhuriyet öncesini kastettiğimizi zannetmeyin. Günümüz insanından bunu beklemek zait olur. Maalesef biz harf inkılâbından sonra vücuda getirilen kalem mahsullerinden bile haberdar değiliz.
Çok okuyan bir toplum olduğumuzu söyleyemeyiz. Ufak tefek okuyanlarımız da genellikle piyasa kitapları okuyorlar. Oysa yeni fikirler üretebilmek için eskiden yazılıp çizilenleri muhakkak bilmek gerekir. Bu konuda yerçekimi kanununu keşfeden Newton’un şu sözünü çok anlamlı buluyorum: “Ben, benden öncekilerin omuzlarına tırmandığım için onlardan biraz daha ilerisini görebildim.”
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun (1886-1 Nisan 1978) “Türk’e Doğru” (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1972, 428 s.) adlı kitabını incelerken düşünce dünyamızdaki bu köksüzlüğü yakından gördüm. 1940’larda yazılan ve ana fikri “dinde, dilde ve sanatta öze dönüş” olan bu hacimli eserdeki tavsiyelere kulak verilmiş olsaydı bugünkü kozmopolitlik -hiç olmazsa- bu noktalara ulaşmazdı, diye düşünüyorum.
İ. Hakkı Baltacıoğlu, eseri niçin yazdığını “Önsöz”de şöyle açıklıyor:
“Bu yazıları niçin yazdım? Türk milleti Avrupalılaşıyor; güzel, fakat Avrupalılaşırken kendinden vazgeçiyormuş gibi korkuyorum; Avrupalılaşa Avrupalılaşa kendini büsbütün unutacak, kendini tanımaz mı olacak? Sakın bu bir kuruntu olmasın, diyorum. Biz babalarımıza, dedelerimize az çok benziyoruz. Bizim çocuklarımız bize benzemezlerse?”
Yazarın korktuğu ne yazık ki bugün başımıza geldi. Gerek kılık-kıyafet bakımından, gerekse fikir ve terbiye yönünden hiç de ecdadına benzemeyen bir nesille karşı karşıyayız.
Baltacıoğlu, 1940’larda bu tehlikeyi sezmiş ve “kültür” ile “medeniyet”in ayrı ayrı şeyler olduğunu vurgulayarak Batı’nın medenî imkânlarından azamî ölçüde faydalanmamız gerektiğini, ancak Batı kültüründen uzak durmamızın şart olduğunu söylemiştir.
Bir yazısında şöyle der: “Kültür millete göredir. Bunların Avrupalısı alınmaz ve bunlar milletlerarası olmaz. Medeniyet, yani ilim, fen, metot, makine, sözün kısası teknik, milletler arasıdır. Bunların millîsi olmaz. [...]Bence milliyet ve medeniyetin bu yeni anlayışı aydınların kafasına yerleşirse ‘değer buhranı’ dediğimiz şey ortadan kalkacaktır. Biz ‘kendimize dönelim’ dediğimiz zaman hep bunları düşünüyoruz.” (s. 27-28)
Hadiselere “kültür” ve “medeniyet” olmak üzere iki ayrı pencereden bakan Baltacıoğlu; Avrupa kültürünün etkisi altına girmenin toplumu soysuzlaştıracağını, medeniyetten uzak kalan milletinse zayıflayarak yok olacağını ısrarla vurgulamaktadır.
İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun; Avrupa kültürünü benimsemekle yetinmeyerek Batı’yla bütünleşmeye çalışan AB taraftarlarına da söyleyecekleri var:
“Muhayyel bir insanlık ideali için bağıranlar, tepinenler çoktur. Bunlar barındığı kulübeyi bırakıp dışarıda billûr köşk arayan delilere benzerler. Dikkat et, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma! İnsaniyeti iste; fakat elinde olana sahip ol! Kapına kilit vurmazsan evine kundak sokarlar. Şaşkınlık etme, babanın yurdundan olursun!” (s. 47)
Kısacası; civciv yumurtadan çıkmadan önce, ne kadar geniş yerim var, dermiş. O hesap, sadece gazete okuyarak, televizyon seyrederek yahut piyasa kitapları okuyarak ahkâm kesmeye kalkarsak civcivin durumuna düşeriz. Ufkumuzu aydınlatmak ve düşünce dünyamızı genişletmek istiyorsak bugünle yetinmeyerek düne ait fikrî birikimlerden de yararlanmak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. “Türk’e Doğru”yu okurken bu gerçeği bir kez daha müşahade ettim. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun söz konusu eserini özellikle gençlere tavsiye ediyorum...

Yazarın Diğer Yazıları