Türkiye Erdoğan'a ağır geldi!

Erdoğan önce mensubu olmakla gurur duyduğu ve kendisini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı7na ve oradan Başbakanlığa taşıyan Milli Görüş ve lideri Erbakan’la kavgalı oldu.
Askerle kavgalı oldu,  “muktedir olabilmek için”  Avrupalılardan medet umdu. Sonra vatandaşla kavgalı oldu, derdini söyleyen insanların anasını ağzına aldı, bakanları Türk çiftçisine,  “Gözünüzü toprak doyursun” diye hakaret etti. Yıllarını Kıbrıs davasına vermiş Denktaş’la kavgalı oldu.  “Kimsesizlerin kimsesi olacağız”  diyerek iktidara gelince o  “kimsesizleri”  tuttu  “ayak takımı”  diye aşağıladı. Üniversitelere demediğini bırakmadı, anayasaya aykırı kanunları ve usulsüz özelleştirmeleri iptal eden hukuk sistemine ağzına geleni söyledi, sendikaları yerden yere vurdu, milliyetçilere çattı, ulusalcılara demediğini bırakmadı.  Parti içinde kim iki çift laf etse kendini kapı önünde buldu. Hadi Turan Çömez biraz lider tipli diyelim, peki Mehmet Elkatmış’ın,  “AKP’li belediyelerdeki yolsuzlukları görmezlikten gelmeyelim” demekten başka bir kusuru var mıydı! Şimdi de Abdullah Gül’le kavga halindeler.
Yalnızca bunlarla kalsa neyse der geçeriz.
Amma Sayın Erdoğan devletin kurucu ruhu ve anayasası ile kavgalı oldu. Lozan’ın delinmesi yolunda pek çok hukuki değişikliklere imza atı. Sürekli olarak Türkiye’nin farklı etnik yapılardan oluştuğunu tekrarladı, aralarında Türkiye’nin de sınırlarının değiştirileceği deklare edilmiş olan ABD/İsrail yapımı Büyük Ortadoğu Projesi’nde kendisine tevdi edilen  “Eş Başkanlık”  görevini gururla kabul etti ve,  “İnşallah bu proje gerçekleşir, Diyarbakır da projenin merkezi”  olur dedi. Laiklikle cebelleşti. Bürokrasi demek devlet demekti, bürokrasi ile kavgalı oldu. Milli varlıklarla kavgalı oldu, milli burjuvazi ile kavgalı oldu. Genç Cumhuriyetin alın teri ve göz nuru ile 80 yıldır oluşturduğu en değerli varlıkları, toprakları ve Meclis’in milletten aldığı ve kendisinde kalması bağımsızlığın yegane teminatı olan  “iradesini”  bir bir yabancılara devretti.
Erdoğan’ın en büyük kavgası  “milli irade”  ile oldu. Milli İrade Afganistan ve Irak’ın işgalinde ABD’nin yanında yer alınmaması yönünde tecelli etmesine rağmen Erdoğan sürekli ABD ve İsrail’in yanında yer aldı, Mehmetçiğin başına çuval geçirildiğinde dahi ABD’yi kayırdı,  “Büyük devletler özür dilemez”  diyebildi, bu konuda o kadar ileri gidildi ki adamları işi,  “Süpürmeyin, kullanın!”  noktasına kadar vardırdılar da kendisinden,  “Açlıktan anam ağladı”  diyen çiftçinin gördüğü tepkinin çeyreğini görmediler.
Erdoğan’ın kavgalı olduğu kurum ve değerler listesi çok uzun köşemiz ise yetersiz.
Erdoğan’ın en kavgalı olduğu konu ise en iddialı olduğu konu, yani dinimiz İslâm oldu maalesef. Yaptığı gösteriş ve israf ile İslâm’la kavgalı hale geldi. Devletin uçağı ile kızının düğün davetiyesini yabancı bir ülkeye götürmek nerede, Hz. Ömer(r.a)’in özel konu konuşmak için devletin mumunu söndürüp maaşından aldığı mumu yakması nerede! Yahudi lobilerinden aldığı  “cesaret ödülleri”  ve Türkiye sathını dolduran ev kiliseler için gerçekleştirilen hukuki düzenlemeler de meselenin başka bir boyutu.  “Dinlerarası Diyalog”  bahsinde de Erdoğan’ın tuttuğu taraf Bush ve avanesinin desteklediği taraftır. Adam kayırmalar, ihalelerdeki usulsüzlükler, Devlet Bankaları eliyle kredi dağıtımındaki şaibelerle, İslâm’ın  “adalet”  ilkesi bu dönemde her dönemdekinden çok daha fazla yara almıştır.
Velhasıl Erdoğan daha ilk günden herkes ve her şeyle kavgalıdır. Haklı olduğu konular da olabilir amma o Başbakan olduğunu unutmuş, elindeki güçle bu topraklardaki her kurum ve her değerle kavga etmiş ve fakat yabancı olan her şey ve yabancı her kesime her türlü kolaylığı sağlamış, her türlü tavizi vermiş, uysallıkta sınırları zorlamıştır.
İşte bugün mağdur rolü oynayan Erdoğan bu Erdoğan’dır.
Netice şudur ki, Türkiye’yi yönetmek Erdoğan’a çok ağır gelmiştir, altından kalkamamıştır, onu bu yükten kurtarmak Türkiye ve kendi adına vicdanî bir mesele halini almıştır.

Yazarın Diğer Yazıları