Başlarken
Emperyalist hedefleri doğrultusunda bir yandan Orta Doğu’yu kan gölüne çeviren, diğer taraftan Orta Asya’yı kıskacı altına almaya çalışan ABD ile ilişkilerimizin sorgulanması düşüncesiyle Türkiye Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (TUSAM)’ın Başkanvekili Ali Külebi’nin kapısını çaldık.
Külebi ile yaptığımız söyleşinin ilk bölümünde iktidarın, Washington ile kurduğu ilişkinin Türkiye’yi sürüklediği açmazı somut örnekleri ile bulacaksınız. Ardından, Ankara’nın ABD güdümlü dış politikası yüzünden Rusya, İran ve Irak’la olan ilişkilerde hangi tarihi fırsatları kaçırdığını okuyacaksınız.
Türkiye müttefikini değiştirmeli!
Stratejik ortaklık soğuk savaş döneminde kalmış psikolojik bir olgu. Bugün bu kavramın ne karşılığı var ne de anlamı.
Türkiye-ABD ilişkilerinin son dönemde olumsuz seyrettiğini gözlemliyoruz. AKP iktidarının da dış politikayı sürekli olarak ABD’ye endekslediği bilinen bir gerçek. ‘Stratejik ortaklık’ yalanına kanıp dış politikamızı işgalci bir güce bağımlı hale getirmek doğru mu? Üstelik çevremizde yeni blokların oluştuğu, işbirliklerin geliştirildiği bir dönemde Washington güdümlü politikalar bize neler kaybettiriyor?
Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasındaki ilişkilerde belirleyici olan karakteristik özelliklerden biri, Türkiye’nin ABD’nin uluslararası ilişkilerde takındığı tavra göre tutum belirleme çabası içinde olmasıdır. Türkiye’de mevcut yönetim, sürekli olarak Amerika’nın stratejik ortak olduğunu söylemesine rağmen şu tespiti yapmamız gerekir; ABD, Türkiye’nin stratejik ortağı değildir. Belirtmek gerekirse, stratejik ortaklık meselesi geçmişe dönük psikolojik bir olgudur. Soğuk savaş döneminde SSCB, Türkiye’ye nükleer silahlarla ya da bunun bir alt tekabülü olan konvansiyonel başlıklı silahlarla saldırmış olsaydı, ABD buna ister istemez karşılık verecekti. Böyle bakıldığında o yıllarda bir nükleer savaş söz konusu olabilirdi. ABD, Türkiye’ye asker gönderip Ruslarla savaşımızda destek verebilirdi ama artık böyle bir durumun ortadan kalktığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye herhangi bir şekilde savaşa girdiğinde, ABD’nin Türkiye’ye destek vermeyeceği de bu aşamadan sonra ortaya çıkmış oldu. “Stratejik Ortağım” dediğiniz Amerika, Kıbrıs Barış Harekatı gibi çok önemli bir operasyonda size ambargo uygulamaz. Eğer uyguluyorsa bunda ciddi bir sorun var demektir. Stratejik ortak olsaydık, bugün Irak’ın kuzeyinde sözde bir Kürt oluşumu olmaz, sizin yıllarca mücadele ettiğiniz terör örgütüne yardım yapılmazdı. ABD eğer samimi olsaydı stratejik ortağını terörizmle mücadele konusunda engellemezdi. Öncelikli olarak Türk-Amerikan ilişkilerini geçmişten bugüne tarihsel süreç içerisinde sorgulayarak masaya yatırmamız gerek. İkili ilişkide eğer Amerika bize bir şeyler sunuyorsa biz de onlara, karşılığında diplomatik mantık çerçevesinde bir şeyler veririz. Bundan sonra Batı ile olan bütün ilişkilerimizi bu çerçevede düzenlememiz kaçınılmaz hale gelmiştir. Bunu Rogers Planı’nda yaşadık. Türkiye olarak Yunanistan’ın NATO’ya girmesine izin verdik,Atina bunun karşılığında FIR hattını düzenleyecekti, Ege denizinin de yarısı Türkiye’nin olacaktı. Ancak Yunanistan bunu yapmadı. Biz burada açıkça kazıklanmış olduk.
Maliki, Ankara’yı Bush’a şikâyet etti
Amerikan kuklası Bağdat yönetimi, efendisinden yardım istedi. Irak Başbakanı Nuri El Maliki de ABD Başkanı George Bush’un önceki gün Irak ziyareti sırasında Türkiye’nin topraklarını bombaladığını ileri sürdü. New York Times gazetesi,
El Maliki’nin, ABD Başkanı George W. Bush’un ziyaretinde düzenlenen bir basın bilgilendirme toplantısında Kuzey Irak’taki durumu da ele aldığını ve Türkiye’nin, sınırının öteki tarafından Irak’ın topraklarını bombaladığını öne sürdüğünü yazdı.
Artık aklımızı başımıza almanın zamanı geldi
İki ülke ilişkilerinin olumsuz seyrinin nedenleri ne peki?
Bir çok neden var. Şu sıralardaki en büyük olumsuzluk, Irak’ın kuzeyindeki oluşum. ABD’nin buradaki oluşuma destek çıkması, Türkiye ile ilişkilerinde sorun yaratacak bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. İlişkilerin bozulmasının başlangıcı 1 Mart tezkeresi olarak kabul edilmemeli. Türkiye’nin ABD’ye karşı beslediği kuşkular, tezkereden daha evvel vardı. Bizim Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirdiğimizde ABD’nin ambargo koymasına kadar gider.
Amerika’nın Irak’ın geleceği için İran’la masaya oturmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD, ‘stratejik müttefiğim’ dediği Türkiye’yi neden masaya davet etmedi? Bölgede etkimiz yok mu?
ABD’nin İran’la masaya oturması, kendi çıkarları söz konusu olduğunda her şeyi yapabileceğini göstermesi açısından önemli örnek. Washington Orta Doğu politikalarında bize karşı samimi olsaydı, Irak’tan çekilme sürecinde İran’la masaya oturduğunda Türkiye’yi de masaya davet etmesi gerekirdi. ABD, eğer Türkiye’yi dışlayarak, Irak’ın geleceği konusunda bir takım kararlar alırsa, bu coğrafyada çok sıkıntı çeker ve Irak’ın geleceği konusunda da yanlış adımlar atılmış olur. Irak başta olmak üzere, bölgenin sorunlarına yönelik çözümünde İran gibi güç kullanma konseptini dile getirmesi söz konusu olacaksa, Türkiye’nin de dış politikasını güç kullanma üzerinde inşa etmesi, güç kullanacak seviyeye getirip askeri tehditlerde bulunması gerekiyor. Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine müdahalesi gerek. Bunu Türk Silahlı Kuvvetlerimizin en üst kademesi dile getirmiştir. Her geçen gün şehit sayısındaki artışın nedeni ABD’nin bize bölgede dikte ettirdiği politikalardır. Dış politikamızı değiştirmemiz gerektiği artık açıkça ortaya çıkmıştır.
Washington’un PKK ve PJAK’a silah desteği sağlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD bu terör örgütleri aracılığıyla Türkiye’nin etrafına kaba tabirle çeki düzen vermeye mi çalışıyor?
ABD buradaki Kürt oluşumunu bulunduğu coğrafyada kendine müttefik olarak düşünüyor. Bu oluşumu el altında tutmayı deniyor. Bu nedenle söz konusu örgütleri desteklemektedir. Bu desteği silahlarla ve Çekiç Güç gibi yapılanmalarla da desteklemeyi sürdürdü. Birinci Körfez savaşından sonra Guam’a gönderdiği 5 bine yakın peşmergenin de ne amaçla kullanıldığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bütün bunların altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekiyor.
Türkiye’nin ABD ile ilişkileri tartışma konusu olduğunda birinci gündem maddesi kaçınılmaz olarak terör oluyor. Amerika terör konusunda Ankara’nın istediklerini yapar mı ya da sınır ötesi operasyona yeşil ışık yakar mı?
Sonuçta en fazla göstermelik olarak sınırlı bir harekata izin verir ama, ABD’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Kuzey Irak’ta görmek istemediği çok açık. Muhtemelen İsrail de AB de istemiyor. Ayrıca İran da istemeyecektir. Ancak şunu vurgulamak gerekir; ABD gibi küreselleşmenin öncüsü olan ülkeler, Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını iyi biliyorlar. Türkiye’nin orada olması kendilerinin aleyhine olacaktır. Türkiye, bölge politikasını daha ciddi ve İran benzeri askeri güç kullanma konseptine dayalı şekilde desteklemeli. Kendisine zarar veren yılanın başı Irak’ın kuzeyinde de etkisini göstermeli. Yılanın başının (Öcalan) ezildiği gibi dışarıda da tedbir alınmalı. Ne zaman dışarıdaki yılanın başını ezersek, terörü de sıfıra doğru çekmiş oluruz.
ABD, Türkiye’de uygulattığı ılımlı İslam modelini diğer Orta Doğu ülkelerinde de görmek istiyor mu? Bu noktada Ankara’ya nasıl bakıyor ya da Türkiye’yi nasıl tanımlıyor?
ABD Türkiye’de ılımlı bir İslam modeli uygulamak istiyor. Bu ABD’nin klasik politikası. Ilımlı İslam modeli olduğu zaman ben sistemin biraz daha sağ beynelminelci çizgiye çekileceğini düşünüyorum, yani ümmetçi çizgiye çekiliyor. O zamanda milliyetçi düşünceler, gayretler ikinci plana itilecek ve kontrol altına alınacak. Yani ılımlı İslam modeli milliyetçi modelin bir şekilde karşısında alternatif gibi ortaya çıkıyor. Türkiye’de milliyetçilik konusunda bir tırmanış vardı. Siyasi örgütlenme açısından zafiyeti var ama bu kısa zamanda düzelecektir. ABD’nin istediği rejimler Suudi Arabistan ve Mısır gibi rejimlerdir. Türkiye’yi de buna benzetmek isteyebilirler.
Wilson: AKP ile çalışmayı sabırsızlıkla bekliyoruz
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, AKP Dış İlişkilerden ve Dış Temsilciliklerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış ile birlikte ANKAmall alışveriş merkezinde, “Dostlar Arasında: Türk-Amerikan Diplomatik İlişkileri” konulu fotoğraf sergisinin açılışını yaptı. Serginin açılışında konuşan Büyükelçi Wilson, fotoğrafların, ABD’nin 80 yıldır Türkiye’deki her hükümetle yakından çalıştığını ortaya koyduğunu söyledi Wilson, “22 Temmuz seçimi sonuçlarını ve (Abdullah) Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini tabii ki memnuniyetle karşıladık. Demokratik yolla seçilmiş yetkililerle birçok ortak ilgi alanımızda çalışmayı tabii ki sabırsızlıkla bekliyoruz” diye konuştu.
YARIN : RUSYA
Macit SOYDAN