Macit SOYDAN'ın yazı dizisi Stand-by anlaşmaları bağımlılık yapıyor Hükümetler, IMF ile ipleri koparmak istemiyor. Brüksel ve Washington merkezli anlayışla ekonomi yürütülmeye çalışılıyor.Stand-by anlaşmaları ise ülkeyi daha bağımlı hale getiriyor Türkiye’yi elde tutmak istiyorlar Ülkemizde borsanın yüzde 70’den fazlası yabancıların elinde. Özelleştirmeler ise çare olmuyor. Dış güçler bu ilişkiyi bir anda kesmezler. Latin Amerika ülkelerinin ekonomik modellerinin başarıya ulaşmasının önemli noktalarından biri de yabancı sermayeye kapalı bir devletçi yapıyı kendi ülkelerinde hayata geçirebilmeleri. TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Çalışmaları Masası’ndan Aybike Koca, yabancı sermayenin etkisine kapalı böyle bir devletçi modelin sonucunda IMF’ye karşı göreceli de olsa Latin Amerika ülkelerini başarı elde ettiğini savunurken, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı başarının ardında yatan temel nedeni siyasi iradenin teslimiyetçi duruştan uzak durması ve ABD ile IMF’ye karşı tüm ülkelerin tek bir tavır ile hareket edebilmelerine bağlıyor. Ortak hareket gerek Devletçi modelin benimsenmesi sonucunda ekonominin dış etkilerden etkilenmesinin önüne geçildiğini belirten Aybike Koca, aynı zamanda IMF’nin yaptırımlarından da bu şekilde Latin Amerika ülkelerinin kurtulduklarını dile getiriyor. Latin Amerika ülkelerinin kendi koşulları içerisinde bir çözüm ürettiklerini belirten Koca, bu şartların da çok iyi irdelenmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Latin Amerika ülkelerinin borçlu olmalarına rağmen ellerinde bulunan petrol rezervlerini kendilerini işleme kararını almalarının ardından bunun önemli bir güç olarak uluslararası konjonktürde öne çıktığını savunan Koca’ya göre Türkiye’nin Latin Amerika ülkeleri ile karşılaştırılmasını yaparken bölgesel şartlara dikkat edilmesi gerekiyor. Latin Amerika ülkelerinin birlikte hareket etmeleri karşısında ABD’nin zor durumda kaldığını da belirten Koca, bunun Latin Amerika ülkelerinin bir şansı olduğunu da dile getiriyor. Türkiye’nin, IMF’ye kalan toplam 16,5 milyar dolarlık borcunu 2009 yılına kadar ödeyecek olması üzerinde duran Aybike Koca, Türkiye’nin IMF’ye olan borç sarmalı ile ilgili olarak şunları kaydediyor: “Bu tutarın erken ödenmesi Hazine’nin 16,5 milyar dolar sıcak kaynak bulmasını gerektirir. Bütçenin fazla vermeye müsait olmaması ve borcun borçla kapatılması felsefesinden vazgeçilmesi gerektiği için dış ya da iç borçlanmanın mümkün olmaması, bu durumu mümkün kılmamaktadır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) sahip olduğu 50 milyar dolarlık döviz rezervinden ödeme yapılması ise risk taşımaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin bu borcu erken ödeme yoluyla kapatması mümkün gibi görünse de, makro ekonomik büyüklükler buna izin vermemektedir. Borç sarmalı Günümüz koşullarında Türkiye’nin IMF’ye olan borcunun büyüklüğünden ziyade yeni bir borç anlaşması imzalayıp imzalamayacağı daha büyük önem taşımaktadır. Yeni bir stand-by anlaşmasının imzalanması durumunda, Türkiye-IMF ilişkileri daha da sıkılaşacak, Türkiye ekonomisi IMF’ye daha bağımlı hale gelecektir.” Elimizi bağladılar Latin Amerika ülkelerinin borçlarının göreceli olarak IMF’yle az olduğunu belirten Koca, bunun IMF ile ilişkilerin rahatça kesilmesinde önemli bir etken olduğunu söyledi.Türkiye’nin içine girmiş olduğu süreçte ekonomisini tamamen küresel açılımlara kapatamayacağını belirten Koca’ya göre Türk ekonomisinin risklerinden biri de şu: “Türkiye şu anda Latin Amerika ülkelerinin yaptığı gibi ekonomisini yabancı sermayeye kapalı devletçi bir noktaya getiremez. Böyle bir tavır içerisine girilirse Türkiye’nin krizin eşiğine girdiğini söyleyebiliriz. Bugün borsaya baktığınızda, borsanın yüzde 70’den fazlasının yabancıların elinde olduğunu görüyorsunuz. Bunun ötesinde bir de özelleştirmeler var. Bu özelleştirmeleri de bir an da kamulaştırarak kesemezsiniz. Stratejik kurumların özelleştirilmesinde milli ve kamuya dayalı bir duruşun gösterilmesi gerektiği gerçeğini görmezden gelemeyiz. Latin Amerika ülkeleri petrol rezervlerini kendi ellerinde tuttular. Ülkelerin birlikte hareket etmesi ise ABD’yi güç durumda bıraktı. Kapitalizme bağımlı kıldılar İSTANBUL Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı, Latin Amerika ülkelerin başarısının ardında yatan temel nedeninin teslimiyetçi anlayıştan uzak siyasi iktidarların varlığına bağlıyor. Türkiye’nin Latin Amerika ülkelerinden hiçbir eksiği bulunmadığını belirten Prof. Dr. Erol Manisalı Türkiye’de ekonomik olarak sıkıntıların olmadığını, esas problemin siyasi iktidarın duruşundan kaynaklandığını belirtiyor. Türkiye’yi yönetenlerin özellikle IMF’den ipleri koparmak istemediklerini belirten Manisalı, Brüksel ve Washington merkezli anlayışlarla birlikte içerideki işlerin götürülmek istendiğini kaydediyor.Türkiye’nin öncelikle Kemal Derviş yönetimiyle birlikte Batı Kapitalizmi’ne bağlandığını anlatan Manisalı, aynı zamanda 2002-2007 yılları arasında yani AKP’nin iktidar olduğu dönemde ise Türkiye’nin ABD koordinatlarına bağlı bir kapitalizme bağlanmak istendiğini ifade ediyor. Teslimiyetçi ittifak aracı AKP iktidarıyla birlikte tarikatların bir kısmının da batı kapitalizmi ile işbirliği içerisine girdiğini belirten Manisalı bunun da tehlikeli olduğunu söylüyor: “Latin Amerika ülkelerinde Katolikler ABD karşıtı bir tutum izliyorlar yani anti kapitalist bir tutum içerisine giriyor. Oysa bizde tarikatların bir kısmı batı kapitalizmi ile işbirliği yaparken, bir kısmı da anti Amerikancı tutum içerisine giriyorlar. Necmettin Erbakan’ın tasfiye edilmesinin arkasında batı kapitalizmine ve ABD’ye karşı durması yatıyor. Türkiye’nin bir de böyle sıkıntısı bulunuyor. Türkiye’de papyonlu-sarıklı teslimiyetçi ittifakı sözkonusu. Halka rağmen karanlık siyaset LATİN Amerika ülkelerinde ki halk hareketlerinin de üzerinde önemle durulması gerektiğini belirten Manisalı, dipten gelen hareketlerin anti-emperyalist tavırlarının ABD’nin bu ülkelerden elini çekmesi noktasında önemli bir işlevi olduğunu belirtiyor. Bu hareketlerin Latin Amerika ülkelerinde anti-emperyalist siyasi iktidarların oluşmasında önemli bir etkisi olduğunu belirten Manisalı, Chavez başta olmak üzere 8 ülkelinin liderlerinin siyasi kararlılığını da buradan aldığını belirtiyor. Manisalı, Türkiye’nin de böyle bir kararlılık göstermesi gerektiğini vurguluyor. Manisalı’ya göre Petrol sahibi ülkelerin ellerindeki petrol kozunu kullanmaları ise o ülkeler açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır IMF, krizi çözemedi Arjantin Devlet Başkanı Nestor Kirchner, ülkesinin IMF ile ilişkileri konusunda mesafeli bir tutum sergiledi. Kirchner, 2001 yılında ülke ekonomik kriz yaşarken, kurumun hataları ile mevcut düzeni sürdürmenin yanlış olacağı teşhisini koydu. Kirchner, siyaset kadar spor dünyası ile de yakın temaslarını sürdürmeyi ihmal etmedi Arjantin’den kararlı tavır Brezilya Ekonomi Bakanı Antonio Palocci’nin, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile programın yenilenmemesinin IMF ile ilişkileri tamamen kesmek anlamına gelmediğini söylerken, Brezilya Devlet Başkanı Lula Da Silva’nın halka, umudun korkuyu yendiğini duyur ması”na dikkat çeken Aybike Koca, şu analizi aktarıyor: “Arjantin Devlet Başkanı Nestor Kirchner da IMF’yi, 2001-2002 yıllarında yaşanan krizlerden sorumlu tutarak eleştirmiş, bu sayede ülke içinde büyük destek toplamıştır. Buna karşılık bu ülkelerin, desteğin çekilmesi halinde mali bir kriz yaşayacağı ve IMF’siz uzun süre ayakta duramayacakları tezini ileri süren Uluslararası Para Fonu kanadı bir anlamda “yüksek borçlu ülkeler” listesinin daralmasını istemiyor gibi gözükmektedir. 2001 yılındaki ekonomik kriz öncesinde IMF’nin hata yaptığını kabul etmesi sonucu artan eleştiriler ve erken ödeme ile ilişkileri bitirme söylemleri Arjantin’de uzun zamandır yankılanıyordu. IMF bu durumun yüksek borçlu ülkeler listesinde bir numara olan Türkiye’ye de yansımasından endişe duymakta bu yüzden de uyguladığı ekonomi politikalarının yanlışlığını kabul etmemektedir. Çünkü Türkiye’nin IMF’den kopma gibi bir lüksü olmadığı gibi IMF’nin de Türkiye’yi elinden kaçırma niyeti bulunmamaktadır.” YARIN: İbretlik bir ülke Türkiye