Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşir mi - İsmail Özcan

Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşir mi - İsmail Özcan
Atalarımız esas olanın ılımlılık olduğunu anlatmak için “Ne yavuz ol asıl ne yavaş ol basıl!” demişlerdir...

Son zamanlarda Türkiye, İsrail ile on iki yıldan bu yana artarak bozulan ilişkileri düzelteme/normalleştirme çabasında. Muhatap ülke de aynı çabayı gösteriyor. Dileriz başarılı sonuçlanır. İnsan bu dilekte bulunurken işlerin bu noktaya nasıl geldiğini, söz konusu ülkeyle aramızın niçin bu kadar gerginleştiğini düşünmeden de edemiyor.

AK Parti iktidarları döneminde dış politikada yapılan yanlışlardan biri ve en önemlisi uzun yıllar çok iyi yürütülmüş Türkiye-İsrail ilişkilerinin fena halde bozulmasıdır. Daha da önemlisi bu ilişkilerin Türkiye’nin kendi davası ve çıkarları uğruna değil, kraldan fazla kralcı bir tutumla Filistin davasını ve çıkarlarını savunma uğruna rayından çıkmış olmasıdır.

Şu bir gerçektir ki hiçbir Türk insanı, İsrail-Filistin anlaşmazlığında İsrail’i haklı, Filistin’i haksız bulmaz. Filistin’in kaderine terk edilmesini onaylamaz. Elbette bu Türk devleti için de geçerlidir. Filistin halkı açıkça mağdur ve mazlumdur. İsrail Filistinlilere tüm dünyanın gözü önünde çok büyük acılar yaşatıyor. Eziyor, öldürüyor, yakıyor, yıkıyor… Böyle bir zulüm karşısında sessiz kalmak Türklük/Müslümanlıkla değil insanlıkla bile bağdaşmaz.

Dolayısıyla Türkiye’nin İsrail’in zalim tutumu karşısında tepki göstermesi, sesini yükseltmesi son derece anlaşılır bir durumdur. Bizim yanlışımız bu yolda kantarın topuzunu kaçırmak, kraldan fazla kralcı bir pozisyon benimsemektir.

Son 12 yıldan bu yana Türkiye-İsrail ilişkilerinin onarılması zor şekilde bozulmasına yol açan başlıca olaylar şunlardır:

1-29 Ocak 2009 Davos zirvesinde Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “One minute!” çıkışıdır. 2-Bu olaydan bir yıl sonra 2010 Mayıs ayında Abluka altındaki Filistin’e Türkiye’den insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine Akdeniz sularında İsrail’in tam bir savaş mantığı ile baskın yapması ve bu olayda dokuz Türk’ün hayatını kaybetmesidir. 3-2016’da ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini, tüm İslam dünyası ile birlikte birçok gayrimüslim ülkenin de karşı çıkmasına rağmen Kudüs’e taşımasıdır.

olayların üçü de evrensel çapta yankılar uyandırmış; yalnızca ilgili ülkelerde değil, dünyanın bütün ülkelerinde çok uzun zaman gündemde kalmıştır.

Son on beş yıldan bu yana İsrail-Filistin sorunu çerçevesinde meydana gelen ve hepsi Filistinlilerin mağduriyetleriyle sonuçlanan olaylarda İsrail’e en büyük tepkiyi en yüksek sesle Türkiye vermiştir. Filistinlilerle hem din hem de soy birliği içindeki 500 milyonluk Arap dünyası İsrail ile ilişkilerinde öncelikle kendi çıkarlarını kollarken, köprüleri atmayan, gemileri yakmayan bir politika izlerken Türkiye çok sert, kendine hiç manevra alanı bırakmayan bir politika izlemiştir.

Türkiye’nin Filistin davası uğruna çıkardığı bu gür ses Arap dünyasında ne yazık ki önemine layık bir yankı bulmamış, Türkiye’nin itibarına bir katkı sunmamıştır. Daha da önemlisi bütün olan bitene rağmen Arap ülkelerinin nerdeyse hemen hepsi İsrail’le askeri, siyasi, ekonomik ilişkilerini hiçbir şey olmamış gibi al gülüm ver gülüm havasında sürdürmüşlerdir.

Türkiye’nin İsrail politikası gerçek bir diplomasiyle hiç örtüşmediği gibi bizim İsrail ile aramızdaki özel bağların gerekleriyle de bağdaşmamıştır.

Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri sıradan ilişkiler değildir. İsrail devleti ve Yahudi diasporası, Yahudi toplumunun 1492’de İspanya’dan zorunlu sürgüne tabi tutulduğunda o zamanın dünyasında kendilerine sığınma hakkı tanıyan tek ülkenin Osmanlı Devleti oluşunu hiç unutmamıştır. Ayrıca Yahudiler o tarihten 1. Dünya Savaşı ve Cumhuriyetin kurulmasına kadar geçen sürede Türk topaklarında yüzlerce yıl rahat bir hayata sahip olmanın da bilincinde olmuşlardır.

Dünya Yahudileri 1992 yılında, 1492’de İspanya’dan sürgün edilip Osmanlılar tarafından kendilerine sığınma sağlanmasının 500. Yılı dolayısıyla bütün dünyada Türkiye’ye minnet ve teşekkür içeren kutlama ve şenlikler düzenlemişlerdir.

Dünya Yahudiliği işte bu nedenle başta ABD ile ilişkiler olmak üzere uluslararası sorunlarda gerektiği zaman Türklere önemli destekler vermişlerdir. Uzun yıllar ABD kongresinde Ermeni soykırım yasasının kabul edilmesini İsrail lobisi engellemiştir. Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulmasından sonra genel olarak ABD ile ilişkilerimiz de kötüye gitmiştir. Sonuçta ABD kongresinden Ermeni soykırım yasası kolayca geçmiştir.

Yakınlarda vefat eden Yahudi asıllı ABD’li ünlü tarih profesörü Bernard Lewis, asılsız Ermeni iddiaları karşısında gerek ABD’de gerekse uluslararası platformlarda Türkiye’yi savunma uğruna antisemitizm suçundan mahkûmiyet bile almıştır.

Atalarımız esas olanın ılımlılık olduğunu anlatmak için “Ne yavuz ol asıl ne yavaş ol basıl!” demişlerdir. Diplomasinin ruhu ılımlılıktır. Biz son yıllarda İsrail ve Arap ülkeleriyle ilişkilerimizde bu ruhu kaybettik.

İlişkileri normalleştirme adına girişilen son çabaların başarıyla sonuçlanması her ülkenin çıkarınadır. Günümüz konjonktüründe buna en çok da bizim ihtiyacımız var.