'Türkiyeli Medya' niçin zil takıp oynuyor?!.

Kıymetli ülküdaşlarım, bazılarımız kan ağlayıp; “Gözüme soğan kaçtı” diye mazeret üretse de, biliyorum ki çoğumuz sıkıntılıyız. Sabah sabah İzmir’den arayan, titreyen sesiyle “kahroluyoruz” diye feryâd eden, 77 yaşındaki “Ülkücü aksakalımız” Lâtif Oğuz hocamız gibi... Şimdi “at izi it izine karışmış iken; ‘Kurt pençesi’olması gereken ama bir türlü olamayan eller ‘it patileri’ne bulaşmış iken, nasıl iyi olabiliriz ki!..” sitemini haykırdığınızı duyuyor, hissediyorum...

Tunceli’deki 3 şehidimizin ardından, Diyarbakır’dan 3 şehit haberi daha gelmişken, bu yaman çelişkiyi gönlümüze izah etmekte zorlansak da TBMM’deki yemin töreni esnasında yaşanan “tokalaşma vak’ası” , mantıkî açıdan bakıldığında, son derece sıradan bir nezâket kaidesinin işleyişinden başka bir şey değildir. Üstelik tarihten bugüne Türk’ün töresinde, Müslüman’ın ahlâk ve faziletinde, huzuruna gelmek suretiyle kendisine uzatılan el, hain hatta düşman eli bile olsa, o eli geri çevirmek yoktur.

Böyle davranmak, Cenab-ı Hakk’â kul olmanın “olmazsa olmazlarından biri olan” tevâzuumuzun gereğidir ki, biz mütevâzı olmayı, çok zaman tedbir zaafiyetiyle karıştırmışızdır. Bunun tarihimizdeki 2 misali, Alparslan Han’ın, kalesini teslim etmesinden sonra çadırına getirilen sapık Batinî mezhebine mensup Hana kalesi kumandanı Yusuf tarafından, Kosova Savaşı sonrasında harp meydanını yaralılara yardım gayesiyle dolaşan Murat Hüdâvendigâr Han’ın da Sırp Kralı Lazar’ın damadı Miloş tarafından kalleşçe hançerlenerek şehit edilmeleridir.

Düşünüyorum da planlı veya plansız bir şekilde, “Allah saklasın” o tescîllî hain eller, toka yapmak üzere bana doğru uzansaydı; “Yerimden kalkarak ve gülümseyerek muhabbet gösterisi yapmak ve daha sonrasında alkış desteği vermek gibi bir gevşeme haliyle” değil; “huzuruna İngiliz kâfirinin elçisini kabul etmek lûtfunda bulunmuş Altın Sultan II. Abdülhamid Han’ın vakarı ve şuuruyla” o elleri ben de geri çevirmezdim.

Ancak öyle bir sıkardım ki o hain elleri, geçmişlerinde bu millete hainlik sabıkası bulunanları ve gelecekte düşmanlık edecekleri, Cenab-ı Hakk’ın izniyle her zaman kahredecek güçte olduğumu, elini sıktığım kuklaların İmralı’daki “böcek beyinciklerine” ve okyanus ötesindeki “et beyinlerine” kadar hissettirirdim.

Barış serumu(!) veriyorlar...

Azîz gönüldaşlarım, beni asıl üzüntüye gark eden, PKK’nın “Gâzi Meclis” imize sokulmayı başarmış legal görüntülü elemanlarının, sözde “Türk”, özde “gayrı Türk” olan “oş başkanı” nca geliştirilen “yalakalanma taktiği” üzerine gerçekleşen bu “mecburî” el sıkışmanın, “Türkiyeli Medya” nın “önde gidenleri” tarafından, yani “Doğan ve Er-Doğan Medyası” nca manşetlerden ve ekranlardan alkışlanmasıdır. Dahası, tıpkı PKK terör çetesi ve şu “legal görüntülü, dokunulmazlık zırhlı elemanları” gibi “Vahşî Batı” nın çanağından yalanan bilcümle “eski kızılcık - yeni liboşçuk, aydıncık - maymuncuk şebekesi” tarafından takdîr edilmesidir.

Neymiş de neymiş?!..

Baş efendisi ve hamisi AB - D bile gûya “terör örgütüdür” derken; “PKK’ya terör örgütü diyemem” diyebilen hainin “önde gideni”, sızdığı TBMM sıralarında, ardına düşen diğerleriyle birlikte, “yan sıranın başına yürümüş” imiş... “Hayırlı olsun” diye el uzatarak “barış mesajı vermişler” imiş... Şu “entel - dantel takımı”, aklınca milletimizi ayakta uyutmak üzere yine “barış(!) serumu” şırınga ediyor:

“Bakınız bizim çanak ortaklarımız ne kadar uygar, ne kadar barışçıl!.. İşte birkaç kuyruk sallamayla Bozkurtlar’ı bile hizaya getirdiler...”

Bilcümle gafil ve hain bu mecburî tokalaşma hadisesi üzerine “etekleri zil çalarak bayram ederken”, Diyarbakır’da kahpe mayın tuzağında verdiğimiz 3 mübârek şehidimizin haberi de “kelle hesabınca” güme gidiyor azîz milletim!..

Herkes haddini bilsin!..

Ya mecbur kaldıkları bu tokalaşmayı; “çok basit bir nezâket kaidesi” saymak yerine, gafil ve hain alkışlardan hisse kapmak üzere, düne kadar bu PKK elemanlarıyla kavga edecekleri fikrini yaymaya çalışan “Türkiyeli Medya” nın akıntısına kapılıp, “Bakınız ne kadar medeniyiz, sizin dediğiniz gibi kavgacı değiliz” demeye getiren, bununla da kalmayıp; “O yemini edenle meselemiz olamaz” diye beyan irad eden “allame-i cihan” lara, “şangur şungur” efendilere ne demeli?..

Bilmiyor musunuz o “gidiler” için; “Büyük Türk Milleti” önünde yemin, sadece ve sadece formalitenin yerine getirilmesinden başka bir şey değildir!..

Hatırlamıyor musunuz İmralı Malikânesi’nde besiye çekilen eli kanlı çetebaşının, daha teslim alınır alınmaz Türkiye’ye getirildiği uçakta; “Türk Milleti’ne hizmet etmeye hazırım” diye yalakalanmaya başladığını!.. Canını kurtarıp o “uyuz partını” yeniden kaşıma imkanı bulunca; sözde ateşkesleri bozup, “kurye avukat- Türkiyeli medyatör” aracılıklarıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile pazarlık yapmaya kalktığını, kahpe mayın tuzaklarının talimatını verdiğini, Mısır’daki sağır sultan duydu ve unutmadı da siz mi unuttunuz efendiler?!..

Son söz “Türkiyeli Teslimiyet’in Bay-Başı” na!..

Bu millet, şu veya bu sebeple size yüzde elliye yakın oy desteği verirken, elbette bölücü PKK terör çetesini üstümüze salanlarla, bu eli kanlı çeteyle ve TBMM’ye sızan elemanlarıyla mücâdele görevini de size vermiştir. Bu azîz vatan toprakları üzerinde yaşayan bütün vatandaşlarımızı, Allah’ın emaneti olarak kucaklayan Türk Milliyetçileri’ni, “tezekten terazinizin ..ktan kefesine uç olarak yerleştirmek” sizin haddiniz değildir. Şu malûm “Hainlerin yeminlerine sadık kalıp kalmayacaklarını takip etme hususunda” asıl görev “şeklen” de olsa size aittir. Görelim bakalım, bu yeni dönemde yine “eş başkan” sıfatınızla “Vahşî Batı” ya mı hizmet edeceksiniz, yoksa hatalarınızdan rücû edip Müslüman Türk Milleti’ne mi?!..

Elbette “Devr-i Teslimiyetinizde” mebzûl miktarda görülen gaflet ve ihanetle mücâdele ile Milletimizi ve vatanımızı birlik ve beraberlik içinde yüceltmek yükseltmek Türk Milliyetçileri’nin vazifesidir. Biz vazifemizi ve haddimizi biliyoruz. O halde siz de görevinizi ve haddinizi biliniz!..

Yazarın Diğer Yazıları