"Türkiye'nin dışlandığı proje başarılı olamaz"

"Türkiye'nin dışlandığı proje başarılı olamaz"
Doğu Akdeniz'de ortaya çıkan doğalgaz ve petrol birçok ülkeyi çıkar ortak paydasında buluşturdu.

Bünyamin ÖZTÜRK / Ankara

Bölge ülkeleri çeşitli adlar ve oluşumlar altında Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) sürecin dışına itebilmek adına ittifaklar oluşturuyor. Bölgede neler yaşandığını ve Türkiye'nin neler yapması gerektiğini TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Serdar Palabıyık ile konuştuk.

- Doğu Akdeniz'de neler oluyor?

"2010'ların başından itibaren Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs Adası ile İsrail, Lübnan ve Mısır açıklarında zengin doğalgaz ve petrol yatakları keşfedilmeye başlandı. Bu yataklarda yaklaşık 3.5 trilyon metreküp doğalgaz ve 1.7 milyar varil civarında petrol var olduğu tahmin ediliyor. Bu kaynaklar ilgili devletlerin münhasır ekonomik bölge (MEB) olarak tanımladıkları alanlarda bulunuyor. 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre MEB bir devletin sahillerinden 200 deniz mili (370 km) açığa kadarki deniz alanını ve deniz tabanını kapsıyor. Bu sözleşmeye göre MEB'de bulunan deniz ürünleri veya madenler gibi doğal kaynaklar bu bölgenin ait olduğu devlet tarafından keşfedilebiliyor ve işletilebiliyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 2003 yılında Mısır, 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında İsrail ile anlaşmalar yaparak bu devletlerle olan deniz sınırını belirledi. Bundan sonra da kendi MEB'i olarak ilan ettiği alanda 13 parsel tanımlayarak bu parsellerde doğalgaz ve petrol keşfi ve işletmesi için uluslararası şirketlere imtiyazlar vermeye başladı."

- Türkiye neden bu bölgedeki faaliyetlere tepki gösteriyor?

"Uluslararası toplum Türkiye'nin bağımsız bir devlet olarak tanımadığı GKRY'i bağımsız bir devlet olarak tanımakla kalmıyor; hukuken adanın tamamında bu devletin egemen olduğunu kabul ediyor. Sorun da burada başlıyor. GKRY MEB'ini Kıbrıs adasının tamamını dikkate alarak tanımlıyor. Yani GKRY'nin kendi MEB'i olarak tanımladığı alanın bir bölümü aslında KKTC'nin de hak iddia ettiği bir bölge. Dahası Türkiye ve KKTC, GKRY'nin adanın güneyinde ilan ettiği MEB içinde tanımladığı parsellerde KKTC'ye danışmaksızın imtiyaz dağıtmasına da karşı çıkıyor. Zira 1960 Antlaşmaları hukuken hala yürürlükte olduğundan ve bu antlaşmalara istinaden, adanın ekonomik kaynaklarından Türk ve Rum cemaatlerinin eşit derecede faydalanması gerekiyor. Ancak KKTC uluslararası toplum tarafından tanınmadığı için uluslararası toplum GKRY'nin tek başına imtiyaz dağıtmasına ses çıkarmıyor.

Sorunu derinleştiren iki husus daha var. Birincisi GKRY yalnızca KKTC'nin MEB'ini ihlal etmekle kalmıyor; aynı zamanda Türkiye'nin MEB'inin bir kısmının da kendisine ait olduğunu iddia ediyor. Türkiye'nin hem kendi MEB'inde, hem de KKTC'nin MEB'inde petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerinde bulunmak üzere araştırma gemileri göndermesinin arkasında kendi egemenlik sahalarının ihlal edilmesine duyduğu tepki yatıyor.

Sorunu derinleştiren ikinci husus GKRY'nin "Kıbrıs Cumhuriyeti" adıyla ve adanın tamamını temsilen 2004 yılında Avrupa Birliği'ne (AB) tam üye olması. Bu durum AB'yi doğrudan krizin bir parçası haline getiriyor. AB'nin Türkiye'ye uyguladığı yaptırımların arkasında da bu durum yatıyor. Ayrıca AB açısından Doğu Akdeniz enerji kaynakları Rusya'ya olan doğalgaz bağımlılığını azaltma noktasında da önemli. Hâlihazırda AB'nin ihtiyaç duyduğu doğalgazın yaklaşık yüzde 37'si Rusya tarafından karşılanıyor. Bu bağımlılığın azaltılması için AB Doğu Akdeniz enerji kaynakları ile bu kadar çok ilgileniyor. AB bu kaynaklar çıkarıldıktan sonra EastMed adı verilen bir proje çerçevesinde deniz altından bir boru hattı inşa edilerek bu kaynakların Avrupa'ya ulaştırılmasını istiyor. Yaklaşık 1900 km'yi bulacak bu hat İsrail açıklarından başlayacak ve Kıbrıs adasının güneyi ile Girit adası üzerinden Yunanistan anakarasına ve oradan da Avrupa'ya bağlanacak."

- Türkiye bundan sonraki süreçte ne yapmalı?

"Birincisi Türkiye kendisinin ve KKTC'nin egemenlik haklarının korunması konusundaki hassasiyetini devam ettirmeli ve hem kendisinin hem de KKTC'nin MEB'inde sondaj çalışmalarına da devam etmeli. Bu bölgelerde henüz ticari anlamda karlı petrol ve doğalgaz sahaları bulunabilmiş değil ancak bulunması durumunda Türkiye'nin bu krizde elinin güçleneceği aşikar. Ayrıca ABD ve Rusya donanmaları dışarıda tutulacak olursa bölgedeki en büyük donanma gücü Türkiye'de. Diğer tüm bölge ülkelerinin donanmaları ile mukayese edildiğinde askeri caydırıcılık Türkiye'nin elinde görünüyor. Bu durum Türkiye'nin askeri tehdit algılamaksızın siyasi ve diplomatik çözümlere yoğunlaşabileceği bir ortam yaratıyor.

Türkiye Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının sorunsuzca ve daha istikrarlı bir biçimde Avrupa pazarlarına aktarılması konusunda kilit ülkelerden biri ve Türkiye'yi dışlayan bir projenin başarılı olma ihtimali hayli düşük. Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Trans-Anadolu gibi projelerle Hazar enerji kaynaklarının Avrupa pazarlarına başarıyla aktarıldığı göz önüne alınırsa, Türkiye'nin enerji nakli konusunda ciddi bir tecrübesi olduğunu söylemek de mümkün. Dolayısıyla Türkiye'nin bölgesel çatışma yerine bölgesel iş birliğini teşvik edecek ve kendisinin potansiyelini ön plana çıkaracak bir söylem geliştirmesi çok önemli. Türkiye'nin kendi egemenlik haklarını ve KKTC'nin egemenlik haklarını korumak için gereken tedbirleri alması elbette elzem; ancak bu yapılırken aynı zamanda yapıcı bir diplomasi geliştirilmesi gerekiyor.

Diğer taraftan, konuyu Türkiye ile bir gerginliğe dönüştürecek şekilde siyasallaştıran tüm bölge ülkelerinin ve AB'nin de aklından çıkarmaması gereken husus şu: Enerji alanında iş birliği çatışmadan daha iyi sonuç veriyor. Çatışma hem enerji nakli projelerinin maliyetini arttırıyor, hem de projelerin tamamlanmasının gecikmesine, hatta bazen iptaline yol açıyor. Enerji konusunu bir tarafın kazandığı ve diğer tarafın kaybettiği bir "sıfır toplamlı oyun" olarak görmektense, tüm tarafların kazandığı bir "kazan-kazan" senaryosu üzerinden değerlendirmek tüm bölge ülkeleri ve AB açısından çok daha büyük faydalar doğurabilir. Gündelik ve menfi siyasi söylemlerle iş birliği yerine çatışmayı körüklemek ise tüm tarafların kaybedeceği veya istenen faydayı temin edemeyeceği sonuçlar yaratacaktır."

“BU GERİLİMDEN ÇATIŞMA ÇIKMAZ”

Serdar Palabıyık, Doğu Akdeniz'de tespit edilen doğalgaz kaynaklarının dünyanın toplam doğalgaz rezervlerinin sadece yüzde 1.75 kadarı olduğunu söyledi.  "Yani küresel aktörlerin iştahını kabartacak bir rezervden bahsetmek en azından şimdilik pek mümkün değil" diyen Palabıyık, şunları söyledi: "İkincisi, keşfedilen gazın çıkarılması ve daha da önemlisi Avrupa pazarlarına nakledilmesi oldukça maliyetli görünüyor. EastMed projesi inşa edilebilirse dünyanın en uzun ve en derin boru hatlarından biri olacak. Bu durum hattın maliyetini arttırdığı gibi, hattın Girit ve Yunanistan anakarası arasındaki kısmı jeolojik ve sismik açıdan büyük risklerin olduğu bir bölgede. Dahası hem GKRY hem de Yunanistan'ın içinde bulunduğu ekonomik sorunlar ve siyasi istikrarsızlıklar bu hattın inşasında ciddi sorunlar yaşanabileceğini gösteriyor. Buna AB'nin içinde bulunduğu kurumsal ve ekonomik sorunlar da eklenince projenin yakın gelecekte gerçekleştirilmesi pek mümkün görünmüyor. Bunun yanı sıra, İsrail ile aralarında ciddi sorunlar olan Mısır ve Lübnan gibi ülkeler de bu projeye karşı çıktıklarını ifade ettiler. Bu durum Doğu Akdeniz ülkeleri arasındaki iş birliğinin de sınırları olduğunu göstermesi açısından önemli. Kısacası Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının dünyanın dengesini değiştirecek bir durum yaratması pek mümkün görünmüyor. Diğer bir deyişle küresel değil bölgesel bir krizi tetikleyebilecek mahiyette bir enerji potansiyelinden bahsetmek mümkün."

EGEMENLİK HAKKIMIZ İHLAL EDİLİYOR

Serdar Palabıyık, Doğu Akdeniz enerji krizi çerçevesinde Türkiye açısından birkaç sorundan bahsetmenin mümkün olduğunu söyledi. Palabıyık, şöyle dedi:

“Birincisi Kıbrıs sorununu daha da derinleştiren bir kriz yaşanıyor. Türkiye dışındaki tüm aktörler adanın meşru aktörünün GKRY (onların tanıdığı şekliyle Kıbrıs Cumhuriyeti) olduğu konusunda hemfikir. Dolayısıyla KKTC’nin MEB’i olarak tanımlanan bölgelerde GKRY’nin verdiği imtiyazlarla petrol ve doğalgaz çıkarılması ve bu kaynakların GKRY’nin içinde bulunduğu projelerle Avrupa pazarlarına aktarılması Türkiye’nin tek başına da olsa yıllardır ısrarla savunduğu KKTC’nin egemenlik haklarını zedeleyecek bir girişim. Dahası özellikle Türkiye ve GKRY arasındaki ihtilaflı bölgede GKRY’nin verdiği imtiyazlarla arama yapılması bizatihi Türkiye’nin egemenlik haklarının da ihlali demek. Türkiye açısından ikinci sorun bölgede bir araya gelen devletlerin Türkiye aleyhinde bir koalisyon kurduğu şeklinde bir izlenimin ortaya çıkması. Türkiye-Mısır ilişkileri 2012 yılında gerçekleşen darbeden bu yana son derece gergin. Türkiye-İsrail ilişkilerinde İsrail’in Gazze’de uyguladığı şiddet ve Kudüs’ün başkent olarak tanınması meseleleri iki ülke arasındaki gerginliği hala üst seviyede tutan konular. Türkiye’nin Yunanistan ile ilişkileri de zaman zaman mülteciler meselesi ve Ege adaları gibi konularla gerilebiliyor. Şimdi GKRY, Yunanistan, Mısır ve İsrail’in Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının keşfi ve işletilmesi konusunda beraber hareket etmesi ve Türkiye’nin bu girişimden dışlanması, bölgede Türkiye karşıtı bir koalisyon kurulduğu ve bu koalisyonun hem ABD hem de AB tarafından desteklendiği yönündeki iddiaları kuvvetlendiriyor. Üçüncü sorun zaten son dönemde son derece gergin olan Türkiye-AB ilişkilerinin daha da soğuması. Doğu Akdeniz krizi Türkiye-AB ilişkilerini daha da olumsuz etkileyecek gibi görünüyor.”

"TÜRKİYE KRİZDE YALNIZ KALDI"

Serdar Palabıyık, Türkiye'nin araştırma gemilerini bölgeye savaş gemileri eşliğinde göndermesinin bölgedeki gerilimi tırmandıracak bir gelişme olarak yorumlandığını vurguladı. Palabıyık, şöyle dedi: "Türkiye'nin bölgedeki yeni müttefiklerinin de Türkiye'yi değil diğer Doğu Akdeniz devletlerini destekleyecek girişimlerde bulunması. Suriye iç savaşı, S-400 füze alımları ve Akkuyu Nükleer Santrali gibi konularda işbirliği yapılarak ilişkilerin derinleştirildiği Rusya, Doğu Akdeniz krizinde çok üst perdeden olmasa da Türkiye'nin politikalarını eleştiriyor. Türkiye'nin Orta Doğu'daki neredeyse tek müttefiki Katar'ın petrol şirketi Katar Petroleum ise GKRY'nin belirlediği sahalardan birinde Exxon Mobil ile doğalgaz araması yapıyor. Her ne kadar bu saha Türkiye ve GKRY arasında ihtilaflı olan sahalardan biri değilse de Katar'ın da fiilen sürecin içinde olması Türkiye açısından bir problem. Tüm bu gelişmeler Türkiye'nin bu krizde yalnız kaldığı şeklinde yorumlanıyor."