Türkiye'yi bu zihniyetten kurtarmak!

Türkiye bugün milli, dini, insani ve ahlaki duyarlılıktan yoksun; evcil, edilgen ve egoist karakterli bir zihniyetin egemenliği altındadır. Bu zihniyet sahipleri kişisel çıkarları dışında hiçbir konuyla ilgilenmezler. Makamları ve çıkarları tehdit edildiğinde feveranı koparır, buna karşı milli/toplumsal çıkar söz konusu olduğunda ölüm sessizliğine bürünürler. Bunlara halk arasında ’neme lazımcı’ denir. Bu zihniyettekiler ülkeye yönelik her çeşit tehdide karşı ’Ne olacak yani’ türünden tepkiler verirler.
Bunlar kendi çıkarlarının zarar görmemesi karşılığında ülke çıkarı aleyhine olabilecek her türlü gelişmeyi savunabilirler. İktidarlarla ilişkilerinin zarar görmemesi kaydıyla milli çıkarlar aleyhine yapılan düzenlemeleri bizzat kendileri yaparlar. Yabancıya toprak satışı, sınırsız özelleştirme, Kıbrıs, soykırım iddiaları, misyonerlik, vakıflar yasası, ekümeniklik gibi konularda bile önceliklerini kişisel çıkarlarına verirler.
Bu zihniyettekiler, “Yabancıya toprak satışı” nı küreselleşmenin, çağdaşlaşmanın ve insan haklarının gereği olduğunu düşünürler. Hatta satılan toprakların -gerçeğe aykırı olarak- devede kulak seviyesinde olduğunu bile iddia edebilirler.
“Misyonerlik” mi? Bize sökmez. “Türkiye’de Hıristiyan olanlar, eski dönmelerdir. Onlar eski dinlerine dönmüşlerdir. Ortada tehlikeli bir durum yoktur” görüşünü ileri sürerler. Milliyetçiler ve ulusalcıları, misyonerlerin rolünü ve yaptıklarını abartmakla suçlarlar. Hamdolsun halkımız Müslümanlığından memnundur! derler.
Varsın Avusturya’nın güneyindeki bir Eyalet Meclisi, eyalet sınırları içinde “cami ve minare inşa edilmesini yasaklayan bir yasayı” kabul etsin, Jörg Haider, “cami ve minare inşaatının, eyaletin tarihsel ve doğal mimarisini bozduğu için yasaklandığını” söylesin, onlar bu durumda bile misyonere, papaza Türkiye’nin her türlü imtiyazı vermesini savunmaya devam ederler.
Onlara göre, azınlık vakıflarıyla ilgili düzenlemelerden de korkmamak gerekir. Çünkü ’bize bir şey olmaz’. Biz büyük bir devletiz. Herkesin hakkını herkese vermek esas olmalıdır. Bu konuda da “bir adım önde olmak” stratejisini izlemek gerek!
Bütün iktisadi kuruluşların ve mali piyasaların neredeyse tamamının yabancı hâkimiyeti altına girmesinde de bir sakınca görmezler. Küresel ekonomi, yabancı sermaye ve IMF müdahaleleri sayesinde Türkiye’nin yanlış yapmasının engellenmiş olduğu kanaatini belirtirler. İşin özü onlar, Türkiye’yi kimin yönettiğiyle değil, nasıl yönettiğiyle ilgilenirler!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında “milli devlet” yaratma projesinin, bütün sorunların kaynağı olduğunu söylerler. Başka dillere, kimliklere ve inançlara anayasada yer vermek bizi “ayrıştırmaz aksine birleştirir”, derler. Milli devleti, eğitimin birliğini, Cumhuriyetin değerlerini ve ülkenin bütünlüğünü savunanları ise demokrasiye karşı olan kriminal vakalar olarak nitelendirirler.
O halde yapılacak ilk iş, Türkiye’yi bu “neme lazımcı” ve “ne olacak yanici” zihniyetten kurtarmaktır. Bu postmodern zihniyeti yenmek; ihaneti yenmek anlamına gelir.
- Yorumlar 0
- İçi boş siyasi mugalatalar15 Ocak 2021 Cuma 00:00
- ABD'den Trump geçti!12 Ocak 2021 Salı 00:00
- ABD'den demokrasi ithal etmek!08 Ocak 2021 Cuma 01:11
- Kılık/kıyafetle 200 yıllık imtihan!05 Ocak 2021 Salı 00:00
- Yargı siyaset ilişkileri ve AİHM01 Ocak 2021 Cuma 00:00
- Demirtaş davası nedir?29 Aralık 2020 Salı 00:00
- İktidar ve muhalefet: Sorun ne?25 Aralık 2020 Cuma 00:00
- Yargı reformu ve uygulama!22 Aralık 2020 Salı 00:00
- S 400'ler bahanedir!18 Aralık 2020 Cuma 00:00
- İki ayak bir pabuçtan çıkmıştır!15 Aralık 2020 Salı 00:00
- Graham Fuller haksız mı?11 Aralık 2020 Cuma 00:00
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.