Türkülerimiz, halkımızın duygularının aynasıdır / İsmail Özcan

Türkülerimiz, halkımızın duygularının aynasıdır / İsmail Özcan
Bunlar, türküleri tanıyıp anlamadan Anadolu’yu anlamanın imkânsız olduğunun, Cumhuriyet Türkiye’sinin en büyük edebiyatçısının ve en büyük Türk halk müziği üstadının ağzından dile getirilmesi demektir.

Türkülerimiz; Anadolu’nun, bir başka ifadeyle halkımızın sesi, sözü, onun iç dünyasını yansıtan folklor ürünü olarak birçok açıdan üzerinde durmaya değer. Türkülerimizin bu bağlamda üzerinde mutlaka durulması gereken yönlerinden biri de onların sahip oldukları lirizmdir; kendini mertçe, dürüstçe ve büyük bir içtenlikle ifade ediştir.

Anadolu insanı şehirliler, okumuş yazmışlar gibi avaz avaz dile getiremediği çok çeşitli hissiyatını en etkili şekilde türkülerle dile getirmiştir.

Şadan Gökovalı’nın şu dizeleri bu düşünceye çok iyi tercüman olmaktadır:

Ben halkım hey!

Feleğin sillesini çok yemişim!

Kalem vermemişler elime,

 Diyeceklerimi türkülerle demişim...

Ozan Ali Akbaş’ın şu dörtlüğü de türkülerdeki yiğitliği, pervasızlığı gözler önüne sermektedir:

Bağlama dediğin üç tel bir tahta

Ne şaha baş eğmiş, ne taca tahta

Bütün dertleri özetlemiş bir ahta

Bozkırda naradır bizim türküler.

Biz bu yazıda Anadolu türkülerinin içerdiği derin lirizmden, folklorumuzun başka unsurlarında çok az rastlanan yürek yakıcı duygu yükünden söz edeceğiz.

Anadolu insanı aşkını, sevgisini, hasretini, ayrılığını, kavuşmasını, sevincini, acısını, ukdesini, duasını, bedduasını, hâsılı insana özgü hemen her duygusunu en çok türkülerle dile getirmiştir. Onun ruhu, iç dünyası en açık şekilde türkülerde tezahür eder. Hissiyatını bu ölçüde, bu yoğunlukta folklorun herhangi bir unsuruyla ifadeye koyan başka bir halk çok azdır. 20. Yüzyılın başlarında cereyan eden Yemen ve Çanakkale savaşlarının Anadolu insanında yarattığı travmayı, trajediyi daha açık anlatımla çaresizliği Yemen ve Çanakkale türküleri kadar hangi sözel ve yazılı araç ifade edebilir? Türküler, Anadolu insanının kendi irade ve ihtiyarı dışında başına gelmiş felaketler karşısında yaktığı ağıtlardır. Onların ezgileri de en az sözleri kadar etkilidir, yürek yakıcıdır.

Türkülerimizi tanımak, bu toprağın insanını daha iyi tanımak; onun esrarlı iç dünyasını daha iyi anlamak demektir.

 Ahmet Hamdi Tanpınar, kültürümüzün temel eserlerinden biri olan Beş Şehir adlı eserinin Konya bölümünde, “Ben Orta Anadolu türkülerini o gurbet, keder, türlü ten yorgunluğu ve iç darlığı dolu acı dert kervanlarını bu şehirde tanıdım.” diyor.

Erzurum’u anlatırken de bu büyülü Doğu Anadolu şehrinin bin bir özellikleri arasında doğal olarak türkülere de yer veriyor. Sözünü ettiği birkaç Erzurum türküsü içinde özellikle  “Billur Piyale” ve “Sarı Gelin” türkülerinin çok etkisinde kaldığını anlatıyor. Bu iki türkü için çok özet olarak ifadeleri şöyle: “Billur Piyale, bu küçük parça baştan aşağı incelik, zevk, lezzettir. Gerçekten billurdan bir kadeh…”, “Erzurum çarşı Pazar, diye başlayan Sarı Gelin türküsünün ise canlandırma kudretine daima hayran oldum.”

Tanpınar, Beş Şehir’de birkaç yerde çeşitli vesilelerle türkülerden bahsediyor. Türkülerle ilgili kesin kanaati ve nihai hükmü ise şudur: “Anadolu’nun romanını yazmak isteyenler ona mutlaka türkülerinden gitmelidirler.”

Tanpınar’ın bu görüşlerine; Türk halk türkülerinin derlenmesinde büyük emeği geçen, bunları yeniden düzenleyip notalara kavuşturarak 1940’lardan 1980’lere kadar unutulmaz, “Yurttan Sesler”  anonsuyla bütün Türk milletine sunan Sivas’ın seçkin evladı Muzaffer Sarısözen’in şu sözünü de eklemeliyiz:  “Millî tesanüt (birlik ve dayanışma) bağlamanın telleri arasındadır.”

Bunlar, türküleri tanıyıp anlamadan Anadolu’yu anlamanın imkânsız olduğunun, Cumhuriyet Türkiye’sinin en büyük edebiyatçısının ve en büyük Türk halk müziği üstadının ağzından dile getirilmesi demektir. Ama ne yazık ki şimdiye kadar türkülerimizin üzerinde bu anlamda hiç durulmamıştır. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu “Türküler Dolusu” adlı şiirinde türkülerimizdeki lirizmi, duygu yoğunluğunu en iyi anlatan şairlerimizden birisidir. Edebiyatımızda türkülerimiz üzerine yazılmış çok içli, çok samimi bu müstesna şiirden kısa alıntı yapmadan bu yazı amacına ulaşmış sayılmaz.

Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.

Tanpınar’ın söylediği gibi türküleri tanımadan Anadolu’yu doğru dürüst anlamak, yorumlamak mümkün değildir. Anlamak istediğimizde de elimizdeki en iyi, en işlevsel araç türkülerimizdir.