Ülkücü Gazetecilere Kumpas, Ülkücülere Gözdağı!

Ülkücü Gazetecilere Kumpas, Ülkücülere Gözdağı!
Yeniçağ gazetesi yazarlarına ve Ülkücü camianın önemli isimlerine kurulan kumpasa tepkiler çığ gibi büyüyor. Yapılan bu kumpasa tepki verenlerden biri de Müzdat Öztürk oldu.

İşte Müjdat Öztürk'ün Gazete2023.com'da yazdığı "Ülkücü Gazetecilere Kumpas, Ülkücülere Gözdağı!" başlıklı o yazısı:

Psikolojik Savaş Merkezi Taraf gazetesinin sahte evraklara dayandırdığı bilgi ve belgeler, cemaat medyasının lojistik desteği ile adeta çökertilen Türk Silahlı Kuvvetlerine yaptıkları psikolojik operasyonu Ülkücülere yapabileceklerini düşünüyorlar.

Bir ihbar mektubu üzerinden gerçekleşen göz altılarla Ülkücü gazetecilere gözdağı verebileceklerini düşünenler aldanıyor.

Buna zemin hazırlayan, oluşan siyasi atmosferi MHP muhaliflerini yıldırmak için kullananlar da amaçladıklarına ulaşamayacak. Yeniçağ gazetesi yazarları merkezli Ülkücü medya mensuplarına yönelik gerçekleştirilen haksız itham, suçlama ve gözaltılar sonuç vermeyecek.

**  

Kimliği meçhul ihbar mektupları dönemi kapandı sanıyorduk.

Yanılmışız.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli subaylarının isimsiz ihbar mektupları ile haksız yere zindanlara tıkılması ve Türk Ordusunun ağır yara almasından ders alınmamış.

Şimdi aynı yöntem FETÖ operasyonlarını sulandırmak isteyenlerce Ülkücü medya mensuplarına uygulanmak isteniyor ama teslim olmak yok.

**

O karanlık sabaha Almanya’dan Suat Başaran’ın telefonu ile uyandım. Servet Avcı’nın gözaltına alındığını, doğru olup olmadığını soruyordu…

Suat abinin sorusunun cevabını kısa sürede öğrendik.

Bir isimsiz ihbar mektubuyla başta Yeniçağ gazetesi yazarları Servet Avcı, Yavuz Selim Demirağ, Kürşat Zorlu olmak üzere Şevket Talha Alpuhan, İsmail Türk, Rubil Gökdemir  gibi bazı Ülkücü medya mensupları gözaltına alınmış bir kısmı da alınmak üzereydi.

Gözaltına alınanlar sadece Ülkücü gazeteciler değildi. Ali Çolak gibi tanınmış bazı muhalif Ülkücüler, Turan Yaldır gibi eski milletvekili ve MYK üyeleri de bu gözaltı dalgasının içindeydi.

**

İsimsiz ihbar mektubu üzerinden gözaltına alınan Ülkücü medya mensuplarının ortak noktası MHP içerisinde muhalif bir çizgide yer almaları. Belli ki bu psikolojik operasyonla bir gözdağı verilmesi düşünülmüştü.

46 yıldır kendi dinamikleri ile lider seçmiş bir siyasi hareketin bir kısım gazeteci ve yazarı FETÖ doğrultusunda MHP’ye sızmakla suçlanıyordu.

Üstelik bu suçlamalara muhatap olanlar içinde Yavuz Selim Demirağ gibi FETÖ’nün en güçlü zamanında İmamların Öcü gibi kaynak bir kitaba imza koymuş değerli bir gazeteci de vardı.

**

Bugüne kadar ruhlarını okyanus ötesini kiralamayı reddederek siyasi yaşamlarını sürdüren ve MHP’nin geride bıraktığı süreçte siyasi sonuçları gözeterek değişimden yana saf tutan bu isimlere yöneltilen suçlama ve kurulan kumpas daha ilk saatlerde çöktü.

Oluşturulmak istenen algı operasyonu başarıya ulaşmadı.

Başta MHP Genel Başkan adayları Meral Akşener, Ümit Özdağ, Koray Aydın, Sinan Oğan , MHP Balıkesir Milletvekili İsmail Ok olmak üzere Ülkücüler seslerini yükselttiler ve bu kumpasa sessiz kalmadılar.

Türk Ocaklarının tepkisi, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ ve BBP Lideri Mustafa Destici’nin desteği önemli köşe yazarlarının bu hukuksuzluğa itirazları kamuoyunda oluşturulmak istenen algının önüne geçti.

**

Şunun bilinmesini isterim;

Dışarıdan yapılacak istihbarat ve teknik destekli operasyonlarla MHP’ye Genel Başkan seçmek Ülkücü geleneğin benimseyeceği bir yol değil. Hele de bu ABD kucağındaki FETÖ isimli terör örgütü ise hiç mümkün değil.

MHP yönetiminden rahatsız olan hiçbir gurup bunca yıl içinde olduğu siyasi hareketin liderini değiştirmek için ŞEYTANLA PAZARLIK YAPMAZ.

MHP’de “lider değişiminin kendi dinamikleri içinde gerçekleşmesi gerektiği” herkesin kabul ettiği bir ölçüdür.

MHP’de Ruhsar Demirel, İsmet Büyükataman, Emin Haluk Ayhan, Mevlüt Karakaya gibi başarısız isimler hala yerinde duruyorsa değişim talebinin arkasında herhangi bir güç odağı aramaya hacet yok.

Bu insanlar niçin değişim talep etti sorusunu sormak ve arkasındaki iç dinamiklere bakmak yeterli olacaktır.

**

Yeniçağ gazetesi yazarları Servet Avcı’nın, Adnan İslamoğlu’nun, Kürşat Zorlu’nun,Yavuz Selim Demirağ’ın, MHP Fatih eski İlçe Başkanı Ali Çolak’ın, hiç tanımam ama MHP MYK eski üyesi Turan Yaldır’ın muhalif çizgisi ve düşünceleri hoşunuza gitmeyebilir ama bu isimlerin MHP’ye sızma iddiası ile suçlanması kabul edilemez,  sessiz kalınamaz bir olaydır. 

Bir siyasi partide parti tüzüğünün verdiği haklara binaen olağanüstü kurultay talep etmek nasıl MHP’ye sızmak olarak değerlendirilebilir? Eğer MHP’de olağanüstü kurultay talep ederek parti yönetimine talip olmak “ MHP’ye sızmak” gibi bir suçlamaya zemin hazırlayacaksa yıllarca bir parti ile birlikte ülkeyi yönetmek, kadrolaşmak, bir örgütün devleti ele geçirmesine fırsat vermek suç değilmidir?  

Demokratik seçimler üzerinden iktidar olmak ne kadar devlete sızmaksa olağanüstü kurultay talep ederek MHP yönetimine talip olmak da o kadar sızmaktır.  

Eğer böyle akıl dışı bir suçlama ile bir parti de muhalefeti damgalamaya kalkarsanız iktidarın size yönelteceği benzer suçlamalar karşısında bir şey yapamazsınız.

Sonra zaten bu partide oldukça etkili görevler yapan İl, İlçe Başkanlığı, MYK üyeliği, Milletvekilliği yapanlar neden görevlerini bırakıp yeniden partiye sızmaya kalksınlar ki?

Hülasa MHP’ye sızmak iddiası aklın alamayacağı biçimde altı boş ve gülünç bir iddianın ötesine geçememektedir ve MHP içindeki muhalefet hareketini lekelemekten de uzaktır.

**

Siyasal sonuçları değerlendirmek ve bu değerlendirmelerin ışığında geleceği inşa etmek varken tabandan gelen eleştirilere kulak tıkayarak mevcut durumu devam ettirmek isteyenler ne yazık ki aslında MHP muhalefetini hedef alan Ülkücü gazetecilere yönelik bu kumpas karşısında sessizliğe gömülmüş, MHP Sakarya Milletvekili Zihni Açba, MHP MYK üyesi Başbuğ Pınarbaşı  gibi görebildiğim kadarıyla birkaç istisna dışında herhangi bir tepki koymamışlardır.

Bütün bunlara rağmen çok şükür Ülkücü kamuoyu sesini yükseltmiş ve Ülkücü gazetecileri yalnız bırakmamıştır. Sosyal medyadan yükselen öfke Başkent Öğretmen Evi ve Ankara Emniyet Müdürlüğü önünde vakar dolu bir bekleyişe dönüşmüş ve arkadaşlarımızın büyük bir kısmı bayram öncesi ailelerine kavuşmuştur.

Makyavel diyor ki “her suikast ve hükümeti devirme teşebbüsü bir iktidar için hasımlarını temizlemenin ilk şartı ve mükemmel bahanesidir”.

Bu vesile ile 15 Temmuz alçak darbe girişimi sonrası oluşan hava siyasi makyavelistlere muhaliflerini ortadan kaldırma imkanını vermiş olsa da Ülkücüler birbirine tutunduğunda kendilerine yönelik her türlü tezgahı bozacağını açıkça göstermiştir.

**

Ülkücüden FETÖ’cü olmaz.

Ülkücü, ABD kucağında mehdicilik oynayanlarla işbirliği yapmaz.

Ülkücüler, kaset kumpasında, referandum da MHP’yi sindirmek, baskı altına alarak kendi politikalarına alet etmek isteyen cemaat ve yayın organlarının tavrını unutmamıştır.

MHP’ye savaş açan cemaatin yayın organlarında MHP’yi kan üzerinden siyaset yapma suçlaması, çözümün bir parçası olmamak ithamını, MHP ve CIA arasında zorlama bir bağ kurma çabasını, Mümtazer’in küçük Türkiye Milliyetçileri iftirasını bu yayın çizgisi üzerinden  MHP’nin sindirilmeye çalıştığını, direncinin kırılmak istendiğini unutmamıştır.

Taraf isimli paçavra Türk Ordusunu yıpratma ve itibarsızlaştırma operasyonunu yürütürken cemaat medyasının bu operasyona verdiği destek ve özellikle MHP tabanını dezenforme görevini üstlendiği Ülkücülerin hafızasında hala tazedir.

Cemaat medyasının MHP’yi hedefe oturttuğu günlerde partisine “Güç Birliği” üzerinden omuz veren Ülkücülerin FETÖ ile işbirliği yaptığını ve MHP’ye sızmak istediğini söylemek Ülkücü ruh ikliminin yeşertemeyeceği bir ihanettir ve Ülkücüler arasında bu kadar ince işçilik çıkarmaya yatkın kimse yoktur.

**

Türk Devleti FETÖ’den arındırmalıdır. Devlet içinde devlet olmaz ilkesi esastır.

Fakat bu soruşturmalar yürütülürken geçmişte kalan ama Türk Ordusunu yerle bir eden Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Kafes gibi davalardan bu davaların açılmasına sebep olan isimsiz ihbarlardan ders çıkarılmalıdır. İhbarcılık yaygınlaştırılarak isimsiz mektuplarla itibarsızlaştırma operasyonlarına devletimiz alet olmamalıdır.

Özellikle FETÖ’ye karşı yürütülen operasyonların sulandırılmasına ve bu operasyonların inandırıcılığını yitirmesine göz yummamalıdır.

İlker Başbuğ’dan, Aziz Yıldırım’a, Deniz Baykal’dan MHP’li milletvekillerine, gazetecilere, yazarlara kurulan kumpaslarla dolu bir on yılı geride bıraktık.  

FETÖ’nün devletimizden tasfiyesi ile Türkiye’de KUMPAS dönemi de sona ermelidir. AKP iktidarından öncelikli beklenen budur.