Ülkücü Hareket’te “Liderlik Paradigması”nın Değişimi

Ülkücü Hareket’te “Liderlik Paradigması”nın Değişimi
1 Kasım seçimlerinin sonuçları Ülkücü Hareket’te camia içi derin sorgulamaların belirginlik kazanmasına neden oldu.

ANALİZ / KÜRŞAT GÜÇ

Esasında camianın tabanı birtakım sorgulamaları 1 Kasım seçimlerinin çok öncesinden itibaren yapagelmekteydi. Fakat 2015 yılındaki seçimler ve bu seçim süreçlerinde MHP Genel Merkezi’nin ve özellikle de Genel Başkan’ın yaklaşımları camiayı artık ötelenemeyecek hesaplaşmaların vakti geldiği konusunda ikna etmiş durumda. Daha seçim gecesinde başlayan tabandaki isyan, bazı başat aktörlerin genel başkanlık adaylığına soyunmasıyla daha da hız kazandı, kazanmaya da devam ediyor. Son 3-4 ay, Ülkücü Hareket’in bazı konuları temelden sorguladığını da bizlere gösterdi. Bu sorgulamalardan en önemlisinin “Liderlik” mekanizması üzerine yürütülenler olduğu kanaatindeyiz. Ülkücü Hareket’in lidere ve liderlik mekanizmasına bakışında bir kırılma, paradigma değişimi (eskilerin tabiriyle nokta-i nazar değişimi) ve yeniden inşa süreci işlemektedir.

Ülkücü Hareket’in genelinde, gerek rahmetli Başbuğ gerekse de Bahçeli dönemlerinde camianın tamamını genel başkanla eşitleyen ve bu sebeple de “Ülkücü Hareket eşittir Lider” mantığıyla lideri ve liderlik mekanizmasını kutsayan bir anlayış hakim oldu. Rahmetli Başbuğ tarihin doğal akışında, kendiliğinden ve oya tahvil edilemeyecek bir karizmayla camianın lideri olmuştu. Ne delegenin oyuyla ne de seçim sonuçlarıyla elde etti liderliği. O yüzden camia için Türkeş liderden de öte  “Başbuğ” idi. Hatta ülkücü olmak bir anlamda “Türkeşçi” olmaktı. Belirli konjonktürel durumlarda ortaya çıkan dar bir kesim haricinde Türkeş’in liderliğini ve Başbuğluğunu tartışan da olmamıştı.

Başbuğ döneminde camianın edindiği bu tecrübe, Başbuğun vefatından sonra yerine MHP Genel Başkanlığına gelen Bahçeli’ye de Ülkücü Hareket’in benzer bir liderlik kredisini kendisine vermesine neden oldu. Fakat Bahçeli, Türkeş gibi kendiliğinden ve tarihin doğal akışında lider olmamış, delegenin oyuyla ve camianın tarihsel liderlik hafızasının kendisine tanıdığı krediyle o konumu elde etmişti. Ülkücü Hareket’in lider eşittir camia paradigması gereği de her şey Genel Başkandan beklenmiş ve kendisine sonsuz kredi açılmıştır. Ülkücülüğü 21. yüzyıla uyarlamak, ideolojiyi canlandırmak, seçimlerde iktidar olmak, her ülkücünün gönlüne girmek, dünyayı titretmek, dosta güven düşmana korku salmak gibi birçok beklenti, Ülkücü camia tarafından, genel başkanın karşılaması gereken talepler sıralamasında yerini buldu doğal olarak. Fakat Bahçeli ortaya koyduğu bazı başarılar ve olumlu icraatlara rağmen camianın gönlündeki yerini her geçen yıl daha da kaybetti. Çünkü Bahçeli, her türlü başarısızlığa ve soruna rağmen camianın kendisine olan gönül bağını korumasını sağlayacak bir lider algısı oluşturamadı. Bu da çok doğaldır. Zira Bahçeli “Lider” değil “Genel Başkandı”. Tekraren ifade etmek isteriz ki Bahçeli tarihin doğal akışında kitlelerin kabul ettiği bir aktör değil, bir mirasın seçilmiş temsilci olarak ortaya çıkmış bir aktördü.

Liderlik delegenin oyuyla elde edilebilecek, seçim sonuçlarıyla doğru orantılı bir mekanizma değildir. Tarihin hiçbir döneminde de olmamıştır. Lider, tarihi süreç içerisinde, taşımış olduğu bireysel özelliklerinin ve iddialarına temel olan ideallerinin (ülkülerinin) toplumun belli bir kesiminde karşılık bulması ile kendiliğinden ortaya çıkar. Siz ona “Lider değilsin” deseniz de o liderdir. Aynı şekilde herhangi bir oy (delegenin veya milletin) alamasa da liderdir. Çünkü liderin kitle ile olan bağı oy vb gibi niceliksel unsurlardan teberrüz etmez, aksine her türlü niceliksel eksikliğin üstünü örten bir nitelikle, gönül bağı ile kitleler liderlere bağlıdırlar. O sebepledir ki Türkeş kendi bireysel niceliğini (hayatını) kaybetmiş olmasına rağmen bile hala Başbuğdur, hala milyonlar kendini Türkeşçi hissetmektedir. Liderlik, zamana ve maddeye böylesine meydan okuyan bir kurumdur. Bu bağlamda, Devlet Bahçeli döneminde Ülkücü Hareket, gün geçtikçe liderliğin ne demek olduğunu ve kendileri için ne ifade ettiğini anlamaya başladı. Bir koltukta oturmanın, adına slogan yazılmasının, Siyasi Partiler Kanunu ve Parti Tüzüğü’ne yaslanarak makam işgal etmenin “liderlik” olmadığını ülkücüler anlamış durumdalar. Ülkücü Hareketin şanlı geçmişini, binlerce gazi ve şehidini, milyonların emeğini, sayısız düşünce ehlinin üretimini toplayıp seçilmiş bir kişinin tasarrufuna bırakmak ve her şeyi ondan beklemek Ülkücü Hareketin Başbuğ sonrası yapmış olduğu belki de en önemli hata idi. Kutsal olan genel başkan değildir. Kutsal olan, ülkücülerin tamamı, hareketin mazisi, geleceğe olan ortak inanç ve bütün ülkücülerin bir atan gönlüdür.

İşte bu benzeri sorgulamalar ve varılan sonuçlar önümüzdeki süreçte Ülkücülerin MHP Genel Başkanlığına ilişkin vereceği kararlarda etkili olacağa benzemektedir. İlerleyen dönemlerde tarihin doğal akışında bir kişi çıkar ve tüm ülkücülerin gönlünde yer bulursa elbette ki camianın lideri olacaktır. Fakat ülkücülerin bir bölümü bugün için böyle bir aktör görememektedir. Bazı ülkücülerdeki “Bahçeli’den memnun değilim, değişmesini elbette istiyorum ama yerine gelecek kimseyi göremiyorum” düşüncesi bu sebeple ortaya atılmaktadır. Zira böyle düşünenler için MHP Genel Başkanı Ülkücülerin lideridir. Bu bakış açısına göre lider kutsaldır ve bugün o kutsallıkta biri de yoktur. Bu yüzden de değişimi mümkün görmediklerinden çaresizce beklemeyi tercih etmektedirler. Lakin diğer yandan, ülkenin ve milletin savrulmakta olduğu karanlık süreçte, Ülkücülerin büyük bölümü ellerini kollarını bağlayıp Tanrı’dan kut alıp gelmiş bir lider bekleme çaresizliğinde olmadıklarını son birkaç ayda ortaya koymuşlardır. Ülkücüler, önümüzdeki süreçte, geçen on dokuz yılın aksine bizatihi kendilerinin ön planda olacağı, tabanın sesinin dinleneceği, hareketin dinamizmini yansıtan, toplumun her kesimine ulaşan ve her şeyden öte ülkücüye değer veren bir MHP idaresi istediğini net olarak ortaya koymaktadırlar. Belki de seçilecek olan yeni genel başkan, duruşu, vizyonu, şahsiyeti ve kendini davaya adamışlığıyla ülkücülerin tamamının gönlünde liderlik makamını elde edebilecektir. Bunu elbette önümüzdeki tarihî süreç gösterecektir. Fakat, bugün için Ülkücü tabanın öncelikli beklentisi “Bir lider ortaya atılsın, tutup çıkarsın bizi karanlıklardan” umudu değil, Ülkücülerin ortak aklını ve duygularını işleten ve partiyi (dolayısıyla Ülkücüleri) iktidara taşıyabilecek etkili bir genel başkanın ortaya çıkması umududur.

MHP, koskoca Ülkücü Hareket’in sadece bir kurumudur. Ocakları, sendikaları, yardım vakıfları, spor kulüpleri, gazeteleri, dergileri gibi MHP de Ülkücülerin bir kurumudur, siyasi partisidir. Elbette bu kurumsal yapılanmalar içinde MHP en önemli olanıdır. Diğer kurumların toplam ehemmiyetinin işgal ettiği yerden daha fazla yeri MHP’nin önemi işgal etmektedir. Dolayısıyla elbette ki MHP Genel Başkanlığı da Ülkücüler için çok önemlidir. Fakat nihayetinde bir siyasi parti genel başkanlığıdır. Bu bağlamda, Ülkücüler MHP Genel Başkanından elinde sopa liderlik yapmasını değil, bir siyasi parti genel başkanı olarak tabana kulak vermesini ve millet için projeler yapıp iktidar olmasını beklemektedirler. “Her şey oy almak, iktidar olmak demek değildir” diyenlerin ana motivasyonu, MHP Genel Başkanlığını Ülkücü Hareket’in liderlik mekanizması olarak görmeleridir. Evet, MHP Genel Başkanı Ülkücülerin lideri olursa bu nokta-i nazar haklıdır, MHP oy alamasa da bazı şeyler daha önemlidir. Fakat bugün yukarıda ifade ettiğimiz gibi MHP Genel Başkanlığı, Ülkücü Hareket’in liderliği değildir. Ülkücülerin siyasi partisinin yönetim mekanizmasıdır. Ülkücülerin kahir ekseriyeti de son zamanlarda ortaya koydukları tavırla bunu gördüklerini belli etmektedirler. Özellikle de şahsi ve siyasi kişiliğiyle kamuoyunun genelinde olumlu bir profile sahip olan genel başkan adaylarının, “Taş Medreseliler” diye tabir edilen camianın çilekeşlerinden almakta olduğu destek bu durumun en güzel yansıması olmaktadır.

Ülkücüler, MHP Genel Başkanlığını ülkücüleri iktidara taşıyacak bir mekanizmanın ana dişlisi olarak görmeye başlamışlardır. Bu sebeple de ahlaklı, efendi, şahsiyetli, siyasi profili yüksek, millete teması olan ve toplumdan oy alabilecek birini MHP’nin genel başkanı olarak seçmeye hazırlanıyorlar. Ülkücüler lider seçmeyecekleri için (ne kadar tuhaf bir cümle oldu, lider zaten seçilmez ki olunur), kutsal birini de aramıyorlar. Geçmişinde farklı bir partide siyaset tecrübesi olması, vekilliği döneminde bazı kusurlarının olması, geçmişte İsrail ajanlığıyla suçlanması, bugün Rusya’nın adamı diye itham edilmesi, Yüce Divan’da yargılanması, araba kullanırken emniyet kemeri takmaması, yemeği fazla tuzlu yemesi vs vs gibi unsurlar, Ülkücüler için MHP Genel Başkanlığı için öne çıkartılan kriterler olmaktan artık çıkmıştır. Yukarıda ifade edildiği üzere, ahlaklı olması, dünyayı tanıyor ve biliyor oluşu, şahsiyetiyle alakalı şüphe taşımaması, güler yüzlü olması, millete dokunma kabiliyeti ve hevesi olması ve her şeyden önemlisi Ülkücüleri ötekileştirmeyecek biri olacağına ortak inanç bir kişinin Ülkücüler tarafından MHP Genel Başkanlığına layık görülmesi için yeterli olmaktadır.

Gelinen aşamada Ülkücü tabanın MHP Genel Başkanlığına bakışında bu doğrultuda bir değişim yaşandığı ortadadır. Her ne kadar mevcut adayları destekleyenler arasında söz konusu adayları “kutsal” birer lider adayı olarak görenler olsa da böyle düşünenlerin sayısının fazla olmadığı kanaatindeyiz. Bu nedenle 08 Nisan’da mahkeme olağanüstü kongre kararı verse de vermese de bundan sonra hiçbir MHP Genel Başkanı Ülkücü tabadan sınırsız bir yetkiyi peşinen alamayacaktır. Ülkücüler kendilerini siyasette temsil edeceklerden camiaya hizmetkar olmalarını beklemektedirler. MHP Genel Başkanlığı artık kutsanan bir yer olmaktan çıkmaktadır, çıkmalıdır. Kutsal olan, değer atfedilen camianın topyekun kendisidir. Genel Başkan olmak için yola çıkanların da bu sosyolojiyi gördüklerini düşünmekteyiz. Aksi takdirde “Liderlik paradigması” değişmekte olan Ülkücüler, otoriter bir beklenti içerisinde olan hiçbir aktöre şans tanımayacaklardır. Ülkücüler önümüzdeki süreçte, Hz. Ömer’i hatadan dönmeye gerektiğinde kılıçlarıyla zorlayan sahabeler gibi bir denetim mekanizmasını MHP Genel Merkezi üzerinde uygulayacaklardır/uygulamalılardır.