Ulusa Serzeniş

TRT’den ulusuna seslenmeye hazırlanırken, NTV’den ulusuna seslenmeye gerek kalmadığını öğrenen tek başbakan da, bizim ulusun...

“AN be an takip ediyorum” diyen Başbakan, Ulusa Sesleniş’te “Harekát kararlılıkla devam etmektedir” derken... Ulus, o sırada Barzani’nin seslenişini dinliyordu: “Harekát bitti!”
Böylece, ulusunun yaptığı harekátın akıbetini, elálemden öğrenen dünyadaki tek ulus, biz olduk...
TRT’den ulusuna seslenmeye hazırlanırken, NTV’den ulusuna seslenmeye gerek kalmadığını öğrenen tek başbakan da, bizim ulusun.
Muhtemelen, Zap kampını ele geçiren bizim çocuklara da, peşmergeler seslenmiştir, “Haybeye mermi yakmayın, az önce Roj TV verdi, sizin ulusun harekátı bitmiş!”

* * *

Siz bakmayın yukarıdaki fotoğrafta pişmiş kelle gibi sırıttığıma... 25 yıldır “iletişim” işi yapıyorum, rezaletin böylesini, ne gördüm, ne duydum.

* * *


Ve, merak ettim...
Ulusun umurunda mı?

* * *


Reyting listelerine baktım...
Mesela, TRT’de yayınlanan Ulusa Sesleniş, aynı TRT’de yayınlanan makara kukara programı “Güldüren Görüntüler” den daha az izlenmiş!
atv’deki “Red Kit”, aynı atv’deki Ulusa Sesleniş’ten daha fazla izlenmiş!
“Tazmanya Canavarı” desen...
Fark atmış.
Şabaniye, Fıkralarla Türkiye, Gezelim Görelim, Siz Mutlu Lerzan Mutlu, Keloğlan ile Cankız...
Hepsi, Ulusa Sesleniş’in üstünde.
Gördüğüm kadarıyla, Başbakan’ın Ulusa Sesleniş’i bi tek Jetgiller’i geçmiş...

* * *


Netice itibarıyla...
Böyle başa, böyle tarak.

* * *


Sanırım, o nedenle, şöyle seslenmişti ulusa, Mustafa Kemal...
“Unutulmamalı ki, bilgisiz ve bilinçsiz bir halk topluluğu, ulus olma hakkına asla sahip olamaz!”

+++++

Adalet’e ne oldu?..
Eski  dergileri karıştırın, başta “Akbaba” şairlerin, edebiyatçıların, gazetecilerin ya da bu çevrelerin müdavimlerinin birbirlerine takılıp nasıl iğnelediklerini, şakayla karışık laflarını nasıl münasip yerlere gönderdiklerini okursunuz.
Çoktandır böyle şeyler okunmuyor. Herkes kendisini vatanı kurtarmakla mükellef saydığı için nükteye, şakaya, laf dokundurmaya itibar eden yok. Oysa Orhan Erkanlı, “Bu vatanı, vatanı kurtarmak isteyenlerden kurtarmak lazım!” derdi.
Geçenlerde Mehmet Nuri Yardım’ın bir kitabı çıktı, “Tarihimizin Güleryüzü” adını taşıyan kitapta bunlar derlenmiş... (Nesil Yayınları)

* * *


Kitabı karıştırdıkça hafızamız tazelendi... Mesela Süleyman Nazif...
En sivri kalemli ve dilli yazarlardan biri, Allah kimseyi onun diline düşürmesin...
Bir gün Cağaloğlu’ndan vilayete faytonla inerken atlar tökezlemiş, Süleyman Nazif son anda düşmekten kurtulmuş, hem ağzını tutar hem de bağırırmış:
 “Çabuk beni kuduz hastanesine götürün, dilimi ısırdım!”
İkdam gazetesinin kapısında genç birine rastlamış, “hayrola” demiş. Genç, “Ahmet Cevdet Bey’e çıkıyordum!” deyince itiraz etmiş:
 “Oğlum, Ahmet Cevdet’e çıkılmaz, inilir.”
Bir sohbette, Süleyman Nazif’in hoşlanmadığı birinden söz edilince, ona yaranmak için “Alçağın tekidir!” denilince üstat itiraz etmiş:
 “O, alçak değil, çukurdur, çukur! Çünkü alçağın, yükseğe göre farkı vardır, bu ise çukurdur, sıfır altıdır.”

* * *


Yazar ve dergi sahibi Ali Nar’ın arkadaşı öğretmen, dik başlı öğrencisini şikâyet ediyormuş, Ali Nar başını sallamış:
 “Olsun kardeşim, varsın başını dik tutsun, biz eğdik ne oldu, boynumuz kireçlendi, bir daha doğrultamıyoruz.”
Ali Nar bel ağrılarından şikâyetçiymiş, başka bir şehirde oturan arkadaşı telefonla akıl vermiş:
 “Bir ayı bul, çiğnet!”
 “Aman hemen gel!”

* * *


Karikatürcü Cemal Nadir Güler’e bir okuyucu takılmış:
 “Biz sizin karikatürlere çok gülüyoruz, ama sizin yüzünüz hiç gülmüyor!”
Cemal Nadir gülümsemiş:
 “Ben nadir gülerim!”

* * *


Dursun Gürlek, Cağaloğlu’nda küçük bir kitapçıya girer, Şevket Süreyya’nın bir kitabını sorar:
 “İhtilalin Mantığı var mı?”
Kitabevinin sahibi H. Cengiz Alpay başını sallar:
 “İhtilalin Mantığı yok, ama Menderes’in Dramı var!”

* * *


Bir tanıdığı, Yahya Kemal’e İstiklal Mahkemesi’nde asılanları hatırlatarak, “Gözünüzün önünde bu kadar insanı astılar, sustunuz!” demiş.
“Gözümün önünde astılar da onun için sustum!”

* * *


Yazının başında ne demiştik, eskiden, şair, edebiyatçı, ressam, müzisyen, gazeteci sohbetlerinde yapılan espriler, şakalar dergilerde yayımlanırdı, şimdi pek rastlanmıyor.
O halde bizim de sıcağı sıcağına bir katkımız olsun.
Cumhurbaşkanı Gül’ün edebiyatçı ve şairlere verdiği öğle yemeğinin dedikodusu sürüyor, hele romancı Adalet Ağaoğlu’nun sözü kimseye kaptırmadan konuşması anlatılıyor... Adalet Ağaoğlu da “Ne yapayım, kimse hazırlanmamış, kimsenin konuşacak lafı olmayınca ben konuştum!” diyormuş.... Geçenlerde bir sohbet toplantısında bu yemek konuşuldu, Hüseyin Baş birden sordu:
 “Peki, Adalet’e ne oldu?”
Ne demek istediğini kimse anlamadan Hüseyin Baş kendi sorusuna kendisi cevap verdi:
 “Adalet yerini buldu!”
* Hasan Pulur / Milliyet

+++++

İnandırıcı fıkra...
Sıcak bir yaz günü... Necla Hanım, gıcırdayan gardırobu tamir etmesi için yakınlardaki marangoza telefon ederek evine çağırır. Genç marangoz uzun süre uğraşmasına rağmen gıcırtının kaynağını tespit edemeyince Necla’nım ek bilgi verir.
- Gardırop her zaman değil, yandaki caddeden otobüs geçtiği zamanlarda gıcırdıyor.
Bu bilgi üzerine genç marangoz gardırobun içine girer, kapısını kapatır, yandaki caddeden bir otobüsün geçmesini beklemeye başlar. Tam bu sırada, komşulardan gelen “ihbar” üzerine işyerinden fırlayan Necla’nımın kocası Hüsamettin Bey koşa koşa eve varır. Yatak odasına girip gardırobu açınca marangozla burun buruna gelir. Hiddetle, sen burada ne arıyorsun, diye sorunca delikanlı korkulu bir yüz ifadesiyle yanıtlar:
- Valla inanmayacaksın ama otobüs bekliyorum.
Bazı açıklamalar vardır ki, doğru da olsa inananı az olur.
Kuzey Irak’tan çekilmeyle ilgili açıklamalar gibi!

* * *

Şaka bir yana... Geri çekilme erken mi oldu, vakitli mi gibi tartışmalar başka yana bırakılırsa... Alınan askeri sonucun çok başarılı olduğu söylenebilir. Bizim yetkililere ek olarak... Washington Post’ta ABD’li bir yetkili ile PKK sözcüsü Ahmet Denize’nin beyanlarını okuduk... Hem ABD’li yetkili hem Denize’nin ifadeleri harekâtın PKK’yı hayli acıttığını gösteriyordu. Dondurucu kış şartlarında kendini gizleyen silahlı gruplara karşı mümkün olan en iyi sonuca varıldığını gösteriyor bütün işaretler. Kahraman askeri kutluyoruz...
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

Yaban güvercinleri...
Başımı kaldırıp baktım.
 “Yaban güvercinleri” bölük bölük dönmeye başladılar.
Saydım, saydım.
27 eksik çıktılar.

* *

O yaz karnemdeki kırıklar alışılmışın dışında biraz az olduğundan babam izin vermişti, onu gömleğim ile vücudum arasına sokup eve getirmiştim.
Tülmen’deki bağ evimizin büyük boş odasına saldım.
Çok mutsuzdu.
Arada bir tavana yakın cama bakıyor, oradan çıkmak istiyor, cama çarpıyor, çıkamıyor, yeniden deniyordu. Su tasına su koydum, ekmek kırıntıları, bulgur, buğday, maydanoz bile verdim ona.
Karşı köşeye sinip onu izliyor, korkmasın diye sanki ondan daha küçük olmak için büzülüyordum.
Razı olmadı teslimiyete.
Hastalandı.
O bir köşeye büzüldü, ben öbür köşeye. O gün farkına vardım; önünde tas tas suyu, çeşit çeşit yiyeceği vardı, ama bir şeyi yoktu:
 “Özgürlüğü...”
Sonunda yenik düşüp onu bahçede yere bıraktım, uçmak istedi uçamadı, gücünü yitirmişti ve özgürlüğü elinden alındığı için canından olmuştu yaban güvercini.

* *


Bizim evin üzerinden sabah ve akşamları geçerler, başımı kaldırıp bir eski anının mahcubiyeti ile bakarım.
Doğanın en “istisna” canlılarındandır şu yaban güvercinleri. Barışı severler, ama “teslimiyet” olmaz. Yeryüzünün en güçlü ve yırtıcı canlıları kafeslere alışıp esarete razı olurken, yaban güvercini bağımlı yaşayamaz.
Ve...  Onların hem güçlerinin sebebi, hem ölümlerinin nedenidir masumiyet.  Ne kadar saflar bilemezsiniz.
Ne kadar saftırlar...

* *


Dün yaban güvercinleri dönmeye başladılar. Alay alay, bölük bölük.
Saydım...
27 eksik var...
* Bekir Coşkun / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları