Ümit Özdağ'dan kritik uyarı: "İç savaş çıkabilir"

Ümit Özdağ'dan kritik uyarı: "İç savaş çıkabilir"
Fırat Kalkanı Harekâtını değerlendiren MHP Genel Başkan Adayı Ümit Özdağ, dış politikada mezhepçiliğin bırakılması gerektiğini söyleyerek, iç savaş konusunda uyarıda bulundu.

Al Jazeera’nin sorularını yanıtlayan Milliyetçi Hareket Partisi Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ’a göre Fırat Kalkanı Harekâtı ile “Türkiye yaşamsal haklarını savundu.” Ancak Özdağ’a göre bundan sonra doğru politik hedefler ile hareket edilmesi gerekiyor. AK Parti’nin “Esad gitmeli” politikasının değişmesi gerektiğini söyleyen Ümit Özdağ, aksi takdirde Suriye’de en tehlikeli senaryonun hayata geçebileceği görüşünde. O senaryoya göre zaten Washington’dan gelmekte olan “Suriye de artık toprak bütünlüğünü muhafaza etmek mümkün değil” seçeneği güçlenecek ve eğer Suriye parçalanırsa sıra Türkiye’de bir iç savaşa gelecek. ABD ile Türkiye’nin Suriye’deki pozisyonunu da değerlendiren Özdağ bir kaç gün önce “yanlışlıkla” Suriye ordusu hedeflerini vuran ABD’nin Türkiye’ye gözdağı verdiğini söyledi. 

24 Ağustos’ta başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı’na ilişkin genel bir değerlendirmeyle başlayalım. Hem zamanlama hem de taktik açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

Fırat Kalkanı operasyonu esasen 15 Temmuz öncesinde hazırlıkları yapılan ve ABD’nin istemediği bir operasyondu. 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki nedenlerden bir tanesi de “Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyonu’nu gerçekleştirmemesi” olabilir. Fakat 15 Temmuz sonrasında Türk-Amerikan ilişkilerinin içine girdiği süreç ve Amerikalıların bir mahcubiyet içinde görünmeleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ağır bir travmadan geçmesine rağmen, bu operasyon için Türkiye’ye bir adım attırdı. Türk Silahlı Kuvvetleri, önce Ergenekon, sonra Balyoz, sonra casusluk adı verilen ve şimdi FETÖ’cü çete tarafından organize edildiği daha net şekilde anlaşılan, bir silahlı kuvvetlere yapılabilecek en ağır darbeyi vuran operasyonların tahribatını daha temizleyemeden bir de 15 Temmuz sonrasında kitlesel tasfiyeleri yaşadığı bir ortamda dünyanın en zor mevcut iç savaşlarından birisine müdahale etti. Bu, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kesinlikle zorlayacaktır. Çünkü karşımızda sadece PKK, PYD gibi son dönemde Amerikan Silahlı Kuvvetleri ile girmiş olduğu işbirliği sayesinde konvansiyonel savaş ve ileri savaş teknolojileri konusunda bilgisini ve deneyimini artırmış bir terör örgütü yok, aynı zamanda konvansiyonel ordu ve yöntemlerini gerilla savaşı anlayışı ile kullanan IŞİD gibi bir örgüt de var. TSK bu iki örgüte karşı savaşırken aynı zamanda bu örgütlerin arkasında ve yanında bulunanTürkiye ile sorunu bir çok güç ile de savaşmak zorunda kalabilir. Bu savaşın olağanüstü dar bir coğrafi alanda; Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Suriye, İran, Hizbullah, İngiltere ve hiç şüphesiz İsrail’in dahil olduğu bir şekilde gerçekleştiği düşünülürse, ne kadar çok provokasyona da açık olduğu anlaşılacaktır. Bütün bunlar veri olmakla birlikte TSK’nın Fırat Kalkanı Operasyonu’nu gerçekleştirmesi de Türkiye açısından bir zorunluluktu. Çünkü AKP, 2011’den bu yana izlemiş olduğu akıl dışı Suriye politikası ile Beşar Esad’ı yıkmak adına Suriye’de PKK ve IŞİD terör örgütlerine çok geniş alanları kontrol etme imkânı sağlamıştır. AKP’nin Beşar Esad’ı yıkma tutkusu o kadar akıl dışı bir boyut almıştır ki Şam’da Esad mı, yoksa El Kaide ve IŞİD mi otursun tercihiyle karşı karşıya kalması durumunda AKP’nin Esad yerine bunları tercih ettiği geçtiğimiz yıllarda uygulamış olduğu politikalar demetinden gayet rahat bir şekilde anlaşılmaktadır. Fakat gelinen noktada, AKP dahi bu politikanın sonucunun Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e açılan bir “PKKistan” olduğunu görmek zorunda kalmıştır. Eğer Cerablus ile Azez arasındaki koridor tamamlansaydı, Türkiye’nin güneyinde Arap dünyası ile irtibatı kesilecek ve tamamen PKK’nın kontrolünde bir bölge oluşacaktı. Üstelik PKK, Akdeniz’e açılmak için daha sonraki terör yığınağını Hatay’a gerçekleştirecek ve Dörtyol üzerinden bunu yapmak için Hatay’ı kan gölüne çevirecekti.

Şimdi gelinen noktada bu tablo nasıl değişmiş oldu?

Türkiye, ABD’ye rağmen Suriye’nin kuzeyine bir müdahalede bulundu ve yaşamsal haklarını savunma konusunda kararlı olduğunu gösterdi. Oyunun bundan sonraki boyutu Ankara’nın sağlıklı bir Suriye politikası izlemesine göre doğru veya yanlış gelişecektir. Türkiye’nin Azez-Cerablus arasındaki bölgeyi işgal etmesi ve burada PKK’nın ilerleyişini durdurması doğrudur ama bu küçük fotoğraftır. Esas olan bütün Suriye jeopolitiğini kapsayan doğru bir fotoğrafı Ankara’nın okuması ve görmesidir. Oysa şu ana kadar görülen odur ki; Ankara hâlâ Beşar Esad’ın iktidardan gitmesi için ısrar etmektedir. Oysa Beşar Esad’ın arkasındaki Rusya ve İran, Esad’ın gitmesine razı değiller, en azından geçici olarak kalmasını istiyorlar. Türkiye, Suriye’ye Amerika Birleşik Devletleri’ne rağmen Rusya ve İran’ın örtülü desteği ile girmiştir. Hem Suriye’de bu operasyonu Rusya ve İran’ın örtülü desteği ile yapacaksınız, hem de Beşar Esad rejiminin devrilmesi politikasını izleyeceksiniz. Bu, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, zaten ağır bir travmatik süreçten geçerken, büyük sıkıntılara sokacak ve gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir politik hedeftir. Eğer Silahlı Kuvvetlerinize yanlış bir politik hedef verirseniz  ya da olumsuz  bir politik ortam oluşturursanız, Silahlı Kuvvetlerinizin askeri yöntemlerle politik hedefi gerçekleştirmesi mümkün olmayabilir.

Siz politikanın bu yönde gözden geçirilebileceğine dair işaretler görüyor musunuz? Bir takım işaretler vardı aslında...

Bir takım işaretler var olmakla birlikte Cumhurbaşkanı’nın en son Pekin ve New York’ta yaptığı açıklamalar Ankara’nın veya AKP’nin durumu gözden geçirdikten sonra eski politikasında, Davutoğlu çizgisinde kalmayı tercih ettiği görülüyor. Oysa Türkiye’yi bu felaket durumuna sürükleyen Davutoğlu’nun aşırı idealist, Türkiye’nin imkân ve kabiliyetleri ile hedefleri arasında doğru orantılı bir ilişki kuramayan, daha da açık ifade etmek gerekirse ilkokul bilgisi ve lise heyecanı ile yürütülen Suriye politikasının sonucudur.

Şimdi Türkiye Fırat Kalkanı ile Suriye içine girmişken ve size göre bir politika değişikliği ufukta görünmüyorken, bu harekâtın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Üstelik üç gün önce ben, Türkiye’nin bölgeye daha büyük askeri varlık ile mücadele edeceğini söylemiştim. Bugün Hürriyet Gazetesi’nin manşeti (Piyade gidiyor) bu tespitimin doğru olduğunu gösteriyor. Gerçi Milli Savunma Bakanı “Piyade ile müdahale” başlığını yalanladı ancak mesele piyade değil. Nereye gerekiyor ise  oraya kadar gidilir açıklaması, daha fazla askeri güç kullanımını gerektirir. Bu güç Özgür  Suriye Ordusu tarafından karşılanabilecek bir güç değildir.

Ne yazık ki çok kanlı ve sıkıntılı olabilir bu harekâtın geleceği. Oysa Türkiye TSK’ya doğru politik hedefler vererek, TSK’nın Suriye iç savaşının Türkiye’ye sıçramasını engelleyici şekilde Suriye’de başarılı olmasını sağlamalıdır. Çünkü ordular dünyanın en güçlüsü de olsalar askeri başarıya doğru politik hedefler çizildiği takdirde ulaşabilirler. Napolyon’un ordusu dünyanın en güçlü ordusu idi ama yanlış politik hedefler yenilmesine neden oldu. Hitler’in ordusu İkinci Dünya Savaşı’nda Rus ordusu ile karşılaştırıldığında her birlik başına yüzde 50, Amerikan ve İngiliz orduları karşılaştırıldığında ise her birlik başına yüzde 25 daha başarılı kabul edilir askerlik biliminde. Fakat yanlış siyasi hedefler Alman ordusunun da yenilmesine neden oldu. Orduları başarılı kılanlar askeri yeteneklerin ötesinde, orduların önüne konulan politik hedeflerin doğruluğudur.

Daha önce siz bu harekâtın genişlemesi gerektiğinden bahsetmiştiniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da El Bab’a girileceği yönünde bir açıklaması oldu. Ancak sanırım sizin söz ettiğiniz genişlemenin kapsamı daha başka.

Benim genişlemeden kastım El Bab ötesinde bir genişleme. Böyle bir şeyin mümkün olduğunu, belirgin veya doğru bir politik hedefi olmayan Erdoğan yönetiminin Türk Silahlı Kuvvetleri’ni daha kapsamlı bir şekilde Suriye ve Irak’ta müdahil hâle getirmeyi planladığını düşünüyorum. Ancak bunun doğru politik hedef ile olması durumunda itiraz edilebilecek bir yanı yok. Mesele ne kadar tank ve asker yolladığınız değildir. Mesele sizin politik hedefinizin doğru olmasıdır. Şu anda bu genişleme ile ilgili ötesinde daha fazla söylenecek bir söz yok.

El Bab’ı konuşalım biraz da. Farklı bir durum söz konusu El Bab açısından. Bu Türkiye açısından bazı riskleri beraberinde getirebilir mi? El Bab’a girildikten sonra ne olacak?

El Bab, PYD’nin hem Kürt dağı bölgesinden, hem de Fırat’ın doğusundan sizden şu anda kilometre olarak daha fazla yaklaşmış olduğu bir nokta. Siz gitmezseniz PYD’nin gitme ihtimâli hiç de az değil. İkincisi; bu tür askeri harekâtlarda, hele coğrafya düzse, muhakkak belirli coğrafi hedeflere kadar ilerlemeniz gerekiyor ki ordunuzu koruma altına alabilin. Düz coğrafyalar orduları içlerine çekebilen coğrafyalardır çünkü bu tür coğrafyalarda doğal savunma hatları yoktur. Öte yandan El Bab’tan çıkarılması IŞİD’i Rakka’ya doğru itecektir. Buna Amerikalıların aslında itiraz etmemesi gerekir. Fakat ABD’nin, Türkiye’ye karşı tutumunun ben dürüst olmadığını düşünüyorum. Şöyle ki; Türkiye’nin NATO müttefiki olan ABD 15 Temmuz sonrasında bir yandan bir askeri üste FETÖ’nün kurduğu ve yöneteceği bir okulun açılışını yapıyor. Öte yandan Türkiye için yaşamsal bir tehdit olan PKK-PYD ile askeri ittifak içerisinde. Bu Türkiye açısından müttefiklik hukuku çerçevesinde kabul edilebilecek bir husus değil. Türkiye’de kim iktidarda olursa olsun. AKP Hükümeti’nin Suriye politikasındaki yanlışlıklar ve tutarsızlıklar PKK ile ABD arasındaki ittifak ilişkilerini hızlandırmıştır. Eğer Suriye politikamız daha düzgün ve daha tutarlı olsaydı, Amerika Birleşik Devletleri ile Suriye’de bu şekilde bir süreç içerisinde karşılıklı konuşlanmak söz konusu olmayabilirdi. Ancak bugün Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri, Suriye’de karşılıklı konuşlanmaktadır. Bu durum çok açıktır. Özgür Suriye Ordusu mensupları Çobanbey’de Amerikan Özel Kuvvetleri’ni protesto ediyorlar. ABD savaş uçakları ertesi gün Suriye ordusu hedeflerini yanlışlıkla vuruyorlar. Ben bunun aynı zamanda Türkiye’ye de bir gözdağı olduğunu düşünüyorum. Demek ki yanlışlıkla hedef vurulabiliyormuş.

Tabii ki çok seçenekli senaryolar söz konusu ama bu konuda sizin uzun vadede beklentiniz nedir?

Değişik seçenekler var. Gelecek ile ilgili kehanetlerde bulunmak doğru değil ancak stratejik öngörülerde bulunabiliriz. Bunlar da alternatiflidir. Uzun bir zaman dilimine yaydığınızda tek bir alternatif olmaz. Kendi içinde yüzde olarak en ağırlıklı seçenek, ikinci ya da üçüncü seçenekler diye gelecek senaryoları çizebilirsiniz. Benim en ağırlıklı gördüğüm Suriye senaryosu şu; eğer AKP, Esad’ın gitmesinde ısrar ederse Suriye iç savaşı büyüyecek. Bu durumda müdahil güçlerin daha fazla güçle alana ineceği, ABD’de yönetimin değişmesinden sonra yeni Amerikan Başkanı’nın Suriye toprağına ayak basmasına sıcak bakacağını ve Rusya ile İran’ın buna daha fazla direnç gösterme konusunda kararlı olacağını öngören bir senaryo bu. Böyle bir senaryo Washington’dan zaten gelen, “Suriye’de artık toprak bütünlüğünü muhafaza etmek mümkün değil” seçeneğini güçlendirir. Bu ise Türkiye için en kötü senaryodur. Çünkü eğer Suriye parçalanırsa sıra Türkiye’de iç savaşa gelir. Bundan dolayı ABD’de seçimler gerçekleşmeden Erdoğan’ın Suriye’de Beşar Esad rejimi ile ilişkileri başlatması ve bu dar ideolojik yaklaşımdan, mezhepçi çizgiden Türk dış politikanın çıkması gerekiyor.

Bir yandan da bu ihtimalden uzaklaşıldığını söylüyorsunuz...

Son açıklamalar bunu gösteriyor.