Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN

Ahmet B. ERCİLASUN

Üslup

İzmir'in Eşrefpaşa semtinde büyüdüm. Külhanbeylerin bol olduğu Eşrefpaşa semtinde. Çevremdeki çocuklar küfürlü konuşmaktan hoşlanırlardı. Birbirlerine öfkelendikleri zaman, önce aşağılayıcı ifadeler kullanırlar, sonra sövgüye geçerler; hızlarını alamazlarsa kavga ederlerdi.

Çocuklukta ve ilk gençlik yıllarımda arkadaşlarımın bu tarz konuşmalarını hoş görüyordum ama nedense ben bu konuşmalara bir türlü alışamadım. Belki aile görgüsünden, belki de İmam-Hatip Okulu'nda okumaktan.

Evet, küfürlü ve aşağılayıcı konuşmalar, çocuklar için belki bir dereceye kadar hoş görülebilir. Mizahi oyunlarda, esprilerde de bunlar yadırganmayabilir. Fakat meslek sahibi yetişkinlerin küfürlü konuşmaları yahut insanları aşağılayıcı sözler etmeleri hoş karşılanamaz. Böyle davrananlar yadırganırlar ve zamanla çevrelerini kaybederler. Yetişkin ve ciddi insanlar, bu tür kimselerle dost ve arkadaş olmak istemezler; onları dostluğa layık görmezler.

Küfürün, sövgünün ne olduğunu şüphesiz bütün okuyucular biliyor. Onlara ait örnekleri buraya almam da zaten mümkün değil. Ancak aşağılayıcı sözlerle ne kastettiğimi anlatmak için bazı örnekler verebilirim.

"Herif, cibilliyetsiz, soysuz, nesebi gayrisahih, aşağılık, ahlaksız, edepsiz, insan değil insan müsveddesi, serseri, alık, ahmak, ebleh, hamakat numunesi, kendini bilmezsen patlatırlar enseni, behey avanak, alırım façanı aşağı, uzan da boyunun ölçüsünü görelim, hadi gene yırttın, sen kim oluyorsun, daha dünkü çocuk..."

Yukarıdaki örnekleri çoğaltabilirsiniz. İnsanlara tepeden bakan, bu türlü sözler kullanarak karşısındaki kimseleri sürekli aşağılayan kişileri kim sever? Onlarla kim arkadaşlık etmek ister? Yetişkin, ağırbaşlı insanlar, bu tür kimseleri dostluğa layık görmezler. 

İnsanları aşağılayıcı sözler kullanan ve onlara tepeden bakan kimseler genellikle kendilerini de dev aynasında görürler. Her aşağılayıcı sözün arkasından "amma da çaktım ha!" diye düşünürler, zafer kazanmış gibi böbürlenirler. Mahalle kabadayılarında bu tavrı gözlemek mümkündür. Hani bazen mafya da denilen kabadayılar vardır ya... Genellikle çevrelerinde 20-30 adamla gezerler, sevmedikleri bir kimseyle karşılaşınca ona hakaret ederler, sonra da bir gerinerek adamlarına bakarlar, kendilerini kahraman bellerler. Kahramanlığın ancak denk güçler arasında olacağını akıllarına bile getirmezler.

Nice zamandır her şey ekranlarda. Bizlerse ya büyüklerimizden masal dinleyerek ya da çocuk kitapları okuyarak büyüdük. Kahramanlığın ne olduğunu Hazreti Ali cenklerinden, Ebû Müslim Horasani, Battal Gazi gibi destanlardan öğrenirdik. Kahraman, şartları kendisiyle denk olmayan kimseleri alt etmekle asla övünmezdi. Dengiyle bile değil, cüssesi kendinden daha büyük, silahları kendi silahlarından daha çok olan düşmanı yenen kimseler kahraman olurdu. Düşmanının kılıcını düşüren kahraman kendi kılıcını da atar, mücadeleye sonra devam ederdi. Kendinden güçlü düşmanı yenmeden kahramanlık taslayanlara ya sahte kahraman, ya şarlatan derdik.

"Üslubu beyan, ayniyle insan" diye boşuna söylememişler. Gerçekten de insanın kişiliği üslubundan belli olur. Sürekli başkalarını aşağılayan insanda genellikle, kullandığı aşağılayıcı sözlerle ilgili bazı özellikler vardır. Yarışa elli adım önden başlayıp da kazandım diye yiğitlik tavrı sergileyenlerde genellikle "yiğitlik, alicenaplık" kavramlarıyla ilgili sıkıntılar vardır.

Bu yazıyı okuyanlar, "Hoca niye yakınıyor ki, çevrede böyle insanlar mı var?" diye düşünebilirler. Vallahi ben de bilmiyorum, çevrede böyle insanlar var mı? Yoksa "çevrede" yerine başka bir kelime mi kullanmalıydım?

 

Yazarın Diğer Yazıları