Uyum mevzuatı ve seçim süreci

Geçtiğimiz hafta, 6771 sayılı Kanunla Anayasa'da yapılan değişikliklere uyum sağlanması amacıyla, gerekli düzenlemeleri yapması için Bakanlar Kurulu'na yetki veren bir kanun ile yeni rejimde yer almayan bir süje son defa kullanılmış oldu: Yetki Kanunu.

Malumunuz, yeni sistemde, yürütme yetkilerini tekelinde toplayan Cumhurbaşkanının çıkaracağı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi için Meclis'ten böyle bir yetki alınmasına ihtiyaç duyulmayacak.

Ancak yasal olarak halen yeni rejime geçilmediğinden, kanun yerine kanun hükmünde kararnamelerle değişiklik yapmak için bu yetki kanunu gerekti, çıkarıldı ve uyum süreci başladı...

Ancak, uyum süreci Anayasa'ya aykırılıkla başladı...

Şöyle ki...

6771 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun Geçici m. 21/A'ya göre;

"Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bu değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğünü ve kanuni düzenlemeleri yapar".

Oysa söz konusu kanun 12 ay önce yürürlüğe girdi ancak değişiklikler yapılmadı.

Anayasa yalnızca aktif şekilde değil, bazen de pasiflik nedeniyle ihlal edilebilir. Burada da, Anayasa "6 aylık" bir süre öngörürken, anayasal yükümlülüğün yerine getirilmemesinden dolayı ihmal yolu ile anayasaya aykırılık söz konusudur.

Bununla birlikte, Meclis'in 'yasama yetkisi' dâhilindeki bir yetki, hükümete devredilmiş olmaktadır.

Yani, TBMM, 12 aydır ihmal ederek kullanmadığı görev ve yetkisini,  Bakanlar Kurulu'na 1 ay gibi kısa bir sürede kullanması için devretmektedir.

Peki, bunun sonucunda ne olacak?

Bakanlar Kurulu ne gibi uyum düzenlemeleri yapar elbette ki henüz bilmiyoruz. Ancak bilinen şey şu ki, TBMM, bizzat verdiği yetki kanunu dayanak gösterilerek çıkarılan kararnameleri denetleyemeyecek.

Devamında, Anayasa Mahkemesi elbette ki anayasallık denetimi yapacak, ancak yeni sisteme çoktan geçilmiş olacak.

Eşit olmayan koşullar...

24 Haziran'a giden süreç, önce "baskın seçim" açıklaması ile muhalefeti hazırlıksız yakalamak amaçlı başladı, eşit olmayan koşullarda yapılan kampanyalarla devam ediyor...

Erken seçim kararı, eşit olmayan kampanya ortamı, eşit olmayan parti yardımları... Hepsi tek bir tarafın amacına hizmet ediyor...

Parti yardımı olarak, AKP 450 milyon, CHP 234 milyon, MHP 108 milyon, HDP 99 milyon alırken; seçimde en iddialı adaylardan İYİ Parti ise yasalar gereği seçim yardımı alamıyor...

Cumhurbaşkanlığı yarışında da adaylardan biri devlet imkânları ile oradan oraya uçarken, diğerleri destekçilerinin imkânlarına ihtiyaç duyuyor...

Kimileri televizyonlardan düşmezken, kimileri kendine görsel basında hiç yer bulamıyor... Bir avuç gazete dışında hepsi, aynı kişiye hizmet ediyor...

Tüm bunların yanı sıra, seçim günü, 1 başkan, 6 asil ve 6 yedek üyeden oluşacak sandık kurullarının 5 üyesi siyasi partiler tarafından verilecek. Ancak burada kriter, son seçime katılmış olmak olduğundan, İYİ Parti sandık kurullarına üye veremeyecek...

Ayrıca, seçim günü, seçimin başlaması için her sandıkta 4 kişinin (bir başkan ve 3 üye) bulunması yeterli sayılıyor. Ancak sandık kurulu başkanı bu seçimde ilk defa "atama usulü" ile belirleniyor.

Özetle, 28 gün sonra bizi, bu eşit olmayan koşullarda gerçekleşecek seçim bekliyor...

***

Günün sözü:

"Hiçbir şey devlete yasalara saygılı olmak kadar yaraşmaz."

Justiniaus Kanunları

Yazarın Diğer Yazıları