Uzaktan "ensar"cılık...

İbrahim Güçyetmez, gazetemizin "kıdemli okur"larından; doğma büyüme Gaziantepli. 4 yıl öncesine kadar çok sevdiği bu şehirde yaşıyordu. Sağlık sorunları, onu, sadece "güvenlik" değil "sağlık" anlamında da "riskli" hale gelen Gaziantep'te yaşayamaz duruma getirince, soluğu "küçük bir Ege kasabası"nda aldı. Ama aklı, fikri çocukluğunun, gençliğinin geçtiği sokaklarda kaldı.

Ara ara yazar; yazdıklarının çoğu sonunda mutlaka Gaziantep'e çıkar.

Dünkü, şu bir grup "Suriyeli"nin Taksim'deki "yılbaşı partilemesi"ne dair yazdığım yazıdan sonra yolladı aşağıdaki satırları.

"8-10 yıl içinde, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Kilis gibi illerimiz otonom birer Suriyeli kenti olacak.  Olabilir demiyorum, olacak diyorum" derken iddialı.

Davulun sesi uzaktan duyulduğu gibi değil tonunda mesajının devamı:

"Kimse nüfus hesabına girmesin. Olay bu şekilde cereyan etmiyor...

- Suriyeliler koloni olarak hareket ediyorlar. Yani parka gidip, piknik yapacaklar. Öyle çekirdek aile olarak değil. En az 20-25 kişi gidiyorlar. Haliyle orada bir güç haline geliyorlar ve sıkıysa en küçük bir uyarıda bulunun.

- Mahallelere koloni olarak yerleşiyorlar. Bu mahalleleri girilemez getto haline getiriyorlar. Bugün gidin Gaziantep'in İnönü Caddesi'ne veya Savcılı, Çıksorut, Çağlayan gibi mahallelerine. Kesinlikle bir Türk (ya da Kürt hiç fark etmez) olarak barındırmazlar.

- Bütün parklar, AVM'ler vs. kentin ortak yaşam alanları bunların işgali altında ve buralarda Suriyelilerin borusu ötüyor. Eşiniz ve çocuklarınızla gidin bir parka zaman geçirin. Erkeklerinin ezici çoğunluğu eşinizi, kızınızı veya kardeşinizi mutlaka rahatsız edeceklerdir. Ya lanet edip evinize döneceksiniz ya da kavga edeceksiniz. Tercih size kalmış.

- Toplu taşıma araçlarına canları isteyince ve istedikleri kadar para verirler. Görevli itiraz mı etti. Aynı gün veya takip eden gün mutlaka 5-6 kişi o görevliye dayak atar.

- Nereden vardıklarını bilmiyorum ama Suriyelilerin sırtından hükümetin para kazandığı yönünde bir kanaatleri var. 'Suriyeliler ülkelerine dönerse, Türk ekonomisi batar' diyorlar."

***

Hadi bütün bunlar "ırkçı, faşist"lerin uydurmaları; aslı astarı yok.

Peki, Denizli'deki o küçük kız çocuğunun taciz olayı da mı yaşanmadı? Yaşanmadıysa neden şehirdeki Suriyeliler başka illere yollandı?

Şanlıurfa'da 2 Türk gencinin pompalı tüfekle öldürülmesiyle sonuçlanan çatışma da uydurma? Uydurmaysa neden onca Suriyeli sınır dışı edildi?

Uşak'ta Türk gençlerin bıçakla yaralandığı kavgada mı "Suriyeli düşmanları(!)"nın paranoyası?

Ya en son Gaziantep'te "Ne bakıyorsun" saldırısına uğrayan 23 yaşındaki Necati Bağcı'nın boğazından bıçaklanması?

Batuhan Çolak, uzun uzun yazdı tekrar etmeyeceğim; sadece şunu sormakla yetineceğim:

Ümit Özdağ ve Sinan Ogan'ın sık sık paylaştıkları kaygılarını "ti'ye alınca" düzeliyor mu her şey?

Bütün bu trajedileri yok sayınca, yahut yok saymayanları cezalandırınca, korkutarak, hukuk sopasını kullanarak susturmaya çalışınca "Türkiye'nin 'Suriyeliler' gibi bir meselesi yok ve bu meseleden kaynaklanan sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik, güvenlik sorunlarının hiçbirinin sancısını hissetmiyor" mu; böyle mi oluyor?

Sahiden de bu konuyu konuşmak mı tahrik ediyor sanıyorsunuz insanları?

Tam tersi...

Yok saymanız tetikliyor öfkeyi... Ortada bir "sorun" olduğunu kabul etmemeniz ve sonlandıracağınıza dair gerçekçi bir tek cümle kuramamanız çileden çıkarıyor kitleleri...

SORU-YORUM

İnsan, "millî kimliğinin, Türklüğün sembolü" saydığı, "kurtarıcı" saydığı, "rehber" saydığı, varlığını özdeşleştirdiği kurdun kafasını kesip, camdan kafese koyar mı?

Aynı havayı solumak berbat

- Danimarka'daki tren kazasına insani olarak üzülmek yerine "bakın onlarda da oluyor" diye kendilerini aklayabileceklerini düşünüp sevinenlerle...

- Sırf ölümlerine sebep olanlar "popüler kültür/magazin figürü" değil diye Büyükada'da katledilen atlar için yeri göğü ayağa kaldırma ihtiyacı duymayanlarla...

- İnsanların neredeyse bütün maaşlarını köprü, geçiş, yol ücretlerine vermelerini gerektiren orantısız, astronomik, uçuk, "çılgın" zamları hâlâ "fiyat güncellemesi" diye yutturabileceğini sananlarla...

- 2018'de vizyona giren filmleri ve 2019'da vizyona girecek filmleri değerlendiren uzun "yeni yıl" programları çekip de Türk sinemasının açık ara en kaliteli işlerinden "Börü"nün adını bile anmayanlarla...

Aynı havayı solumanın berbat hissettirdiği bir gündü dün.

 

Yazarın Diğer Yazıları