Varmış meğer…

Dünkü köşede, yakın zamana kadar "Okyanus ötesi"ndeki malum "zat"ın bir numaralı yağcısı, kumpasların en amansız savunucusu konumunda olanların, "FETÖ" denilen yapıyla mücadelenin "miladı" varsayılan 17-25 Aralık'tan sonra bile, dahası 15 Temmuz'a rağmen bile nasıl yükselmeye devam ettiklerine örnekler vermiş ve "FETÖ"nün hâlâ en kritik makamlarla "gizlenebiliyor" olmasını engelleyemeyip, bunu engelleme cesaret ve kabiliyetine sahip askerleri, bürokratları, siyasileri tasfiye edenlerin… Azıcık muhalefet görünce, sabaha karşı ev baskınları, manasız gözaltılar, haksız tutuklamalar, hukuksuz ve insafsız tutuklulukla cezalandırmalar gibi "FETÖ usullerine" sarılanların…Milletin karşısına hangi yüzle çıkıp, ne söyleyebileceğini hiç bilmiyoruz; zira bu şartlarda çıkıp da "FETÖ'yle mücadele ettiklerini" savunabilmek ve dahi bütün bu konularda kendilerini uyaran muhalefeti de hain yapılanmayla işbirliği içindeymiş gibi gösterebilmek için kösele gibi surat gerek" demiştim.

Varmış meğer.

Kösele gibiymiş sahiden de yüzleri!

Ne utanmak bildi, ne sıkılmak, ne arlanmak, ne kızarmak…

***

"İtirafçılığın" şefkatli kollarına sığınan birkaç istisna hariç, sair ekseriyeti çıkıp da pekala "Ben zaten ne sinsi olduklarını biliyordum", "Ben hep uyardım", "Haklı çıktım", "15 Temmuz'a hiç şaşırmadım", "Bunların nelere cüret edebileceklerini tahmin ediyordum","Ben hiçbir zaman dini cemaat olarak görmedim", "TSK'ya nasıl sızdıklarını görüyordum", "Yıllarca nasıl tehlikeli olduklarını anlatmaya çalıştım" diyebildi; zeytinyağı zahir karakterlerinin hammaddesi.

"FETÖ" bir terör örgütüyse, nihayetinde "terörist başı" olan zata "Sayın"lı hitaplarla şuuraltlarını ele veriyormuşlar; ne gam!

"FETÖ"nün yönlendirmesiyle soru önergeleri verenler "70'lerden beri mesafelerini korumak"la övünebildi!

İçlerinde, Fetullah Gülen'le boy boy fotoğrafları bulunanlar, emsalsiz pişkinlikleriyle -yine- "15 Temmuz'a 'tiyatro' diyenler, şuursuzluğunuzun farkında mısınız?"diyerek, muhalefete çemkirebildi!

"Hocaefendi"lerinin "Tekrar Fatih Cami Kürsüsünden seslenebileceği günlere dua edenler" kendi kendilerini, "kelle koltukta mücadele etmiş, göğsünü mermilere siper etmiş 15 Temmuz kahramanı" ilan edebildi!

Demedi demeyin; yarın bir gün "Yaşadıklarından dolayı yıpranma payı" veya "manevi tazminat" da isterler; buna elverişli yüzsüzlük seviyeleri…

23 Nisan'da bilmiyor muydunuz?

TBMM, "Sadece düşmanla değil ihanetle de mücadele ederek zafere yürümüş", "mayası bağımsızlık ateşiyle yoğrulmuş", "700 yıllık bir cihan devletinden genç bir cumhuriyet çıkartarak Türk milletinin ayağına takılmak istenen prangayı kırıp atmış" bir meclismiş.

Böyle olduğunu 23 Nisan'da bilmiyor muydunuz?

Veya şöyle sorayım;

15 Temmuz'da hatırlıyor ve hatırlatıyor gibi yaptığınız "bağımsızlığı", "egemenliği", "ihanet"i, "cumhuriyet"i, 23 Nisan'larda niye es geçiyorsunuz?

23 Nisan'larda niye sadece "Birinci Meclis'in çok sesliliği" klişesi altında etnik ve dinsel bir kaşıntı oluyor zihninizi?

SORU-YORUM

Dün, soru sormaya en çok hakkı olan isimlerden biri Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu'ydu; Türkiye'nin "FETÖ"nün ne olup, ne olmadığını herkesten önce ve herkesten doğru teşhis eden ilk "aydın"ının, 18 Aralık 2002 günü katledilen Necip Hablemitoğlu'nun  eşi, o gün "babasız büyümek durumunda bırakılan" Kanije ve Uyvar'ın annesi…

Sordu.

Bugün, "Soru-Yorum"da o soruyu paylaşmak en doğrusu:

- Ankara Üniversitesi öğretim üyesi, yazar, Dr. Necip Hablemitoğlu, "Fethullahçılık organize suç örgütüdür" dediğinde yıl 1999'du. 15 Temmuz 2016… Arada epey zaman var; ne yaptınız o sürede?

İhsas-ı rey…

TBMM'deki 15 Temmuz töreninin hemen sonrası… Televizyonlar, Meclis bahçesinden canlı yayın yapıyorlar.

Sözüm ona "merkez"de duran, "ana akım" bir haber kanalında, "objektif", "nesnel" olmakla sorumlu bir haberci, MHP Grup Başkanvekili'ne, CHP ve İYİ Parti Genel Başkanları'nın, 15 Temmuz törenine katılmamalarını nasıl değerlendirdiğini soruyor. Sorabilir. Ama bu sorarken kaşı ayrı, gözü ayrı oynuyor. Yüzüne, öyle belli belirsiz değil, kabak gibi ortada olan alaycı bir ifade yerleşiyor. Hele, Meral Akşener'in "Koruma polisinde Covid-19 çıkması dolayısıyla katılmadığını" aktarırken alenen sırıtıyor; anlatılır gibi değil ortaya çıkan görüntünün çiğliği…

Ne gerek var?

Sen dümdüz de sorsan, karşına oturttuğun konuk zaten söyleyecek söylensin diye uğraştığın her şeyi; ne gerek var?

Bu tavrın, ilkesel olarak bir yargıcın yaptığı yargılamada ihsas-ı reyde bulunmasından, yani hükümden önce görüşünü açıklayarak, mahkemeye tarafsız ve önyargısız başkanlık edemeyeceğini ortaya koymasından ne farkı var?

Yargıç ihsas-ı reyde bulunduğunda "reddi hakim" talep edebildiğimiz gibi, "tarafsız" olmakla mükellef haberciler taraflarını belli edip, tarafları uyarınca yargısız infaza kalkıştıklarında da reddi spiker talep edebilsek ne güzel olurdu aslında…

Yazarın Diğer Yazıları