'Vatanseverliğe evet, milliyetçiliğe hayır!'

Vatanseverliğe ve milliyetçiliğe herkes konjonktüre göre tarifler getiriyor.

Dün bahsetmiştik. "Vatanseverlik"le, "milliyetçilik"i ayırmak istiyorlar. Hiçbir şey yapamıyorsak bari bunu yapalım demeye getiriyorlar. Nasıl ayıracaksın? Yumurta civcivden mi, civciv yumurtadan mı çıktı? Böyle bir şey.

Prof. Dr. Fuat Keyman, Tolstoy'un kendi ülkesinin şartlarında "vatanseverlik"e karşı tavrına milliyetçilikle bağlantısı olarak -kısmen- hak verir.

Tolstoy (1828-1910), Birinci Dünya Savaşı'nı görmediği gibi, Bolşeviklerin iktidara gelişini de görmedi. Ama Tolstoy'un son dönemlerinde yaşayan ve her iki vakayı da gören Ziya Gökalp'ın tarifleri ise farklı. (Sonra geleceğim.)

Prof. Bey'e göre; "... vatanseverlik, Türkiye'yi, yani ülkemizi sevmek kadar; ülkemizin tüm insanlarını farklılıklarıyla birlikte sevmeyi ve farklı kimliklerle 'eşit vatandaş' olmayı kabul etmeyi; ülkemizin toprağını, denizini, dağını, ırmağını, gölünü, dolayısıyla doğayı ve çevreyi sevmeyi; hayvanlarını, ağaçlarını, havasını sevmeyi; kendi ülkelerinden ölmemek için kaçıp ülkemize sığınanları sevmeyi de gerektirir. Tüm bu boyutlarıyla vatanseverlik, milliyetçilerin biz ve onlar, ben ve öteki ayrımı temelinde ve devlet güvenliğini her şeyin üstünde gören yaklaşımlarından ciddi anlamda ayrışır."

Prof. Bey, makalesinin sonunda "Evet, milliyetçi olmadan vatansever olmak mümkündür ve gereklidir." hükmünü verir. ("Vatanseverlik bugün: Milliyetçi olmadan vatansever olmak mümkün mü?", Karar, 13 Eylül 2019).

Öcalan+PKK vakasından hareketle ister istemez, kendi üzerimden vatanseverlik-milliyetçilik kıyaslaması yapacağım.

Abdullah Öcalan, Türkiye'ye getiriliğinde jandarmaya verdiği ilk ifadesinde "1993 sürecinde Cengiz Çandar, İsmet İmset, M. Ali Birand, Güneri Civaoğlu bizle Türkiye arasında elçilik yapan gazetecilerdir." demişti.

Bir cümlesi daha var: "En son görüştüğüm Tayfun Talipoğlu bana dosttu. İtalya'da bana bunu belirtti." (Arslan Tekin, İmralı'daki Konuk).

 (Öcalan'ın İtalya'da olduğu günler, Türkiye'de gazeteciler akın akın Roma'ya gidiyordu. Ben de Roma'daydım. Bu gazeteciyi orada, elçiliğimiz bahçesinde güvenlik kulübesinde masaya sağ bacağını atmış oturur gördüm. Güvenlikçilerle sohbet ediyordu.

Talipoğlu -bir de Nilgün Cerrahoğlu var- Roma'da Öcalan'ın peşinde koştu ve röportaj yaptı. Talipoğlu'nun röportajını yayınlamadılar. Metni bende var. Uzun uzun konuşmuş. N. Cerrahoğlu'nunki ise yayınlandı. (Talipoğlu'nun ardından yazmıyorum. Daha önce de yazdım.)

Ben ne yaptım? İtalyan parlamentosuna gittim. Politikacılarla görüştüm, parlamentonun hemen önündeki Il Tempo gazetesi binasına girdim, gazetenin haber toplantısına katıldım. İstekleri üzerine gazeteye Öcalan+PKK'yı yazdım ve ikinci sayfada yayınladılar. Bir "milliyetçi" olarak "vatanımı" düşündüğüm için bunları yaptım!

İmralı'daki duruşmalara Öcalan PİAR'ı yapan gazetecilerden biri hariç diğerlerin hiçbiri gelmedi/gelemedi. Gelen G. Civaoğlu da ilk gün katıldı, şehit yakınlarının ağır hakaretlerine maruz kaldı.

Kimsenin vatanseverliğini ve milliyetçiliğini tartışmam. Herkes kendisine göre yorumlayabilir. Sadece vaziyeti ortaya koydum. Bir anormallik olduğu açık değil mi?

Milliyetçilik araştırmalarıyla öne çıkan Prof. Dr. A. Baran Dural'ın değerlendirmelerine yine giremedik. Vereceğiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları