Vazgeçilmez haklar korunacak

Sayın Cumhurbaşkanı Talat, Erenköy’de Şehitleri Anma Töreni’nde halka güzel sözler söyledi. Bunlar halkın susadığı sözlerdi.  “Vazgeçilmez Haklarımız korunacak... Kıbrıs Türklerinin feda edecekleri hakları yoktur... Büyük direnişlerle elde edilmiş olan haklar görüşme masasında kurban edilemez... Geleceğimiz sağlam ellerde dünyayla bütünleşen bir süreçte ilerleyeceğiz... Kazanılmış hakları daha da ileriye götürmek ve Kıbrıs Türkü’nü daha da dünyalı yapmak için bu direnişin hakkını vermek için elimizden gelen gayreti göstereceğiz”!
Sözler güzeldi ve samimiydi. Alkışlar da öyle. Ancak bir eksiklik vardı. Sayın Cumhurbaşkanı “vazgeçilmez haklarımızın”ne olduğunu söylemiyordu. Büyük fedakârlıklarla elde edilmiş olan haklardan masada taviz verilmeyeceğini söylüyor, “Bunlar kurban edilmeyecektir” diyordu da bunların (iki eşit egemen halktan biri olduğumuzu, kendi kaderimizi tayin hakkı olan bir halk olduğumuzu, devletimizin var olduğunu, bunun adına Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dendiğini) açıklamıyordu. Ancak bu sözleri alkışlayan dinleyiciler tüm bunların var sayılarak konuşulduğunu, Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri ile, “Bunlardan vazgeçilmeyecektir” dediği inancındaydılar. UBP’nin yaptırdığı son kamu yoklamasında da bu gerçek yeniden vurgulanmıştır. Temennimiz Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın TC Başbakanı’nın bu gerçeği sağlıklı bir şekilde değerlendirmeleri ve Başpiskopos’un bile bayram yaptığı “Hristofyas-ABD” hattından süratle geri çekilerek “KKTC vardır ve yeni bir ortaklık oluşacaksa var olacaktır” sözünü bütün dünyaya birlikte duyurmalarıdır.
“Halkın iradesine saygı” diyerek hâlâ kendi kendini yok addeden Annan Planı’ndan dem vurmak kendi kendimizi kandırmanın ötesinde bir işe yaramamaktadır. Unutmayalım ABD’nin teşvikiyle bu plana evet diyen Kıbrıs Türklerinin bu “barışseverliği” derhal ayni ABD tarafından “Türkler ayrı devlet, ayrı egemenlik istemiyorlar” şeklinde yorumlanmıştı ve tüm ikazlarımıza rağmen ne KKTC’den ne de Türk hükümetinden “Böyle saçma yorum kabul edilemez” diye bir ses çıkmıştı. Daha sonraları Sayın Talat’ın yabancı diplomatlara “Kıbrıs Türkü’nün yüzde 65’i bugün devletinden yana oy kullanır” dediğini de hatırlamaktayız. Son kamu yoklaması Sayın Talat’ı doğrulamıştır. O halde cesaretle “hat değiştirme” zamanı gelmiştir. Görev “vazgeçilmez haklarımızı korumak” olduğuna göre yanlış bir değerlendirmeyle başlatılmış olan “Tek devlet, tek egemenlik, tek halk, tek vatandaşlık” yolundan dönüş yapılmalıdır.

Sayın Talat halkının “dünyayla bütünleşmesine” haklı olarak önem vermektedir. Ancak dünyayla sadece “bağımsız devletlerin” bütünleşebileceğini, tek halk, tek egemenlik, tek devlet içinde rol alacak olan Kıbrıs Türklerinin bireyler olarak kaynayıp gideceklerini unutmamalıdır. Kıbrıs Türk halkı, kendi kaderine sahip çıkan iki halktan biri olarak ortaklık devletinden atılıp 20 yıl dışlandığı için, egemenliğinde ve bağımsızlığında eşit hakkı olan bir halk olarak kendi devletini kurmak zorunda bırakılmıştır ve bu devlet 25 yaşındadır. Bunu dünyayla bütünleştirmenin yolu “tek” li yoldan vazgeçip, “Tanınmadan görüşme yok” noktasına gelerek Rum liderliğinin Hrisostomos papazını memnun eden siyasetini dünyaya duyurmakla mümkündür. Gerisi teslimiyettir. Giritleşmedir. Tehlike çanları kulak zarlarımızı patlatacak hale gelmiştir. Bir adım önde gidenler duymuyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları