Vicdan namına direnme Yargıtay!

Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp FETÖ kumpasına uğradı.

Uğradığı kumpastan dolayı haksız yere ve hukuksuz şekilde cezaevine atıldı.

Üç yıl boyunca, haksız yere ve hukuksuz şekilde cezaevinde kaldı.

Millî orduya kumpas kuranlar, eski ortakları iktidara da kumpas kurmaya kalkınca oluşan "yeni koşullar"da yapılan yeniden yargılamada, Murat Özenalp hakkında beraat kararı alındı.

O hiçbirimizin hatırlamak istemediği/ailesinin ise hiçbir zaman hatırlamamayı, unutmayı beceremeyeceği olay yaşanmamış olsaydı dahi bu ülke, bu devlet hem Murat Özenalp'ın, hem de eşinin, çocuklarının, annesinin o kahırlı üç yılını telafi edemese bile tazmin etmek zorundaydı.

Haksız ve hukuksuz şekilde devam eden esaretiyle, beraatı arasında bir yerde...

Ailesini hasretle öpüp kokladığı bir görüş gününde...

Murat Özenalp, haksız yere ve hukuksuz şekilde tutulduğu Mamak Askerî Cezaevi'nde, beyin kanaması geçirdi ve öldü;

Çocuklarının gözü önünde...

O sahneyi tazmin etme gücüne sahip hiç kimse yok yeryüzünde;

Hiçbir kurum, kuruluş, makam, devlet yok.

Bu nedenle, Özenalp ailesinin talep ettiği, yerel mahkemenin verip de Yargıtay'ın bozduğu "şey"in adı "tazminat" sadece; "direği"ni yıktıklarını o ailenin, direksiz ayakta kalabilmesi için ödemek zorunda oldukları "borçları" özünde.

Borç namustur!

Önceki gün Sincan Batı Adliyesi'nde yeniden görülen davada, Avukat Şule Nazlıoğlu Erol, mahkeme heyetine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 1976 yılındaki bir kararını hatırlatmış ve "Hâkim insana, tabiata, gerçeğe, olağana sırt çevirmeden ve katı kalpler içinde sıkışıp kalmadan, uyuşmazlığa insan kokusu taşıyan bir çözüm getirmek zorundadır' diyor. Devletin içinde kümelenmiş namussuz bir çete yüzünden önce özgürlüğünü, sonra hayatını kaybeden bir insandan söz ediyoruz... Lütfen kararınızda direnin" demişti.

Ben de aynı kararı Yargıtay'ın ilgili daire üyelerine hatırlatmak ve şöyle demek istiyorum:

Hiçbir vicdani ölçüye sığmayan kararınızda direnmeyin!

Nasıl bir "zorlama" olmuş mesela?

Meramımızı, ona tam olarak karşılık gelmeyen sözcüklerle ifade ettiğimizde, en hafif tabirle onu çarpıtmış oluruz. Bilgiyi kirletmiş oluruz.

O "bilgi", başkalarını da ilgilendiriyorsa, insanları yanıltmış, aldatmış, kandırmış oluruz.

O "bilgi", bir kısım insanın tavır belirlerken dikkate aldığı, temel aldığı, referans aldığı bir bilgi ise, onları yanlış yönlendirmiş, kışkırtmış, hataya ve hatta verilen bilginin içeriğine göre suça bile teşvik etmiş oluruz.

O "bilgi", bir kısım insanın fikrine, duruşuna, yaşam tarzına vs. aitse o insanları "hedef göstermiş" oluruz, yine verilen bilginin içeriğine ve bilginin verildiği toplumun sinir uçlarına göre yeni Maraş'lara, yeni Sivas'lara, yeni Danıştay cinayetlerine, yeni Zirve katliamlarına, yeni Dink suikastlarına davetiye yollamış oluruz.

Dolayısıyla...

Sözcükleri "doğru" seçmenin "hayati" önemi var bu çağ ve bu toplumda.

Dün köşeye sığamayınca bugüne sarktı, "Meşrebi ve duruşu belli olan birini bira içmeye, Mozart dinlemeye zorlamak " ifadesinin bu çerçevede sorgulanması.

Bunun "faşistlik"le tanımlanması garabetini bir kenara bırakıyorum.

Sadece "zorlamak" fiiline dikkat kesilince bile fahiş bir mecrandan sapma/saptırma var ortada.

"Zorlamak" ne demek Allah aşkına?

"Meşrebi ve duruşu belli olan biri"ni, "bira içmeye", nasıl "zorlarsınız" mesela?

Misal, oruçlu olduğu sırada, güç kullanarak, ellerini kollarını bağlayarak ağzına bira enjekte ederek mi?

Ya da ne bileyim, elindeki kış çayı fincanını güç kullanarak çekip alıp, yerine tutuşturduğunuz bira bardağından içmesi için kaba kuvvete başvurarak mı?

Tehditle mi?

Şantajla mı?

Veya...

"Meşrebi ve duruşu belli olan biri"ni, "Mozart dinlemeye", nasıl "zorlarsınız"?

"Beraber yürüdük biz bu yollarda" korosuna baskın yapıp zorla Fazıl Say konserine götürerek mi?

Megri Megri dinliyorken zapt edip, 24 saat "Türk Marşı" çalan bir odaya hapsederek mi?

Bu ülkede, kim nasıl "zorlanmış" bira içip, Mozart dinlemeye?

Böyle bir "zorlama" yani "güç kullanma", "zor kullanma", "mecbur bırakma" durumu olmadığı halde "zorlama" ifadesi kullanılıyorsa...

Ve...

Toplumun bir kesiminin, böyle bir "zorlama olduğu" zannından nasıl etkilenebileceği hesaplanmıyorsa...

Vahim.

Bu "yanlış sözcükler" bütün bunlar hesap edilerek, bilinçli olarak ve hatta sırf bu kamplaşmanın bilenmesi için kullanılıyorsa...

Çok daha vahim.

SORU-YORUM

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John R. Bolton'a verildiği söylenen "iki kırmızı dosya"dan biri "Kürt dosyası" ise, ikincisi ne dosyası?

 

Yazarın Diğer Yazıları