​​​​​​​VİP namazın veya ihalenin kazası olmuyor mu?..

VİP Cuma namazı mümkündür de VİP Sırat mümkün müdür, onu Diyanet'e sormak lâzım herhalde!..

Şöyle seçilmiş ve onaylanmış bir cemaatin, ayrı bankolardan geçiş yaptığı, dört şeritli yoldan, üstelik lüks bineklerle karşıya geçtikleri bir tablo!.. Mutlaka bir cevabı vardır!..

Dünyadaki hazine garantili köprülere benzemesin de yeter!..

***

Nasıl olsa 'Adalet hanım' pavyona düştü… Hazır ortam da müsaitken Coronavirus tanı kiti işine mi girsek? 'Sağlık Bakanlığı'ndaki dostlarımız'a sorsak mı acaba bu alanda 'bereket'in dibi var mı?

Biz çok para kazanmalıyız ki, ardından o kazandığımız paralarla yolumuzu bulalım, sonra yolunu kaybetmiş Fırat kenarındaki kuzuları icabında veterinere götürelim!..

***

Oysa nasıl başlamıştı hikâye: 2002'de ilk işlerden birisi Oran'daki Meclis lojmanlarını kaldırmak olmuştu... Milletvekilleri halktan kopuk bir şekilde, ayrı bir bölgede değil, halkın içinde yaşamalıydı... Bu yüzden lojmanlar tasfiye edilmişti...

Bunlar hayatları boyunca hep Asr-ı saadet'ten referans aramış, en azından öyle konuşmuş, şatafatı lanetlemiş, şatafat sahiplerini halktan kopuk olmakla, diktatörlükle, zalimlikle suçlamış insanlardı...

Allah rasulünden, Hz. Ömer'den, Ömer bin Abdülaziz'den, Ebu Zerr'den kıssalarla, Asr-ı saadetten modeller çıkara çıkara siyasî mevziler kazanıp, şimdi o ölçüleri 'irrasyonel' bularak 'şark köşesi'ne asmak ne büyük bir dönüşümmüş değil mi?

***

Ömer bin Abdülaziz pek çabuk unutuldu!.. Yıkanan tek gömleği kurumadığı için namaza geç kalan halifeden 'tasarruf kabul etmez itibar dönemi'ne geçildi!.. 'Yanlış yapan halifeyi kılıcıyla düzeltecek' cemaate övgüler düzenler, o yanlışı yalama alanında birbirlerine tur bindirir oldular!..

Meclis'teki odasının lüks ve şatafatla döşenmesini eleştirenlere nasıl cevap veriyordu dönemin Meclis Başkanı: "Aslan yatağından belli olur!.."

Belli ki olan yine Fırat kenarında kaybolan kuzuya olmuştu!.. Şekil a'daki gibi aslanın yatağı da VİP'ti!..

VİP deyince unutmamak gerekiyor… Önceki Diyanet İşleri Başkanı'nın trilyonluk Mercedes'ini de dönemin Maliye Bakanı şu sözlerle kahramanca savunmuştu: "Bunlar çerez parası bile değil!.."

***

Heyecandan tir tir titreyen o yaşlı kadına "Korkma, ben kuru ekmek(et) yiyen Kureyşli kadının oğluyum" diye seslenen Allah rasulü bunları görse ne derdi acaba? Ya Ebu Zerr? Adaletsizliğe katlanmaktansa yalnızlığı tercih eden Ebu Zerr?

Dünya ve ülke salgının pençesindeyken, virüs yangınının daha da kavurucu bir hâl alması durumunda insanların nasıl ayakta kalabileceği, ne yiyip içeceği dert edilirken, tüm bunlardan sıyrılıp Kanal İstanbul ihalesini kovalamak hangi ruh hâliyle veya hangi dünyevî hırsla açıklanabilir?

Gerekirse ibadetleri kazaya bırakabilen, camileri geçici olarak kapatabilen bir anlayış, ihaleyi nasıl kazaya bırakamıyor? Orucun namazın kazası olabiliyor da ihalenin kazası olamıyor mu? Bu acele, bu hırs, bu ötelenemez duygu nasıl frenlenemiyor?

***

Vurgulamadan geçmek yok: Adaletiniz yoksa hiçbir şeysiniz... Makamlarınızla, arabalarınızla, arazilerinizle, fabrikalarınızla, paralarınızla ve alkışçılarınızla birlikte evrende ne kadar çok yer kaplarsanız kaplayın hiçbir şeysiniz, hiçbir şey...

Büyüyen taşınır ve taşınmazlarınız, sahip olduğunuz varlıklar, adaletinizi değil de kaybetme korkularınızı besliyorsa, kazandıklarınız kaybettiklerinizin yanında birer hiç olarak kalıyor aslında...

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları