Ya bir de "olumsuz" geçseydi!..

Sözü dolandırmaya hiç gerek yok. ABD'den Türkiye'ye dönerken hâlâ -uçak kalemşorlarının aktardıklarından yola çıkarak yazıyorum-;

- ABD'nin "Rusya ile dilediğiniz gibi takılın tabii hakkınız ama S-400'lerin üzerinden traktörle geçin" tavrına isyan halindeyseniz…

"Patriot'ları alırken S-400'ü tamamen kaldırma teklifini egemenlik haklarınız üzerinde tasarruf olarak gördüğünüzü ve kesinlikle doğru bulmadığınızı" bildirmenize… "S-300'lere sahip Yunanistan'a niye böyle bir baskı yapılmadığını" sormanıza, sorgulamanıza rağmen egemenlik haklarınız üzerindeki gölgeyi dağıtamamışsanız ve bundan yakınmaya devam ediyorsanız… Bir de üzerine -şaka gibi- S-400'e karşı "taraf" haldeki NATO'dan hakemlik talep etmek durumunda bırakılmışsanız… "Egemen" bir devlet olarak vermeniz gereken kararı, bir nevi NATO'ya bırakmışsanız…

- Satır aralarında, "Böye bir siyaset anlayışı olur mu?" diye… "Şu anda bir taraftan her şeyi kazan-kazan esasına göre bizim üzerimize bina edeceğini söyleyeceksin, bir taraftan da "O mu düşman ben mi düşman" diye soracaksın. Bu siyaset bitti artık. Öbür taraftan da petrol falan diyeceksin" diye saçınızı başınızı yoluyorsanız, belli ki çileden çıkmışsanız…

- Sonuç alamadığınız gerçeğini "ABD'de ülkemiz aleyhine oluşturulan siyasi iklim"in arkasına sığınarak perdelemeye çalışıyorsanız…

- Burada "Suriyelileri gönderiyoruz" diye iç kamuoyunun gazını alırken, orada "vatandaş olarak alın" dayatmasına uğramışsanız…

- "Bunları bana değil senatörlerime anlat" tavrıyla muhatap olmuş, ABD'li senatörler üstünüzmüş gibi onlara "izahat vermek" zorunda kalmışsanız…

- Sunduğunuzu söylediğiniz onca bilgi ve belgeye rağmen, yine de eve "Böyle bir teröristle ABD Başkanı'nın görüşmesini ben yadırgıyorum. ABD gibi bir ülkenin başkanı böyle bir teröristle nasıl görüşür? Uluslararası terörle mücadeleyi nasıl yürüteceğiz? Bir terörist önemli bir devletin başı ile görüşebiliyor ve arabuluculuk için de bu isim teklif edilebiliyorsa işin suyu çıkmış demektir" diye söylenerek dönüyorsanız… Keza siz de, özellikle terör örgütleri konusunda "bizim beklediğimiz noktada olmadıklarını" itiraf da ediyorsanız…

***

Son tahlilde…

- Trump'a lafta bile "Teröristlerle, terör örgütleriyle görüşmeyeceğim" dedirtmeyi başaramamışsanız… ABD'nin, aslında Suriye'den çekilmediği de, çekilmeyeceği de gün gibi ortaya çıkmışsa, hatta suratınıza haykırılmışsa…

Anlamak için soruyorum:

- Nasıl oluyor da "Sayın Başkan'ın bayağı etkilendiği", "tavırlarında değişiklik olduğu", en önemlisi de  "karşılıklı saygı ve milli çıkarlar temelinde çözüm için samimi bir çaba içinde olduğu" sonucuna varabiliyorsunuz?

***

Ek olarak…

FETÖ'nün Türkiye'ye iadesi talebinizle ilgili olarak bir arpa boyu yol gidilememiş ama ABD'nin FETÖ'den tutuklu Serkan Gölge'yle ilgili talebini aylar önce gizli saklı yerine getirdiğiniz ve serbest bıraktığınız ortaya çıkmışsa…

HALKBANK kılıcı başınızın üzerinde sallandırılmaya devam edecekse…

Gerçekten anlamıyorum;

Nasıl oluyor da "ziyaretiniz genel manada olumlu geçmiş" olabiliyor ?

Bu ziyaret "olumsuz" geçmiş olsaydı, daha başka ne gelebilirdi ki zaten başınıza/başımıza; derste edip Guantanamo'ya kapatılacak değildiniz ya!

SORU-YORUM

ABD Başkanı'nın Türkiye'yi ziyareti sırasında, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, "Benden bu kadar dostum; ben şimdi bizim TBMM'den bir grup milletvekilini çağırayım sen bunları bir de onlara anlat… İkna edebilirsen ne ala…" deseydi, Trump, o vekillerin karşısına geçip kendisini adeta sorguya çektirir ve "izahat" verir miydi?

Daha kaç Saadet ölsün?

Birkaç gün öncesine kadar, "ölmesi mi"ydi, "bir şeyler yapmanız, önlem almanız, çare bulmanız için daha ne olması lazım" içerikli yazılarımızın eşiği; o eşik de geçildi.

Atanamayan, bir lütufmuş gibi üsttenci bir dille kabul edildikleri okullarda sözleşmeli çalıştırılan ve "ekmek paraları", o ay ödemek zorunda oldukları kira, elektirik-su faturası, belki hasta ana-babalarının, belki çocuklarının ilaç parası "pamuk ipliğine", beteri bir kendini bilmezin iki dudağının arasına bağlanan öğretmenlerimiz bir bir can verdiler. Saadet öğretmen ilk değildi; son olacak mı sanki!

Hepimiz, olmayacağını biliyoruz.

Atanamayan öğretmenlerin mağduriyetlerinin giderilmesi için illa bir gencimizin tabutuna omuz vermeniz mi, illa bir musalla taşından yükselen "helal etmiyorum" çığlığını duymanız mı gerekli diye sormanın hiçbir insani, siyasi, sosyal etki yaratmadığını görmenin yarasıyla, bugün şunu sorabiliyorum sadece Milli Eğitim Bakanlığı ve bağlı bulunduğu iktidarın "yetkili"lerine;

Daha kaç Saadet öğretmen ölsün?

Daha kaç Kevser öğretmen ölsün?

Daha kaç Ersin öğretmen? Kaç Merve öğretmen? Kaç Güler öğretmen? Kaç Halil öğretmen ölsün?

Hani 1 şehit, 2 şehit, 3 şehit gelince yok sayıp da, ancak bir defada verilen şehit olan Mehmetlerimiz iki basamaklı sayılara ulaşınca tenezzül(!) ediyorsunuz ya adlarını anmaya; atanamayan öğretmenlerden de toplu intihar haberleri gelmesini mi bekliyorsunuz acaba? Aynı anda kaç cami avlusundan, kaç musalla taşından, kaç gencimizin son nefesinden "helal etmiyorum" yükselirse, cinnetleri hangi dereceye ulaşırsa dokunabilecek sağırlaşmış vicdanlarınıza!

 

Yazarın Diğer Yazıları