Ya istibdat ya... Ne?

Ya istibdat ya... Ne?

R. T. Erdoğan''ın Gezi Parkı Davası''nda, belli isimleri muhakkak mahkûm ettirmek istiyordu. Israrla Osman Kavala üzerinde durdu. Adam beraat ediyor, valizini toplayıp dışarı çıkıyor. Hür havayı derin derin soluyor. O da ne? Bir haber... Casuslukla suçlanıyor! Gerisin geriye döndürülüp içeri tıkılıyor. Anlaşılan Saray''ın dehlizlerinde birtakım hesaplar yapılmış.

Osman Kavala''nın müebbet yemesinin ardından tartışmalar ayyuka çıktı. R. T. Erdoğan''ı merak ettim. Ne diyecek? Veya bir şey demeyecek mi?

Nasıl olsa hüküm verilmiş. O da "Mahkeme hükmünü vermiş. Benim söyleyecek sözüm olamaz." diyebilirdi. Öyle bir söz etti ki:

 "Herkes ''biz hukuk devletiyiz'' derken biz de ''guguk devleti değiliz hukuk devletiyiz''. En son bir zat ile ilgili verilen karar bazı çevreleri rahatsız etti. Peki kimdi bu adam? Bu adam Türkiye''nin Soros''u idi. Bu adam Gezi olaylarının perde arkası koordinatörüydü. Yargımız onunla ilgili nihaî kararını verdi. Bu karar malûm çevreleri rahatsız etti. Kusura bakmasınlar bu ülkede yargı var bu ülkede hukuk var. Dolmabahçe Camii''ni hatırlayın. Bira kutularıyla oturan o müptezeller. Camiden buradaki makamımıza kadar geldiler, Gezicilerle birlikte Taksim Meydanı''na yürüdüler."

(Hatırlatma: Caminin müezzini içki içilmediği söylemişti.)

Muhalif parti başkanları geçen salı konuşmalarında âdeta bildiri okudular, coşkuyla alkışlandılar.

"Ya istibdat ya hürriyet!" sloganı şimdi her yerde.

 "İstibdat" der, ardından "zulüm" karşılığında "hürriyet, adalet, müsavat, meşveret"  sıralarsanız, mevcut "Muktedir"le bir bağ kurulur, o "Muktedir", "müstebit" görülür. "Müstebit" düşürülecek, hürriyet gelecek... Mana böyle çıkıyor.

"Hürriyet, adalet, müsavat, meşveret!" sloganların atıldığı, II. Meşrutiyet''in hemen öncesi ve hemen sonrasını, "Enver Paşa ve Dönemi" kitabımızda ayrıntılı ele aldık. (Kariyer Yayınları, 663 s.) "Ya istibdat ya hürriyet!" neden haykırıldı ve neticesi ne oldu? Ayrıntılı inceledik.  Neticesi iyi gelmemekle beraber, İstiklâl Mücadelesi, dönemin fikrî atmosferi içinde yeşermiş, cumhuriyete yol açılmıştır.

Müftüoğlu Ahmet Hikmet, istibdadın yıkılışını sevinçle karşılarken musikişinas, şair padişah III. Selim''i hatırlatır:

"Bizde, Osmanlılarda bu meyl-i intizam evvelâ bir hâkimden, bir hükümdardan başladı; Sultan Selim-i Sâlis''den başladı. Şiir ile iştigalinde "İlhamî" tahallus eden ince fikirli, rakîk kalpli bu padişah istibdâd-ı saltanatı ne türlü anladığını:

"Bâğ-ı âlem içre zâhirde safâdır saltanat. / Dikkat etsek manevî gavgaya câdır saltanat.// Bu zamanın devletiyle kimse mağrûr olmasın; / Kâm alırsa adl ile, ol dem becâdır saltanat.// Kesb eder mi vuslatın bin yılda bir âşık ânın. / Meyl eder kim görse ammâ bî-vefâdır saltanat. // Kıl tefekkür, ey gönül! Çarhın hele deverânını. / Ki safâ ise, velî ekser cefâdır saltanat,// Bu cihânın devletine eyleme hırs u tama''! / Pek sakın "İlhamî" zîrâ bî-bekâdır saltanat." / Veya:

Cihâna kılma rağbet meyl edip de meğer şeytana / Emanet eyleme nâ-ehle halkı, halk nigehbândır. // Serîr-i saltanatta, olma gafil, bir an "İlhamî"; / Sana da bâkî kalmaz çünkü bu bir çarh-ı deverândır."

felsefe-i mütevekkilâne ve safiyânesiyle anlatırken, bir taraftan hukûk-ı ibâdı, hukûk-ı insaniyeti, vatandaşlarının selâmet-i hayatını temin etmek arzusuna düşmüştü." (Ahmed Hikmet, "Maşûka-i İnsaniyet", Resimli Kitap, C. 1, S. 3 (Teşrinievvel 1324 [Ekim 1908]).

Padişah/halife sevdalıları III. Selim''in bu mısralarını okumalı.

Tabiî "idrak" ayrı bir şey... "İstibdat dönemi" falan deniliyor, daha ileri söz etmeyeyim!

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları