Yayın yasağı hangi koşullarda getirilebilir?

Türkiye'de medyaya yalnızca 2018 yılında mahkeme kararıyla 175 yayın yasağı getirildi. 2019 yılının geçirdiğimiz ilk 2 ayında getirilen yayın yasağı sayısı ise 15. Bunlara ek olarak, bir de Çorlu'daki tren kazasına uygulanan, mahkeme kararı olmaksızın kanuni yetkiyle Cumhurbaşkanlığı tarafından getirilen yayın yasağı var.

Bu yayın yasaklarına son örnek de Kartal'da çöken 8 katlı bina haberine getirilen yayın yasağı kararı oldu.

Aslen yayın yasakları dünya genelinde uygulanıyor. Bu yasakla, yargı sürecinin aksamaması ve sanık haklarının korunması amaçlanıyor. Bu amaçla da özellikle cinsel istismar ve cinsel saldırı davalarında mağdur kişinin kişilik haklarını koruma maksatlı yasaklar getiriliyor.

Ancak yayın yasaklarının kötüye kullanılması ihtimali oldukça yüksek. Bu nedenle de çerçevesinin dar tutulması gerekiyor. Aksi durum pek çok temel hak ve özgürlüğün ihlalini doğurabileceği gibi, demokratik sisteme olan güveni de zedeleyebilir. Çünkü demokrasinin işleyebilmesi için bilginin serbest dolaşımının sağlanması şart. Nitekim basının amacı da halkın bilgilenmesini sağlayarak karar almasını ve dolayısıyla demokrasiye katılımını sağlamak.

Basın hürdür

Prensip olarak basın hürdür ve sansür edilemez. Bu hürriyet, pek çok açıdan demokrasinin esasını oluştursa da, pek tabii demokrasilerde de sınırlamalar vardır. Ancak sınırlamalar toplumun veya bireyin üstün ve gözetilmesi gereken hukuki yararını korumak için koyulur.

Yalnızca kanunla yapılabilen bu sınırlama genel olarak Anayasa m.13 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin hükümlerinin çizdiği çerçeve içerisinde; basın hürriyeti özelinde ise Anayasa m. 26/2 ve m. 28/3 istisnaları gözetilerek; açık, hürriyetin özünü zedelemeyecek ve kullanımını engellemeyecek şekilde ve uygulanma şekli hukuk düzeninde sapmaya yol açmadan yapılmalıdır.

Anayasa'nın 28. maddesi uyarınca; "Yargılama görevinin amacına uygun olarak yetirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hâkim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz." Yani, ancak devam eden bir davada, davaya bakan mahkeme, yargılamanın hukuka uygun devamı için tarafların menfaatlerini korumak maksadıyla "yayın yasağı" koyabilir.

Bunun haricinde ise, "olağanüstü dönemlerde yayınlar" ile ilgili Cumhurbaşkanlığı tarafından yayın yasağının uygulanması söz konusu olabilir.

Gelelim Kartal'daki binaya…

Güncelde tartışılan 6.02.2019 tarihinde İstanbul Kartal'da 8 katlı binanın çökmesi olayıyla ilgili RTÜK sayfasından yapılan duyuru şu şekilde: "İstanbul Anadolu 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 06/02/2019 tarihli ve 2019/1038 D.İş sayılı kararı ile; İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca 2019/27359 sayılı dosyaya kayden soruşturması yürütülen Kartal'da 8 katlı binanın çökmesi olayı ile ilgili arama kurtarma çalışmalarının sağlıklı ve ivedi bir şeklide yürütülmesi, genel güvenlik, kamu sağlığı ve kamu düzeni açısından söz konusu olayla ilgili çekilen tüm görüntülerin Basın Kanununun 3. maddesi uyarınca yayınlanmasının yasaklanmasına karar verilmiştir."

Öncelikle şunu belirtelim; Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m. 157'de soruşturmanın gizli olduğu ifade ediliyor. Bu açıdan haber verme ve alma haklarını aşan, soruşturmanın gizliliğini ihlal eden eylemler, Türk Ceza Kanunu (TCK) m. 285'te yasaklanmış, aykırılık halinde cezalar öngörülüyor.

Basın Kanunu'nun "Basın özgürlüğü" başlıklı 3. maddesi ise şöyle:

"Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.

Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir."

Görüldüğü üzere, "soruşturmanın sağlıklı ve ivedi bir şekilde yürütülmesi" Basın Kanunu'nun 3. maddesinde yer almıyor. Yukarıda da açıklandığı gibi, soruşturmanın gizliliği ve bu gizliliğin korunmasının hukuki dayanağı CMK m. 157 ve TCK m. 285'te belirtiliyor.

Bunun yanı sıra Basın Kanunu'ndaki hüküm, yasaklama değil, sınırlama içeriyor. Sınırlama, belirli özgürlük alanının bir bölümüne etki ederken, yasaklama özgürlüğü tamamen ortadan kaldırıyor; dolayısıyla özgürlüğün özüne müdahale ediyor. Bu haliyle de "Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması" başlıklı Anayasa m. 13'e aykırılık oluşturuyor. Buna ek olarak belirtilmeli ki, Basın Kanunu'nda yer alan bu sınırlama, yalnızca yazılı yayımlara ilişkin; görsel ve sosyal medyayı, internet iletişimini bütünüyle kapsamıyor.

Dolayısıyla, çerçeve niteliği taşıyan, yaptırımı, ne şekilde, kim tarafından ve ne süreyle uygulanabileceği belirsiz olan Basın Kanunu'nun 3. maddesi, keyfi kullanıma açık nitelikte ve soruşturmanın gizliliği açısından yasal dayanak oluşturmayan bir hüküm.

Özetle şunu söyleyebiliriz ki, soruşturma aşamasındaki gizlilik yayın yasağına dönüştürülemez. Aksi hâl, ortaya basın özgürlüğünün özüne müdahale eden sansür niteliği taşıyan uygulamalar çıkarabilir.

Demokratik toplum, bireylerin özgürce fikirlerini açıklayabildiği, toplumsal olayları özgürce yorumlayıp, eleştirebildiği toplumdur. Bu eleştiri ortamının önüne geçmek, toplumun menfaati için kamuoyunda hoş karşılanmayacak olayların duyulmasını önlemek; gerçeklerin gizlenmesine yol açarak, demokrasi için gereken sağlıklı tartışma ortamını ortadan kaldıracaktır.

Yazarın Diğer Yazıları