Yaz kızım: Olmayan zırhlı araçları hazırlamaktan müebbetine…

Elimi nereye atsam mektup fışkırıyor. "Balyoz" sürecinde de böyle olmuştu. O zaman, ortada bir plan seminerinden kırpılarak esası çarpıtılmış birkaç cümle ile bavul dolusu fakat tamamı "üretilmiş", yani "sahte" veriden başka bir şey bulunmadığı için gazetecilik yapmak isteyenlerin at iziyle it izini ayırabilmesi zor değildi.

Şimdi, ortada tank var, tüfek var, katledilmiş insanlar var, linç edilmiş askerler var, özel harekat polislerimizin toplu şehadeti var, bombalanan "devlet" var… Sonra, bu yapının "olmadığı gibi görünmek" gibi bir mahareti var. Dolayısıyla 15 Temmuz'dan sonra açılan FETÖ davalarında yargılanıp da "mağdur" olduğunu iddia edenlerin mektuplarını aktarış biçimimizin yüklediği ağır bir vebal var.

O vebal uyarınca da her "şöyle Atatürkçüyüm" diyeni, her "ailem de böyle milliyetçi" diyeni ezbere masum varsaymamak sorumluluğumuz var.

Bu sebeple, Balyoz sürecindeki "esasa bakalım"cılığın adaleti nasıl esir ettiğine yakınen şahit olmuş biri olarak, bu süreçte, ben önce en nesnel değerlendirme zeminine, "usule" bakarım arkadaş; hukuka uygun mu? Değil mi?

***

İddianamesinin omurgasını "15 Temmuz gecesi zırhlı araçların ve personelin hazırlığı"nın oluşturduğu bir dava düşünün. Davaya konu kışlada, sadece iki birlikte zırhlı araç var ama iddianamede üç birlik komutanı "zırhlı araçlarını hazırlamak"la suçlanıyor.

Bu birlik komutanlarından, soruşturma aşamasında üzerinden "1 dolar" çıkan ve eşi iki yıla yakın FETÖ okullarında çalışan Bülent Avcı, yerel mahkemede "suç işleme kastı olmadığı" gerekçesiyle beraat ettiriliyor.

Hakkında sonradan ankesörlü ve ardışık aramadan da soruşturma açılan Kürşat Aktaş, yerel mahkemede ceza alıyor ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bu cezanın bozulmasını istiyor.

Emrinde bir adet bile zırhlı araç bulunmayan, öyle olduğu 6. Mknz. P. TümK.lığı tarafından da doğrulanan Yüksel Acı ise "Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezası"na çarptırılıyor. Yargıtay da onuyor.

Daha önce başka bir "tuhaflığını" konu ettiğim İslahiye 106. Topçu Alayı davasından yükselen bir çığlık var yine önümdeki mektupta.

Acı'nın mektubunda "FETÖ üyeliğim yok" yazmasının hiçbir değeri yok; itirafçı olmayan bütün diğer sanıklar gibi o da böyle söyleyecek tabii.. Ama mektubunun ekinde yolladığı ve o gece ne kendisinin, ne de birliğinin kışladan dışarı çıkmadığını kanıtlayan belgelerle, yargılamanın ne kadar adil yapılıp yapılmadığı konusunda şüphe uyandıracak nitelikteki talep ve red örnekleri değerli.

***

Mektuba göre;

"Karı-koca, ikinci derece dahil kan ve sıhhi hısımlar bir mahkemenin aynı dairesinde görev yapamazalar" hükmü açık olduğu, hatta geçmişte bu hükme dayanarak verilmiş çok sayıda bozma kararı bulunduğu halde, Acı'yı tutuklama talebiyle mahkemeye sev eden savcıyla, sevk ettiği mahkemede tutuklama kararını veren hakimin karı-koca olması, itiraza rağmen görmezden gelinmiş nedense İslahiye'de.

- Yine savcı-hakim karı kocanın teklif ve onayıyla, Acı gözaltına alınmadan verilmiş "Davanın Gizlenmesi, Örnek Ama Yetkisinin Kısıtlanması" kararı kapsamında, ne kendisi, ne avukatı, iddianamenin açıklandığı güne kadar ne ile suçlandığını öğrenememiş. Savcının görüşü kendisine tebliğ edilmemiş. Bu, "silahların eşitliği" ilkesine aykırı değil mi?

- Acı, hakkındaki idari tahkikat, meslekten ihraç edilmesinden sonra başlatılmış. Tersi olması gerekmez mi?

- Acı'nın yargılandığı Gaziantep 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 15 Temmuz'dan sonra kurulmuş; hakimleri 15 Temmuz'dan sonra görevlendirilmiş. Bu durum AİHM içtihadına aykırı değil mi?

- Ceza yargılamalarında yüz yüzelik esas olduğu halde, talimatla ifadesi alınan tanıkların mahkeme huzurunda dinlenmesi talebinin reddedilmesi, dolayısıyla tanıklara soru sorma hakkının tanınmaması, savunma hakkının engellenmesi değil mi?

- 35 sanıklı bir davada, gece geç saatlere kadar süren ve 500 sayfalık yazılı savunmaların heyete teslim edildiği duruşmanın ertesi günü, aynı heyet saat 13.00'e kadar alakasız başka bir davaya bakıp, 13.00 ile16.00 arasında sanık avukatlarına 15'er dakikalık savunma süresi verip, saat 17.00'de de, 9 kişiye ağırlaştırılmış müebbet verdiği kararı -hayatın olağan akışı çerçevesinde- açıklayabilir mi?

- Sanık avukatının, "Bu davada suç yok, ben sizin yerinizde olsam bu çocukları bırakırım" sözlerine, mahkeme başkanı neden "tabi tabi bekara karış boşamak…" diye cevap verdi; "bağımsız" mahkemeler, amiyane tabirle "evli" olabilir mi?

***

Bu ve benzeri usul/üslup sorunlarını biz "FETÖ" eliyle yürütülen Silivri yargılamalarında görmüştük; yarattığı tahribat ortada.

 

Yazarın Diğer Yazıları