Yazarların üstadından bir zamanlar İstanbul

Yazarların üstadından bir zamanlar İstanbul
Usta gazeteci Burhan Felek'in kaleme aldığı 300'ü aşkın hikâyeye yer verilen "Eski İstanbul Hikayeleri" adlı kitap, İstanbul'un kültürel tarihine de ışık tutuyor.

621.jpgİstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından yıllar sonra yeniden okuyucu ile buluşturulan Burhan Felek'in kitabı “Eski İstanbul Hikayeleri”, şehrin geçmişteki sosyal hayatını merak edenler için değerli bir kaynak.

"Şeyhülmuharririn" Burhan Felek, hatıralarıyla tanığı olduğu dönemlerine ışık tutarken, şehrin toplumsal çarpıklıklarını, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri, temel ihtiyaç maddelerine ulaşmadaki güçlükleri, giderek yaygınlaşan görgüsüzlük ve nezaketsizliği ve ayrıca kentleşme, çevre ve ulaşım alanlarında yaşanan sorunları mizahî bir bakış açısıyla gözler önüne seriyor.

"Eski İstanbul Hikâyeleri" adlı kitap, usta gazeteci Burhan Felek tarafından kaleme alınan hiciv ve nükte dolu üç yüzü aşkın öyküyü bir araya getiriyor. Hikâyelerin başlangıcı, 1943-1945 yıllarına, yani İkinci Dünya Savaşı'nın sosyal dengeleri alt üst ettiği sıkıntılı yıllara dayanıyor.

Burhan Felek'in on beş bini aşan günlük gazete yazıları arasından seçerek hazırladığı kitabının ilk baskısı 1971 yılında yapılmış.  Kitap, usta yazarın ifadesiyle "Yazıldığı devri, o dönemi yaşamış genç kuşaklara zamanın Türkçe numunesi ve İstanbul şivesi olarak sunmak ve mazideki o günlerin yaşantısını nesilden nesile, uzun yıllar sonrasına taşıyabilmek maksadıyla kaleme alındı."

Kitap için seçilen hikâyelerin çoğunda, Felek'in fıkra yazarı gözüyle baktığı sahneler var. Günlük hayatın akışı ile ilgili hiciv ve nüktelerin yer aldığı hikâyeler, çok uzaklarda kalmış bir dönemin eski İstanbul'una, çeşitli açılardan ışık tutuyor.  Burhan Felek'in hayata dair olup bitenleri mizahî bir üslûpla ele aldığı kitap, güldürürken düşündüren farklı temalarla çıkıyor okuyucunun karşısına.

Cumhuriyetin 100. yılına yaklaşırken, 20. yüzyılın ortasındaki İstanbul'u anlatan kitapta, şehrin değişen toplumsal yapısı, yaşanan dönüşümler, yeni gelişmeler karşısında halkın duygu ve düşünceleri ve yaşanan sıkıntılar, iyi ve kötü taraflarıyla objektif bir biçimde ortaya konuluyor.

İBB Kültür AŞ Yayınları Tel: (0212) 467 07 76

***

RABITA tezgahının izinde

Uğur Mumcu'nun sürdüğü izleri takip eden araştırmacı yazar Hüseyin Hakkı Kahveci "Rabıta" dosyasını yıllar sonra yeniden açtı. RABITA konusunu Uğur Mumcu'nun ardından analizleriyle kaleme alan Hüseyin Hakkı Kahveci araştırmalarını "Uğur Mumcu'dan sonra Rabıta" adıyla kitaplaştırdı. Rabıta üzerinden yaşanan gerçeklere ve sürüklenmekte olduğumuz tuzağa dikkat çeken Hüseyin Hakkı Kahveci şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Kaynaklara göre Rabıta, şirktir. Çünkü İslami gözükerek Yahudi ve Hıristiyanlığa hizmet etmektedir. Ortadoğu'da Amerikancı İslam'ın (ılımlı İslam'ın) sacayaklarından biri de, bölgedeki sosyalist ve milliyetçi hareketlere karşı İslamcı örgütleri desteklemek amacıyla, 19 Mayıs 1962 tarihinde Mekke'de kurulan RABITA, resmi adıyla Dünya İslam Birliği örgütüdür. Rabıta'nın finansörü dünyanın en geniş petrol rezervlerine sahip Suud yönetimi, bir diğeri ise Arap-Amerikan petrol şirketi ARAMCO (Arabian-American Oil Company) idi. Yani Amerikan sermayesi de vardı. Bir başka kaynak ise Suudlu petrol şeyhlerinin zekatları... El Kaide, IŞİD gibi örgütler gerçekte, daha İslam'ın ilk yüzyılından itibaren ortaya çıkmış bir sapkın yolun bugünkü uzantısıdır. Emevilerin dini ile Haricilerin terörizmini birleştirirseniz El Kaide, IŞİD anlayışına uzanırsınız. Bu çizgide İslam, artık insanlara erdem kurallarını aşılayan ve barışa ulaştıran bir din olmaktan çıkar; muhterislerin, dar kafalı yobazların tatmin ideolojisi durumuna düşer, düşmüştür. İşte El Kaide, IŞİD çizgisinin arkasındaki anlam da budur. Bugün Ortadoğu'daki çatışmaları, Suriye'yi, Irak'ı, hatta Türkiye'de olanları, gündemdeki Anayasa tartışmalarını anlamak için Uğur Mumcu'nun açtığı pencereden bakarak Rabıta'yı anlamak gerekiyor.

Ulak Yayınları   Tel:(0212) 527 29 26

***

Diktatörler mizaha her zaman yenildi

Gazeteci yazar Mustafa Balbay, CHP saflarında siyaset yaparken de asıl mesleğini ihmal etmeyip yazmayı sürdürüyor. Balbay'ın yeni kitabının adı da, konusu da Nasrettin Hoca. Balbay, bu çalışmasında geleneksel değerlerimizden Nasreddin Hoca'yı yetkin Türkçesiyle günümüze taşıyor. Güzel çizimlerle resimlendirilmiş kitabın özgün tarafı üç yüze yakın hikâyenin uyaklı (kafiyeli) anlatımla okura sunulmuş olması. Geniş bir Nasreddin Hoca külliyatını okurla buluşturan Balbay'ın çalışması hem büyükler için, hem çocuklar için kıssadan hisselerle dolu.

Mizah her zaman halkın kendisini en güçlü ifade ettiği alanlardan biri olduğunun altını çizen Mustafa Balbay neden böyle bir Nasrettin Hoca kitabı hazırladığının gerekçelerini şöyle anlatıyor:

"Gülümsemek, iki insan arasındaki en kısa mesafedir. Gülümsemek, yaşamın zorluklarına karşı en büyük güçtür. Hoca'nın 21. Yüzyılın acılarına da ne kadar güçlü bir merhem olduğunu göstermeye katkısı olması için ben de Nasreddin Hoca'nın talebeliğine soyundum.

Diktatörler ne kadar güç, kudret sahibi olursa olsun mizahla baş edemezler. Tıpkı Nasrettin Hoca'nın bin odalı saraydaki Timur'u hep alt etmesi gibi...

Nasreddin Hoca'ya bugün de çok gereksinmemiz var. Kitabı okurken her bir anlatımın bugün yaşadıklarımıza da ne kadar denk düştüğünü göreceksiniz."

Bilgi Yayınevi Tel:(0312) 434 49 98

***

Sahtelikler galerisi

Sözde Balyoz Davası, Türk Hukuk tarihine kara bir leke olarak geçti. Yüzlerce asker iftirayla ve dijital bir kurguyla hâkim karşısına çıkartıldı, tutuklandı, yargılandı ve hatta mahkûm edildi. Bu sözde davada yargılanarak önce mahkûm daha sonra beraat eden (E) Tuğgeneral Süha Tanyeri, "Balyoz kurgusu" adlı kitabında; sözde Balyoz kurgusunu ilk günden alarak 15 Temmuz'a kadar getiriyor. Süha Tanyeri, "Şayet gelecekte daha özgür, daha demokratik bir Türkiye Cumhuriyetinde yaşamak istiyorsak, yaşadıklarımızı unutmamalı ve unutturmamalıyız" diyor

Alibi Yayıncılık Tel:(0539) 669 60 69

 

 

 

***

Doğu'nun Beyleri

Kara Koyunlu Türkmenleri, 14. Yüzyılın ortalarında, Van Gölü'nün kuzeyinde yer alan Erciş'i merkez yaparak, günümüzdeki sınırlarıyla İran, Irak, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ın tamamının yanı sıra Suriye kuzeydoğusu, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da da bir asrı aşkın müddet hüküm sürmüşlerdir. Ercişli Tarihçi-Yazar Mehmet Fatih Bekirhan, "Doğu'nun Beyleri Kara Koyunlular" adlı 4. kitabı ile bölge tarihine ışık tutmaya devam ediyor. Bekirhan yeni araştırmalarla bölgede Türk izlerini eserleriyle gündeme taşıyor.

Berikan Yayınları Tel:(0312) 232 62 18

 

 

 

***

KÜTÜPHANEMDEN:

Dostlar galerisinde hatıralarla yolculuk

Edebiyat, sanat ve kültür adamlarını yapıtlarından tanırız ama yine de özel hayatlarını ve yakın çevreleriyle ilişkilerini merak etmekten kendimizi alamayız. Bu hafta sizlere söz edeceğim kitap tam da böyle merakları giderecek bir kitap. Babıali'nin usta kalemlerinden Sadun Tanju'nun ilk baskısı 1996 yılında İnkılap Kitabevi tarafından yapılan, "Eski Dostlar" adlı çalışması önemli edebiyat, sanat ve kültür adamlarımızı ve onlara dair hatıraları kitapseverlere sunuyor. Kimler yok ki bu aydın kişiler arasında; Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık, Kemal Tahir, Nâzım Hikmet, Melih Cevdet Anday, Abdi İpekçi, Haldun Taner, Bedri Rahmi Eyüboğlu... Her biri kendi alanında bir değer olup toplumda kendini kabul ettirmiş isimler... İşte "Eski Dostlar", bir anlamda düşüncenin, sanatın ve özgürlüğün ufuklarını açan bu kültür adamlarına bir selam, bir teşekkür kitabı. Aynı zamanda bu değerli isimlere güzel bir vefa örneği... Sürprizlerle dolu, hoş ayrıntılar içeren sözlü bir tarih yapıtı. Kitapta yakın tarihe ait trajediler de çok. İşte onlardan biri:

1938'de Donanmada, dolaplarında Balzac, Zola, Tolstoy, Dostoyevski, Goethe, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali'nin kitapları çıkan bahriyeli erleri isyana hazırladığı iddiasıyla tutuklanır. Askerî mahkeme, Kemal Tahir'i 15 yıl hapse mahkûm eder. Kardeşi Üstçavuş Nuri Tahir ile Nazım Hikmet'e özenerek şiir yazmaya çalışan erbaş Mehmet Ali mahkûm olur. Altı yıl sürgün hayatı yaşayan Kemal Tahir'in eşi Semiha Hanım terzilik yaparak, kendisi ise takma isimlerle polisiye roman yazarak geçinebilirler. 12 yıl sonra 1950 yazında, Demokrat Parti hükümeti Kemal Tahir'i salıverir. Kemal Tahir, İstanbul'da bulunan eşinin kapısını çalar. Eşi, kocasını tanıyamaz. Tahir: "Beni tanımadın mı?" der. Semiha Hanım'ın: "Allahım, Allahım! Sen Kemal Tahir'sin.." çığlığı duyulur.      (A.Y.)