Sınıf çatışmasından, medeniyetler çatışmasına

Soğuk savaş öncesinde Hint asıllı İngiliz romancısı Salman Rüşdi romanında Hazreti Muhammed ve Kur’an’a hakaret ettiği için, İran lideri Humeyni tarafından verilen fetvayla ölüme mahkûm edilmişti. Olay hem İslam dünyasında hem de Avrupa ve Batı’da büyük yankılar yaratmış, Mefisto yüzlü romancı, uzun yıllar İngiliz gizli servisinin korumasında kimliğini değiştirerek, ölümden kurtulmayı başarmıştı.

O zaman da İran ile İslam dünyasında Rüşdi aleyhine bugünkü gibi büyük gösteriler yapılıyor, Avrupa basını da Rüşdi’yi savunuyordu. Ancak hiç kimse medeniyetler çatışmasından söz etmiyordu. 1980’li yıllardaydık, SSCB ve ABD’den oluşan iki kutuplu dünyada temel evrensel kavram, sınıf çatışmasıydı. Medeniyetler, ideolojilerin kalın buzuyla kendi kimliklerini barış içinde sürdürüyorlar, Doğu-Batı çaltışması ise, komünist blokla hür dünya adı verilen kapitalist blokun rekabetinin sebebi değil, sonucu olarak gündeme geliyordu.

Sonra birdenbire tarih değişti, Berlin duvarı çöktü, Sovyet İmparatorluğu dağıldı. ABD, tek başına dünyanın alınyazısını belirleme misyonunu savunmaya başlamıştı. Irak savaşından bir yıl sonra, Profesör Samuel Huntington “Medeniyetler Çatışması mı?” adlı makalesini Foreign Affairs dergisinde yayınladı.

Daha sonra Huntington tarafından genişletilerek kitap haline getirilen makalenin hızla yayılan etkisini ancak Marx ve Engels’in ünlü Komünist Manifestosu’yla kıyaslayabiliriz. Huntington gibi, Yahudi kökenli olan Karl Marx, toplumları ve tarihi sınıf çatışmasıyla açıklamıştı. Kuramı yirminci yüzyılda Komünizmin dünyanın yarısını kapsayan politik bir sisteme dönüşmesini ve devlet gücü haline gelmesini sağlamıştı.

Huntigton’un bugün yaşadığımız tarih kesitindeki etkisini Marx’ın geçen yüzyıldaki etkisiyle de kıyaslayabiliriz rahatlıkla. Tıpkı Hegel’den yola çıkan Marx gibi, Huntington da ünlü İngiliz tarihçisi ve felsefecisi Arnold Toynbee’nin “Tarih Çalışmaları” adlı 11 ciltlik eserinde açıkladığı, medeniyetlerin tarihe yön veren niteliği kuramını daha yalın biçimde ve geliştirerek, basitleştirdi; kapsamlı, somut bir teori haline getirdi. Toynbee, medeniyetler bağlamında iç ve dış proleteryaların tarihsel itici gücün önemli bölümünü oluşturduğunu öne sürmüştü. Profesör Huntington, bunu biraz daha basitleştirerek, Toynbee’nin 21 tipik medeniyetini 5-6 medeniyete indirgedi ve çağımızın temel çatışmasının onların arasında gerçekleşeceğini ilan etti.

Huntington, küresel siyasetin küreselleşme sürecinin bir ürünü olarak medeniyetler çatışmasını görünür kıldığını, dinamik hale getirdiğini yazıyor kitabında. Zayıf halka, Huntington’ın terminolojisinde sosyal, küresel, ekonomik ve kültürel patlamalar üreten fay hatlarına dönüşmüştü. Huntington’ın kuramı İslam ile Batı medeniyetlerinin çatışmasını temel çatışma olarak alıyor, buna Çin ve Ortadoks medeniyetlerini de katıyordu ama tarih, İslam ve Hıristiyan Batı medeniyetlerinin çatışmasını başta temel çelişki haline getirmiş durumda bugün.

Hazreti Muhammed’i “terörist” olarak gösteren Danimarka ve Avrupa gazetelerindeki karikatürlere verilen küresel İslami tepki, konsoloslukların yakılması ve İslam dünyasında süren gösteriler... Bütün bu olaylar ortaya çıktığında en sıradan yerel ve ulusal medyadan uluslararası büyük medyaya kadar baktığımızda, bu haberlerin başına medeniyetler çatışması kavramı mutlaka yetiştiriliyor. Yirmibirinci yüzyılın en büyük teorisyeninin, Huntington olacağı beğensek de beğenmesek de artık görünen bir gerçek. Zamanında Marx’ın kuramları da akıl-dışı, Yahudi komplosu, beynelmilel komünizmin fesad teorileriyle açıklanmıştı ama, Sovyet devriminden, SSCB’nin yıkılışına kadar tam bir yüzyıl dünyayı etkiledi.

Yazarın Diğer Yazıları