Ruhumuza nakşettiğimiz Türk Milliyetçiliği...

Benim azîz gönüldaşlarım, “Vahşî Batı” tarafından kurulan bazı “bozuk saatler” den biri, 22 Temmuz seçimleriyle birlikte PKK terör çetesi uzantılarıyla birlikte, ancak “Türkiyeli Teslimiyet kontenjanından” TBMM’ye girmiş olmanın “zafer ser-hoşluğu” içinde, daha yemin bile etmeden, eski “püsküllü zırvalarını”, yeni fikirlermiş gibi “anayasa değişikliği” kılıfına ve bazı “doğrulara” sararak millete yutturmaya çalışıyor. Bilmeliyiz ki bu çıkış, “Gâzî Meclis” i kuşatan ihanet üzerindeki dikkatimizi dağıtmaya yöneliktir. Bu “bilimsellik” kılıfına sarılı “filimsel” anayasa değişikliği ve “Atatürk Milliyetçiliği ifadesi Anayasa’dan kaldırılsın” teklifi, aslında doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti Devletini o şanlı “Millî Mücâdele” ile kuran Türk Milliyetçiliği Ülküsü’nü hedef almaktadır.

Dostlarım, bu gidilerin esas hedefi, imanla polatlanmış Türk Milliyetçiliği’dir. Anayasa’dan esas olarak kaldırtmak istedikleri de Gâzî Mustafa Kemal Atatürk “ün adıyla birlikte “milliyetçilik” ibaresinin ta kendisidir. Ben de şahsen “Atatürk Milliyetçiliği” ifadesinin doğru bir ifade olmadığını, bu ibarenin ” Türk Milliyetçilerine en ağır zulmü yapan 12 Eylül Cuntası “nın isteği üzerine, 82 Anayasası’na monte edildiğini biliyorum. Elbette şahsın değil, milletin milliyetçiliği vardır. “Ben doğrudan doğruya milliyetperverim ve Türk Milliyetçisiyim” ifadesi de çağımızın en büyük Türk Milliyetçilerinden biri olan Gâzî Mustafa Kemal Atatürk’ümüze aittir.

Şimdi bakıyorum bunca yıldır yazıyor olmama rağmen, milliyetçilikten ne anladığımı bazı “sanal gazete okuyucularına” anlatamamışım. Dilimde tüy, kalemimde mürekkep bitmiş ama yine anlatamamışım. Çok şükür gönüldaşlarıma, ülküdaşlarıma kendimi anlatabiliyorum da bu “sanal yorumcuların”, bu “kesin hüküm sahiplerinin” kimi “mürteci”, kimi “ırkçı” gözüyle bakıyor bana... “Adam sende!..” desem, bu defa kendime haksızlık etmiş olacağım. O halde bu “sanal alem kahramanlarına”, Başbuğumuz Alparslan Türkeş’ten, Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı’dan, Seyyid Ahmed Arvasi’den, Arif Nihat Asya’dan ve daha nice cennetmekân büyüğümüzden öğrenip ruhumuza nakşettiğimiz “Türk Milliyetçiliği”ni bir defa daha anlatmam gerekiyor. İşte 2004 yılının 2 Haziran’ında “Gün Işığı”nda yayınlanan “Milliyetçilik tektir” başlıklı yazım... Bu gibi “sanal kafalar” istifade ederlerse çok sevineceğim...

Milliyetçilik tektir...

Millet, dil, din, iman, tarih, kültür, sanat, musıkî, gelenek, hayat tarzı gibi önemli konularda birlik sağlamış, geçmişte yaptığı kader ve ülkü birliğini, daima yükseltip yücelterek, geleceğe de taşıma azim ve şuurundaki insan topluluğudur. Demek ki milleti millet yapan değerlerin temelinde, dil ve inanç birliği vardır. Dillerine, bunun yanında millî ve mânevi değerlerine sahip olamayan milletler, zaman içinde sürü haline gelirler. Milletini sevmek, dünya milletler ailesi içinde lâyık olduğu şerefli mevkiye getirmeye çalışmak, milliyetçiliğin alfabesidir.

Görünen odur ki, “küreselleşme, globalleşme” gibi ifadelerin arkasına sığınan ve bütün dünya coğrafyasını şu veya bu şekilde paylaşmaya çalışan, kızıl, kara ve sarı, rengi ne olursa olsun “tombul ve hantal emperyalizm”, son çırpınışlarını, gizli veya açık baskılarla, işkencelerle, katliâmlarla sürdürmektedir. 21’inci asrın yükselen değeri de ne pahasına olursa olsun “Milliyetçilik “tir.

Milliyetçilik’in olmazsa olmazları, fedakârlık, tarihe ve değerlere sahip çıkmak, ahde vefa sahibi olmaktır. Milliyetçi, mensub olduğu milleti, gökten zembille inilecek ve sırtına binilecek bir zemin olarak görmek yerine; huzuruna çıkılacak, değerleri, inançları, vicdanı önünde el pençe durulacak, saygı gösterilecek; millî onuru mânevî ve fizikî olarak yüceltilecek bir değerler bütünü olarak bilmek, hissetmek mecburiyetindedir. İnsan haklarına, din ve vicdan hürriyetine saygı, adalet, millî menfaatleri şahsî menfaatlerin üzerinde tutma gibi ortalama değerlere sahip olan insan, milliyetçilik konusunda ilk adımı atmış demektir.

Tarif oyunları...

Yüce Dinimiz İslâm elbette ırkçılığı yasaklamıştır. Bir ırkın diğerini aşağılaması, hakîr görmesi, tahakküm altında tutması bir yana, bir Müslüman’ın diğerine”ben falanca ırktanım, o halde senden üstünüm”demesi günahtır. Çünkü “Kişi kişiden ancak takvâ ile üstündür”... Ancak bir kişi milletini seviyorsa bundan dolayı ayıplanamaz ve suçlanamaz.

“Kişi kişiden takvâ ile üstündür” emri ışığında, İslâm’a en büyük hizmeti yapmış,“İla’yı Kelimetullah Bayrağı’nı 3 kıtada dalgalandırmış”, dünyaya adalet üzre düzen vermiş Türk Milleti’nin şerefli tarihinden övünç desteği alarak, geleceğe azimle, şevkle yürümek de Türk Milliyetçileri’nin inanç dayanağıdır. Kaldı ki İslamiyet’i yaymaya gelen Müslüman Arap ordularını yenmekle birlikte, tebliğ ettikleri yüce dini, İslâmiyet’i, kendi bünyesine, inanç sistemine, ruhuna uygun bulup baş tâcı eden tek millet de Türk Milleti’dir.

Özellikle son yıllarda, bir kavram kargaşasıdır almış başını gidiyor... Atatürkçülük ve Laiklik gibi kavramlarla beraber birileri” milliyetçilik”üzerine de oyunlar oynuyorlar. Herkes kendi kafasına, menfaatine göre bir tarif yapıyor. Türk Milliyetçiliği’nin önderlerinin ifadesiyle, yukarıya aldığımız”millet”tarifine uygun olarak; “Kendini Türk Milleti’nin bir ferdi hisseden, millete çalmadan, çırpmadan, hak ve hukuk çerçevesi içinde, elindeki bütün imkân ve şartları kullanarak, yılmadan, usanmadan, yabancıların veya bir takım çıkar guruplarının emellerine alet olmadan, tembelliğe kaçmadan hizmet eden herkes Türk Milliyetçisidir.

Bir Türk Milliyetçisi öncelikle kendi işinde başarılı olmak mecburiyetindedir. Öğrenci ise sınıfının, okulunun en iyi öğrencilerinden biri olmakla başlayıp, ileriki yıllarda mesleğinde ilmî bütün yeniliklerden ve tecrübelerden istifade ederek başarıyı yakalamalıdır.

Atatürk Türk milliyetçisidir...

Türkiye’de “vaziyeti idare eden” etkililer ve yetkililer, özellikle 12 Eylül sonrasından başlayarak “milliyetçilik” i türlere ayırmaya, değişik ifadelerle tarif etmeye soyundular. Hele hele son 1 yıl içinde, kendi kafalarına göre icat ettikleri “milliyetçilik türleri”nden(!) hangisini benimsediklerini, hangisine karşı olduklarını ilan etmeye başladılar.

“Teslimiyet” kendince bir milliyetçilik tarifi yapmak yerine, “Milliyetçilik”i garip bir tavırla ve herhalde AB’ye kabulün bir ön şartı olarak”çok tehlikeli” bulduğunu ilan ediyor. “Irka dayalı milliyetçilik, dine dayalı milliyetçilik ve bölgesel milliyetçiliğe karşıyız”diyor. Herhalde, AB ve ABD gözlemcilerinden tepki almamak için, “bölücülüğe, Kürtçülüğe, Çerkezciliğe, kabile ırkçılığına karşıyız”diyemediği için “bölgesel milliyetçilik” gibi bir ucûbe tarif uyduruyor. 5 Bin yıllık şerefli bir maziye sahip “Türk” şüphesiz Türkiye’de ve hatta bütün Türk boyları arasında bizim üst kimliğimiz... Ama dinler mi “Teslimiyet”... 100 yıllık vahşî geçmişleriyle tarih şuuru oluşturmaya çalışan “Amerikalı”dan aldığı ilhamla “Türkiyelilik” gibi bir yılana sarılıyor...

Aklımın almadığı türlemelerden biri de İstanbul’da düzenlenen son toplantıda Genel Kurmay 2’inci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un tarifi... “Teslimiyet”in “bölgesel milliyetçilik” perdelemesine belki biraz açıklık getirilerek”etnik milliyetçilik”deniliyor ama asla yeterli değil... “Bölücülük” bölücülüktür. Milliyetçilikle asla bir alâkası olamaz. Dinden, imandan, mâneviyattan soyunmuş milliyetçiliğin adı da sadece “ırkçılıktır”...

O halde Türk Milliyetçiliği’ni şahıslara yaslamak ve sınırlandırmak da yanlıştır. Bu hem Atatürk’ün ruhunu incitir, hem de gösterdiği “çağdaş uygarlıkların üstüne sıçrama” hedefini sınırlar. Millî Mücâdele’nin, Türk Milleti’nden “Gâzîlik” unvanını almış Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Bânîsi Mustafa Kemal Atatürk, millî tarihimizin yetiştirdiği bir büyük “Türk Milliyetçisi”dir.

Türk Milleti yaşadıkça Türk Milliyetçiliği Ülküsü yaşayacaktır.

Şüphesiz, Türk Milleti’ni yaşatacak olanlar da Türk Milliyetçileridir.

Yazarın Diğer Yazıları