İşte tezgâh bu!

Seçimlerde milletin önüne, “Ya AKP ya CHP!”  tercihini koyanlar, Cumhurbaşkanlığı için de, “Ya darbe, ya Gül!”  deyiverdiler.İşte tezgâh tam da burada!
Bu tezgâh nice on yıllar milletin başına, “Ya Batı’nın vahşi kapitalizmi ya Kuzey’in kanlı komünizmi” çuvalını geçirdi. Bir kesim, “Türkiye İran olmasın!” diye tepiniyor, bir kesim, “Türkiye İsrail olmasın!”  diye. İçimiz acıyarak görüyor ve yaşıyoruz ki, bugüne kadar hep bu  “uç” lar “merkez” e yerleşti ve tarihi kökleri olan gerçek değerler “çevre” leşti.
Çünkü bağırıp çağırmaktan oturup konuşmaya, hepsinden önemlisi, okuyup öğrenmeye, düşünmeye fırsat bulamadık.
Komünizmi şeytanın ta kendisi olarak gören bir Türk evladı ile kapitalizmi cehennemin kaynağı olarak algılayan namuslu vatan evlatları oturup, “Yahu bu ikisi dışında başka bir yol yok mu?”  diye baş başa verselerdi, kıyamet mi kopardı? Oturup konuşsalardı, Erol Güngör’le Doğan Avcıoğlu’nun anlaşamayacaklarına inanmıyorum! Bu insanlar aynı ırmağın iki yakasında aynı türküyü söylüyorlar çünkü. “Amerika katil!”  diyen Deniz Gezmiş de doğru söylüyor, “SSCB katil!” diyen Dursun Önkuzu da? Peki, bu iki Türk evladı niye sırt sırta vermediler de, karşı karşıya geldiler? Biz Abdurrahim Karakoç’un şiirlerine bayıldık da Mahzuni Şerif’in türkülerini niye ıskaladık, yahut sol niye o gün nefret ediyordu bugün sevdiği Karakoç’tan?
Bugün işte benzer bir durumdayız.
“Ya AKP, ya CHP!”
 “Ya Gül, ya Darbe!”
 Dün ortada nasıl milletin önüne  “Komünizm/Kapitalizm” tercihi konarak  “üçüncü yol”  milletten ustalıkla gizlenmiş ise, bugün de milletin önüne, “Düzenin savunuculuğunu” yaptığını söyleyen CHP ve benzerleri ile, düzeni milli irade adına değiştirmenin mücahitliğine soyunduğunu iddia eden AKP olarak “iki tercih”  konulmuş yani  “üçüncü yol” milletten yine gizlenmiştir, gizlenmektedir.. Oysa bunlar aynı bedene giydirilmiş farklı elbiselerdir ve milletin zarfa takılıp mazrufun gizlenmesi asıl hedeftir.
CHP ve ’gündemde olan diğer partilerle’ AKP arasındaki fark, CHP milletvekili eşlerinin başlarının örtülü olmaması, AKP milletvekili eşlerinin bazılarının başlarının örtülü olması kadardır, işte o kadar. Veya bir kesimin namaz ve oruç bahsinde daha titiz olması, karşısındaki kesimin ise mesela öğle tatilinde bir devlet memurunun seccadesini serip makamın bir köşesinde namaz kılmasını “rejimin sonu” sanmasıdır.
Oysa ne o, ne öbürü..
Çünkü,  “öbürü” de o, o da  “öbürü!”
Eşlerin tesettürlü olması yetmiyor. İçki içmemek ve namaz kılmak da yetmiyor. Yetseydi, içkinin yasak olduğu ve bütün kadınların tesettürle dolaştığı Mısır’ından Suudi Arabistan’ına, halkı Müslüman olan onlarca bir  “ABD kuklası” olarak yaşamayı ve beş milyon nüfuslu İsrail’in maskarası olmayı içlerine sindiriyor olmazlardı.
Sadede geliyor ve  “Eşi tesettürlü olduğu için Gül’ü Köşk’te görmek istemiyoruz”  diyenlere soruyoruz:
 “- Beyefendi sen İsrail aşığı ve AB’ci misin?”
 “- Evet, üstelik ABD’ciyim!”
 “- Eh, Gül ve AKP de İsrail dostu, AB’ci ve ABD’ci!”
Öyleyse namuslu olun, milletle dalga geçmeyin. AB aşkınız ve ABD memurluğunuz için, ömrünü bunlarla mücadeleye vakfetmiş Atatürk’ü malzeme etmeyin.
“Eşi başörtülü olduğu için Gül köşke çıkmalı”  diyenlere soruyoruz:
 “- Beyefendi senin için ABD, İsrail ve AB vazgeçilmez mi?”
 “- Hayır, onlar Haçlı ve Siyonist ben Müslüman’ım..”
 “- Ama Gül ve AKP için AB vazgeçilmez, ABD ve İsrail stratejik ortak!”
O halde sizler de aklınızı başınıza toplayın. Söylediğinizde samimi iseniz, sizin stratejik ortağınız  AB ve ABD’yi Haçlı değil de ’stratejik ortak’ gören Gül ve AKP değil, Gül ve AKP’ye karşı çıkanlardır..
Ey millet, tezgâhı gör artık!

Yazarın Diğer Yazıları