AKP: Dünya Markası, TC: Takiye Cumhuriyeti

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan  “AKP bir Dünya Markası olmak yolunda” buyurmuşlar. El hak, doğru. Cumhurbaşkanı  adayları Abdullah Gül’ün ve çoğu Bakanın eşlerinin başlarındaki “türbanlar”, Türk kadınlarının  geleneksel “başörtüsünden” başkadır, yeni modadır! Bu son moda türban ve Gül’ün kerimelerinin, diploma töreninde, mezuniyet “kepini”, bu  “türbanın” üstüne takması da, dünyada örnek alınacak bir  “dünya markasıdır”!
Erdoğan, gözlerimizin içine bakarak, “kadınların başı açık veya türbanlı olması, kişilik haklarıdır ve buna kimsenin karışmaya hakkı yoktur” dedi. Doğru. Kimsenin özel hayatına, Emine hanımın, Hayrünisa hanımın ve diğer hanımların inançlarına ve kıyafetlerine, karışmaya hakları yoktur. Arzu ederlerse başlarını açarlar, açık giysi giyerler ve isterlerse de türban takarlar, tesettür kıyafetler giyerler!
 “Başörtüsü”  bunca yıl mesele olmadı da şimdi  “türban” denilen uydurma, rejim bunalımlarına yol açıyor. Önce bunu düşünmek gerek. Ben cevabını vereyim: Çünkü söz konusu “türban”, Erbakan’ın Atatürk devrimlerine “karşı devriminin” sembolü. Ve “türban” ile Çankaya’ya çıkarlarsa, karşı devrim başarıya ulaşacak ve de “türban” la birlikte bütün kamusal alanlara yayılacak. Kısacası sorun, inanç gereği örtülen “türban” değil, altındaki siyasi zihniyetin ülkeye hâkim olması! Cumhurbaşkanı Gül’ün türbanlı eşiyle Atatürk’ün mekânına çıkması, 30 Ağustos’tan, Cumhuriyet Bayramından itibaren sadece “protokol sorunlarına” değil, devamlı ve derin sorunlara yol açacaktır. Acaba Sayın Erdoğan ve Gül bunu görmüyor ve “alışırlar alışırlar” mı diyor!
Sayın Erdoğan mugalâta, yani lâfebeliği yapıyor; Mustafa Kemal’in eşi Latife Hanımın ve anası Zübeyde Hanımefendinin, başları bağlıymış! Evet; başları bağlıydı ama bugünkü gibi “türbanlı” değildi! Elimde anamın, halalarımın, Mustafa Kemal’le ve Latife Hanımla 1924 yılında, Çankaya’nın bahçesinde çekilmiş fotoğrafları var ama 1926’dan sonra çekilmiş onlarca fotoğraf da var. Ama Latife Hanım ve çevresindeki hanımlar, başlarını 1926’da açtılar ve bir daha da örtmediler... Aynı yıla ait diğer kareler de var. İzmit istasyonunda Mustafa Kemal ve arkadaki vagonun pencerelerinde, başları açık genç kızlar, Haydarpaşa Garında, Mustafa Kemal’in yanında yürüyen, modern giysili hanımlar. 81 yıl sonra, neden ve nasıl bu kadar gerilere getirildik?  Ve geleneksel  “başörtüsü” hiç sorun yapılmamıştı da, “türban” neden sorun oldu. Bunun cevabının açık, seçik verilmesi lâzım! 
Başbakan Gül için “Gül’ün özü sözü birdir” demişler. Ancak o “öz” nedir? Gül’ün eski sözleri; Refah Partisi’nden milletvekili iken söyledikleri, buz üzerine yazılmadı. Film ve ses kayıtlarında sabit. Bu sözleri şimdi, ne yapacaklar? Tabii “takiye” yapacaklar...TC, Türkiye Cumhuriyeti’nin adı, gene, “TC” olabilir ama hem özünde hem de sözünde, “Takiye Cumhuriyeti” oluyor!

Ve Özkök’ün tavrı

Hürriyet Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök, Emin Çölaşan’ın   “kovulmasını”  üslubu veçhile, kıvırarak tevile çalışmış. Zırva tevil götürmüyor! Özkök o kadar uzun yazacağına, işin doğrusunu kısaca yazsa ya. “Emin Çölaşan’ı, Erdoğan istemedi. Bunun için de Aydın Doğan istemedi, ben emir kuluyum” !
Çölaşan’ın  “çıkarılması” , Hürriyet büyük gazete olduğu için, bu kadar ilgi çekmiş! Aslında Emin büyük yazar olduğu için ve Sedat Simavi’nin “Büyük Hürriyet”i bu kadar küçüldüğü için, bu kadar büyük ilgi çekti.

Yazarın Diğer Yazıları