Çankaya ve dış politika

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçildikten sonra kısa süre içinde giriştiği  “yeni Çankaya” nın örgütlenmesi operasyonunu dikkatle izlemek gerekir. Gül, Dışişlerindeki ekibini oraya transfer ederken, aynı zamanda da yirmibir kişiden oluşan bir çalışma grubu da kuruyor. Böylece Çankaya ile halkın ilişkilerinin nabzını sürekli ölçecek. Medya ile de sıcak ilişkiler içine girmeye çalışan Cumhurbaşkanı, yeni Abdullah Gül kimliğiyle eski İslamcı dönemini dengeleyecek bir beyaz sayfa açmaya çalışıyor.
AKP kulislerini çok iyi bilen bir isimle görüşüyorum. İlk sorum,  “Başbakan Erdoğan ile Abdullah Gül arasında Dolmabahçe mutabakatı adı verilen ama bugüne dek söylentilerden başka birşeyin sızmadığı toplantı dolayısıyla bir kırgınlık var mı?” oluyor.
“Böyle bir kırgınlık olsa da dışa vurulmuyor. Üstelik Sayın Cumhurbaşkanının Yeni Anayasa ile yetkilerinin kısılması konusundaki tepkisine bir bakın. Önemli değil diyor cumhurbaşkanlığı bir temsil makamıdır. Buradan çıkan sonuç ise Gül’ün Çankaya’daki siyaseti ve kadrolaşmasıyla başka bir strateji peşinde koştuğudur. Yetkileri sembolik de olsa Gül, dış politikada başbakanı sollayacak, ayrıca kendine özgü denge oyunuyla Türkiye’deki imajını yükseltecek. Bütün bunları yaparken de başbakanla oldukça uyumlu görüntüsünü verecek. Asıl oyun bu.”
    Cumhurbaşkanı yakında Azerbaycan ve ABD’ye gidecek. ABD’nin sık sık Ermenistan kapısını açmamız yolundaki baskıları yoğunlaştıkça, Abdullah Gül de eskiden beri gerçekleştirmek istediği Ermenistan sınır kapısının açılması konusunda girişimlerde bulunmak istiyor. AKP iktidarının ilk beş yılında, bu konuda hem Bakü hem de Washington’da sık sık nabız yoklandı. Ne var ki hem iç siyasette milliyetçiliği okşama hem de Azerbaycan’ın iki ülke ilişkilerine büyük gölge düşürebilecek olası tepkisi karşısında özellikle başbakanın  “Bu konuyu rafa kaldıralım”  dediği biliniyor. Gül ise Bakü’de İlham Aliyev’le yapacağı görüşmede bu konuyu gündeme getirebilir, Aliyev ise şu anda hem Rusya’nın hem İran’ın hem de onlara karşı, İran harekatı için hazırlık yapan ABD’nin yoğun baskısıyla cebelleşiyor. Ermenistan sınır kapısının açılmasına onay vermiş gibi bir izle-
nimin ortaya çıkmasıyla güç durumda kalabilir. Azerbaycan’ın Ermenistan sınır kapısının açılmasıyla uğrayacağı zarar taktik değil stratejik bir zarar olacaktır. Zira bu durumda, Türkiye, Azerbaycan karşısında  “tarafsızlaşacak” Ermenistan’ın eli daha da güçlenecektir. Kapının açılması Rusya’nın da işine gelmez, çünkü Moskova şu an kendi İsrail’i olan Ermenistan’ın iç ve dış siyasetini tam bir denetim altında tutuyor. Kapının açılması Batı’daki Ermeni diasporasını Ermenistan içinde, Moskova’ya karşı, Washington yararına daha da güçlendirecektir. Ardından,  “kapıyı açtınız, soykırımı da tanıyın”  baskısı daha da yoğunlaşacaktır.
Sayın Gül bütün bunları düşünüyor mu acaba? İlk KKTC gezisinde söyledikleri Türkiye’nin ve bölgenin jeostratejisiyle ilgili bazı eski, dışişleri bakanlığı dönemindeki hatalarını tekrarlamayacağı sanısı uyandırsa da bir yargıya varmak için henüz erken gibi görünüyor.
KKTC’nin varlığının Bakü-Ceyhan ve Türkiye’nin enerji siyasetiyle çok yakından bağlı olduğunu vurgulaması aslında alışık olmadığımız bir Abdullah Gül söylemi gibi görünüyor. Yalnız barışın boş söylemine dayalı bir strateji, gerçekçi bir taktikten daha zararlı ve anlamsızdır.
Hem Gül’ün hem AKP’nin bunu Kıbrıs’da, Irak’ta ve Kafkasya’da iyi anlaması gerkiyor.

Yazarın Diğer Yazıları