Otuz bir pare top...

Kayseri Güllük imamının torunu ve torna ustası Ahmet Bey’in oğlu  Abdullah Gül, TC’nin On birinci Cumhurbaşkanı olarak birinci Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in makamına çıkıyor. Bu olay, devletin en yüksek makamının; seçkinlerin,  “Birinci Cumhuriyetçilerin”  ve askerlerin tekelinden  “kurtarıldığını” da gösteriyor! Gerici RENK dergisi zafer ilan etmiş: “Halk Çankaya’da. Atatürk’ün kalesi Çankaya işgal edildi! Müjdeler olsun yurduma budunuma. En büyük bayramdır” ! 
Kutlamak için 31 pare top atılsa yeridir, ama ne çare ki “toplar askerlerin elinde” . Yerine, Melih Gökçek Ankara’yı donatır, havayi fişekler atar.
Gül’ün özü ve sözü
“Gül’ü tarife ne hacet”  demiştik, kokusundan bellidir. Kokusu da çok geçmeden çıkar.
“Dikensiz gül olmaz” . Gül’ün  “dikenleri, özü ve sözleri”  de, bundan sonraki davranışları da,  “asker abileri”  kızdırmamak için,  “Rol yapmıyorum. Benim özüm sözüm birdir”  dese bile, muhakkak takiye yapıyor... İnsan gençliğindeki düşüncelerini törpüler, geliştirir ama yetişkin bir kişi, politikacı olsa da, bantlarda ve zabıtlarda tespit edilmiş  sözlerini, böyle yüz seksen derece değiştirmişse ve  “özü”  değişmeyeceğine göre,  “takiye ve rol”  yaptığı muhakkak! Yani, artık Çankaya’da, bir  “aktör”  olacak! 
Makamına oturduktan sonra, kendisine yüz be yüz bunları sormayacağıma göre, bugün buradan sormak isterim:  “Bir olan özünüz ve sözünüz”  hangisi, o sözleri söylediğinizi külliyen inkâr mı edeceksiniz?
Onun yerine Taha Akyol cevap veriyor:  “Peki, Gül’ün eski sözleri? İyi ama o sözlere karşı çıkarak Erbakan’a karşı bu hareketi başlatmadılar mıydı?” Bu medrese mantığına ne demeli? Yani AKP, Erbakan’ın bu düşüncelerine karşı oldukları için çıkmış. Pekiyi bunları daha önce, belagatle ifade etmiş olan Gül de, zamana ve zemine uyarak şimdi değişmiş... Siz söyleyin; bu “rol-takiye” yapmak değil de nedir?
Rica edeceğim; Gül, “özüm sözüm birdir” diye rol yapacağına şimdi, Cumhurbaşkanı olarak yapacağı ilk konuşmada o söylediklerini madde madde yalanlasın!  “bunlara artık inanmıyorum” desin!
 “Cumhurbaşkanı”  Gül, eşi Hayrünnisa Hanımı Çankaya’ya çıkarmazsa bu bir fedakârlık değil, rol ve senaryo icabı olacaktır. Çıkarırsa da oyunun ismi  “Maskeli Balo” !
Yalakalar,  “demokrasinin emri”  ve Gül’ün meziyetleri, başarıları karşısında,  “türbanın ne önemi var” diyorlar. Çok önemi var çünkü hiç kuşku yok,  “türban”  Gül’ün ve mensubu olduğu cemaatin zihniyetini temsil ediyor. Asla  “demokrasi icabı” alışamayacağımız budur. Taha Akyol, Gül’ün neden Çankaya’ya çıkamayacağının gerekçelerini; eşinin türban için AİHM’ye başvurmuş olması, kamusal alan  “saplantısını vb.. başka”  nakaratıyla geçiştirdikten sonra,  “Bu konuda hukuki yasak yoktur. Sayın Sezer’in kişisel tercihi, hukuk değildir.”  diyor... Hukuki yasak -o da belki - yoktur ama bu konuda derin bir toplumsal duyarlılık vardır.
Ve Akyol der ki:  “Hayrünnisa Hanım bazı dış gezilerde eşine refakat etti. Batı’da bir tek ciddi devlet adamı bunu yadırgamadı.” 
Akyol yanılıyor. Ben yabancılarla temaslarımdan biliyorum ki bazıları  “kişisel tercih”  deseler bile, gene de  “yadırgıyorlar”  ve Atatürk Türkiyesi manzaralarının bu kadar değişmiş olmasına hayret ediyorlar. Bazıları da,  “ne hoş bir tuhaflık” diye bakıyorlar.
Gül, Avrupa’ya, Mısır’a, Suriye, Fas ve Tunus’a gidince oradaki devlet adamlarının, hatta başları açık, modern giyimli Müslüman eşleri arasında Hayrünnisa Hanımı, başı türbanlı görünce  yadırgıyorum, rahatsız oluyorum, Atatürk’ün  “Çankayası” ndaki, eski fotoğrafları özlemle hatırlıyorum...
Şeriatın -pardon Demokrasinin- kestiği parmak acımaz ama en azından ufunet yapar.

Yazarın Diğer Yazıları