Hocam, oldu mu şimdi?

Değerli ilim adamı ve usta kalem Osman Özsoy,  “İnsanlık tarihinin en büyük yalanları” başlıklı yazısına,  “Kısmen tarihi örnekler de içeren bu yazıyı okumayı bitirdiğinizde, konu nereden başladı nerede bitti diye şaşıranlarınız olacaktır” cümlesiyle başlıyor..
Sonra sözü Nezih Demirkent’in cenaze törenine getiriyor ve törende Demirkent’in eşi, İ.Ü. Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Işın Demirkent’in kendisini,  “Vaktin olursa bir ara üniversiteye uğra”  ricası üzerine, Osman Hoca Işın Hanımı ziyaret ettiğini yazıyor
Bu ziyarette Işın Hanım, Özsoy’a, “ ’Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma’ adlı kitabından ve kitapta yer alan Haçlı Seferleri ile ilgili tespitlerinden” bahsediyor.
“Haçlı Seferleri’nin yapıldığı Ortaçağ’da Avrupa topraklarının üçte ikisini elinde tutan ve krallara taç giydirme yetkisi bulunan kilisenin, Kudüs’ü Müslümanlardan geri almak gibi bahanelerle başlattıkları Haçlı Seferlerini yapmaktan asıl amaçlarının Kudüs’ü kurtarmak değil, İslam sonrası zenginleşen Ortadoğu coğrafyasındaki zenginlikleri yağmalamak olduğunu anlatmıştım. Din olgusunun bu tarihi yağma hareketinde sadece bir kılıf olarak kullanıldığından bahsetmiştim. Işın Hanım o gün bana, ’lafı eğip bükmeden işin dosdoğrusunu yazmışsın’ dedi” dedikten ve konu ile ilgili daha pek çok bilgiler verdikten sonra, sözü Gül’ün Cumhurbaşkanlığına getiriyor ve bizleri hayrete düşürüyor.
Niye mi hayrete düşürüyor?
Bakınız Osman Hoca neler diyor:
“- Şahsı konusunda hiçbir olumsuz gerekçe öne süremedikleri Abdullah Gül’ü ya da benzer durumdaki diğer kişileri, eşinin türbanı üzerinden yıpratmaktan asıl amaç, ‘Sürdüre geldiğimiz egemenlik alanımızda sizin gibileri görmek istemiyoruz’ anlayışından başka bir şey değildir ve burada türban konusu tamamen kılıftır. Gerçek sorunun türban olduğuna inanmak  safdilliktir. Böyle olduğunu iddia etmek koca bir yalandır. Eğer Gül’ün tek sorunu gerçekten eşinin başörtüsü ise ve Gül’e bunun dışında liyakat ve insanlık kalitesi konusunda hiçbir eleştiri getirilemiyorsa, bu ‘kirlenme çağında’ böyle bir insanı alın, sadece Çankaya’ya çıkarmakla kalmayın, bir kopyasını da ’nesli tükenmekte olan nadide insanlar’ müzesine koyun.”
Gel de hayret etme ve gel de,  “Hocam oldu mu şimdi?” diye sorma!
Yani siz Prof. Dr. Osman Özsoy’sunuz ve Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na itirazın yalnızca eşinin başörtüsünden dolayı olduğunu söylüyor, söyleyebiliyorsunuz.
Sayın Hocam bu doğru değil.
Meselâ bu satırların yazarı tam da eşi başörtülü birinin cumhurbaşkanı olmasını isteyen ve bunun Cumhuriyetle halkı biraz daha  kucaklaştıracağına inanan amma Gül’ü o koltukta asla görmek istemeyen biridir.
Tamam, bir kısım insan ve mihraklar,  “Eşi başörtülü olmasın da ne olursa olsun!” diye Gül’e itiraz ediyor olabilir. Amma Gül’ün Cumhurbaşkanlığı için  “esas”  ve  “tutarlı” itirazların, adı geçenin Büyük Ortadoğu Projesi’nde ABD ile birlikte hareket ettiği için, Türk askerinin başına çuval geçirildiğinde,  “Büyük devletler özür dilemez” diyerek ABD’nin yanında yer aldığı için, zamanın ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile 8 maddelik “Gizli Anlaşma yaptığını”  itiraf ettiği için, Kerkük ve Telafer’deki Türk katliamlarına seyirci kaldığı ve benzer bir dizi olumsuzluğa imza attığı, ayrıca ve özellikle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kodlarının tersyüz edilmesi gerektiğine dair değişik yer ve zamanlarda söylediği muhtelif beyanlarından kaynaklandığını okumamış, duymamış olamazsınız..
Bu mümkün değil..
Kitapçılarda ve televizyonların haber dairelerinde raflar Gül’ün bir insanı Yüce Divan’a götürebilecek yalanlan(a)mamış icraatlarının anlatıldığı kitaplar ve film makaraları ile dolu ve siz böyle bir zeminde tutuyor,  “Eğer Gül’ün tek sorunu gerçekten eşinin başörtüsü ise ve Gül’e bunun dışında liyakat ve insanlık kalitesi konusunda hiçbir eleştiri getirilemiyorsa, bu ‘kirlenme çağında’ böyle bir insanı alın, sadece Çankaya’ya çıkarmakla kalmayın, bir kopyasını da ’nesli tükenmekte olan nadide insanlar’ müzesine koyun.” diye yazıyor, yazabiliyorsunuz.
Bu tablo karşısında,  “Türkiye’nin, Türk insanının işi gerçekten çok, ama çok zor!”  demekten başka söylenecek bir söz bulamıyoruz..

Yazarın Diğer Yazıları