Ah MHP, BBP, ATP!..

Benim azîz gönüldaşlarım, dün arz ettiğim üzere, “Gün Işığı”nda bugün bazı kıymetli okuyucularımın Türk Milliyetçiliği Hareketi’ni temsil iddiası taşıyan siyasî partilerimizin durum ve tutumlarıyla ilgili sorularına, bildiğim ve inandığım doğrular ışığında cevap vermeye çalışacağım...
İşte İdris Sayar ülküdaşım e-posta kutuma; “Sayın hocam, seçim sonrası ‘ülkücüler’ ile yani MHP, BBP, ATP ile ilgili görüşlerinizi bekliyorum. Selam ve dûa ile” diye kısacık bir not düşmüş.
Şimdi gönlümün bam telini sızlatan bu notun hakkını ayrıntılı olarak vermeye kalksam, sütunlar hatta sayfalar yetmez. Bu husustaki kanaatlerimi “seçim sonrası” sınırlamasına bağlı kalmadan özetleyemeye çalışacağım... Çünkü bu öylesine müzmin bir ağrıdır ki Türk Milliyetçilerinin yüreğinde, öylesine bir sızıdır ki sebebi nifaktır!.. Yıllardır derdimizin üstüne dert koyan, sinsîce sinemizi oyan, cehaletten, istişâre eksikliğinden ve putlaşan nefislerden beslenen bu nifak, Türk Milliyetçilerini, Ülkücü Hareket’in hain saldırılar karşısında biri birlerine siper olmakta tereddüt etmeyen neferlerini, “bizzat yönetme iddiası taşıyanlar marifetiyle” bölmüş, parçalamış, maalesef türlü dedikodu ve tezgâhlarla neredeyse “düşman kardeşler” haline düşürmüştür.
Elbette Ülkücü Hareket’in en büyük siyasî kuruluşu olan MHP’den, rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş hayatta iken ve Hakk’a yürüyüşünden sonra kopan her 2 partinin, BBP ve ATP’nin niçin “baba ocağından” ayrı düştükleri konusu, uzun uzun tartışıldı, yazıldı, yorumlandı, iddialar ve ithamlar biri birine karıştı.
Türk Milliyetçileri arasına değişik tarihlerde sokulan özünde “ben” etiketinde “dâvâ” olan ayrıştırma operasyonlarıyla ilgili hükmü, tarih ilmi verecektir. Aslında bölünmelerin, kopmaların, ayrışmaların sebepleri üzerinde, bunca yıldan sonra yapılan tartışmaların ve karşılıklı suçlamaların da Türk Milliyetçiliği Hareketi’ne ve bölünmenin eşiğine getirilen Müslüman Türk Milleti’ne bir fayda sağlamayacağına inanıyorum.

‘Dinleyen’ bulunamadı...

Kıymetli Ülküdaşlarım, 2002 seçimlerinde yaşadığımız bozgundan sonra, tam 4,5 yıl boyunca “Türk Milliyetçileri birleşiniz” diye, ülküdaşlarımın gönüllerine tercüman olarak yalvardım bütün “yüksek” yöneticilere... Sadece “Gün Işığı” nda yazmakla kalmadım, davet edildiğim her ilde, her ilçede, her bucakta ve her ocakta, sağlığımı ve nefesimi tüketerek, dilimin döndüğü, aklımın ve imanımın yettiğince “birleşme üzerine” konuştum. Şu mevcut Teslimiyetçi Zihniyet’ten, Türkiye’yi pençesine alan Vahşî Batı emperyalizminden kurtuluşun tek çâresinin Türk Milliyetçileri’nin birliğinden, dirliğinden geçtiğini haykırdım. Türk Milliyetçilerinin ilk gönül seferberliğini biri birlerine karşı açması, yeniden büyük bir imanla kucaklaşması, artık yetişmiş inançlı, bilgili, becerikli ve çalışkan kadrolarıyla Müslüman Türk Milleti’nin güvenine layık olduğunu ispat ederek, bu büyük milletin hizmetine ve imdadına koşması gerektiğini anlattım.
“Ben bu hareketin sadece seçmenliğine adayım... Ne olur o nefis putlarınızı kırınız, bu mukaddes dâvâya daha sizler ortada yokken veya sizlerle omuz omuza hizmet etmiş ülküdaşlarınızı, Başbuğumuz ve tuğ gibi 5 bin şehidimiz hatırına artık kırmayınız. Birleşmeyi elbette baba ocağı MHP’de gerçekleştiriniz” diye gönül yaşları akıttım... Sadece ben değil, Ülkücü Hareket’in ismi bilinen birçok yazarı, milyonlarca neferi bu arzuyu yazarak ve konuşarak dile getirdi ama maalesef “dinleyen” bulunamadı.
Sonunda gelmesi “sözde” çok istenen, ancak “gelmeyecek sanılan” 22 Temmuz seçimleri geldi dayandı... Türk Milliyetçileri’nin baba ocağı MHP çatısı altında birleşmesi için “ocağın başında oturanlardan” en küçük bir gayret görülmediği gibi, “Her türlü fedakârlığa hazırım” iddiasıyla “baş çeken”, gerekirse genel başkanlığı bırakacağını, kurulacak “Milliyetçi Türkiye Partisi” çatısı altında nefer olacağını vadeden, bu sebeple partisine camianın bazı tanınmış isimlerini katmayı “başaran” BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu da maalesef seçim kapıya dayanınca; “sadece kendisinin seçilebileceğini” bile bile, seçimlere “bağımsız adaylarla katılma” gibi garip bir karara imza attı ve terk ettiği gemiye, seçimler sonrasında muzaffer kaptan-ı derya sıfatıyla dönmeyi de “başardı”. Bu konuda söylenecek söz çoktur ama söylenmeyen söz en iyi sözdür. Bu saatten sonra nefes ve mürekkep tüketmek de boşunadır... ATP’nin bu zeminde ve son anda MHP’ye iltihak çabaları da yetersiz ve cevapsız kaldı.

Nefis putları kırılamadı...

Ve MHP... Aday listelerinin tepesine genellikle ithal yıldızlar(!) ve monşerleri koyan, kampanya boyunca ip atma atlama oyununu sürdüren Sayın Bahçeli’nin, sadece Erzurum’da “ip fırlatarak” MHP’ye en az 5 puan kaybettirdiği artık gün gibi ortadadır.
Listenin tepesine “meslekdaş” torpiliyle oturtulan bir “monşer” in başlattığı itikat - mezhep tartışması da alıp götürdü mü “Türkiyeli Medya” yaygarası ile 2
puan...
Peki Cumhurbaşkanı seçimi zemininde TBMM iradesine yönelen demokratik teamüller dışındaki müdahaleler karşısında gür çıkması gerekirken cılız kalan tepkilere ne demeli?..
Türkiye Laik - antilaik kutuplaştırma operasyonu ile gerilirken, birileri darbe şakşakçılığı yaparlarken, bu zavallılıklara, maneviyat düşmanlığına ve maneviyat istismarcılığına en ağır cevapları vermesi gereken parti elbette MHP idi... Ama seçim öncesi veremediğiniz doğru tepkileri, seçim sonrasında dile getirmenin aldığınız oya bir faydası yok ki?..
Evet Türk Milliyetçileri birleşerek güven verebilseydiler bu azîz millete, MHP çatısı altında 1’inci parti olarak çıkmaları bile mümkündü 22 Temmuz seçimlerinden...Olmadı, olamadı, nefis putları bir türlü kırılamadı!..
Allah (cc) nasib ederse devam edeceğiz...

Yazarın Diğer Yazıları