Milli direnç geliştirmenin birinci şartı!

“Milli bir direnç merkezi var mı?”  başlıklı yazımla ilgili olarak çok sayıda mektup/mesaj geldi. Destek mesajlarının yanında bu defa özellikle İP, BTP, HYP ve MP çevrelerinden sitemler de var.

* * *

Hakan Aydoğdu, CHP’nin seçim öncesinde Batı emperyalizmine güvence verdiğini hatırlatıyor. Aydoğdu,  “Batı emperyelizmi, Türkiye’yi din, diyanet ve dahi türban üzerinden kontrol etmelerine yarayacak, sonuna dek hesapsız kitapsız Batı emperyalizminin hizmetinde olmayı seçen  bir AKP varken, CHP yi tercih etmedi.  CHP ’Batı niye bizi tercih etmiyor’ diye sızlanıyor”  diyor.
Evet, CHP’nin seçime kısa bir zaman kala böyle bir tutum içine girdiğini biz de burada gündeme getirmiştik. Ancak, Türkiye’ye kefen gibi giydirilmek istenen CFR Anayasası ile ilgili olarak, CHP’nin bugünkü tepkilerini görmezden gelmek de doğru değil. 
Aydoğdu  “sivil toplum”  kavramının Soros kavramı olduğunu söylüyor. Doğrudur. Biz de bu tür vakıf ve derneklerin   “CIA’nın yan kuruluşu”  olduğunu belirterek  “güdümlü  kuruluşlar”  denilmesi gerektiğini yazdık. Fakat, sevgili Yavuz Selim Demirağ’dan başka bu kavramı kullanan olmadı!
Aydoğdu,  “2007 seçimlerinde emperyalizm karşıtı ve millici tutum ve söylemlerle Türk Ulusunun karşısına çıkan 3-4 parti olmuştur. Sayacak olursak; HYP, BTP ve İP. Yurt Partisi (YP) de benzer istikamette denebilir. Bunlardan İP’in kendini feda edercesine yurt içinde (2007 seçimleri öncesinde Diyarbakır’da Türk bayraklarıyla miting) ve yurt dışında  (Lozan, Paris ve Berlin eylemleri) çalışmaları görmezden gelinebilir mi? BTP’nin Milli Ekonomi üzerine söylemleri, HYP’nin din ve diyanet üzerinden gözleri bağlanmış milletin önemli bir kısmını uyandırma ve uyarma faaliyetleri görmezden gelinebilir mi” diye soruyor.
Aydoğdu,  “Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir. Milli direnç merkezlerini görmezden gelmemeliyiz. Yok saymamalıyız. Önemli olan bu merkezleri olabildiğince yakınlaştırmak, güçlendirmek ve Türk Ulusu’nun önüne asıl seçenek olarak koymaktır”  diyor.
Erdoğan Gökçe’nin mektubu da bu yönde.
Biz görmezden gelmedik ve milli çizgide faaliyette bulunan her kişi ve kuruluşa destek verdik. Fakat şu bir gerçek ki bu hareketler milletin tümünü kucaklayamamış, kendi üzerlerindeki soru işaretlerini de kaldıramamıştır. Çünkü kendi ideolojilerini ve kendi partilerini merkez kabul ediyorlar! Kuvayı Milliye ve Müdafaai Hukuk böyle değildi! Herkes oradaydı. Herkes kendi ideolojisini bir tarafa bırakmış, vatan savunmasına koşmuştu. Hepsini birleştiren tabii ki Mustafa Kemal Paşa’nın iradesiydi.
Aydoğdu, son olarak  “Söğüt gölgesinde milliyetçilik yapanlar, ABD, AB ve İsrail’e biat etmiştir”  diyor ki maalesef doğrudur!

* * *

Volkan Türkyılmaz’ın yazdığı, bana ve birçok kişiye gönderdiği yazıda da benzer sitemler var. Türkyılmaz da kendi partisini milli direnç merkezi olarak görüyor. Halbuki önemli olan kendisinin veya benim değerlendirmem değil, milletin bu partileri nasıl gördüğüdür.
Bir mektup da  “Milli direnç merkezi tek tek biz yurttaşlarız. ’Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.’ Milli direnç merkezlerini oluşturan anlayış yok edilemez. Küreselci zihniyet, ’Türk ve İslam Dünyasının kalesi Türkiye’yi nasıl pasifize ederiz, Atatürk’ün sömürgecilik çağını kapatıp, bağımsızlık çağını açmasını nasıl tersine döndürürüz’ hesabından vazgeçmiyor. Ancak su yukarı akmaz” diye bitiyor.
Demek ki önce partimizi ve siyasi liderimizi merkez olarak görmekten vazgeçeceğiz ki milli bir direnç geliştirebilelim. 

Yazarın Diğer Yazıları