İstiklal ve istiskal

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler’in açılış toplantısına katılmak için Amerika’ya gittiğinde -uçak devletten- yeni doğan torununu kucaklamaya, Washington’a da gitti. Erdoğan, 1 Eylül’de Amerika’da doğan torununu, seçimler vb.. yoğun işleri yüzünden görmeye gidememiş, her büyük babanın yapmak istediği gibi, bebeği kucağına alıp sevememişti. Fırsat bu fırsat, gecikmeli de olsa, şimdi bunu yaptı. Kimsenin buna bir diyeceği olamaz! Ancak Başbakan gene bu fırsattan bilistifade, ABD Başkanı George W. Bush’u, Beyaz Saray’da ziyaret etmek, ABD Başkanının,  “Oval Ofiste”, “seçim zaferini” kutlamasıyla, öncelikle “iç tüketime” yönelik bir şov yapmak istedi. Böylelikle de ABD’nin, kendisinin ve iktidarının arkasında olduğunu dünya âleme gösterecekti. 
Erdoğan’ın ABD’yi ziyaret tarihi, çok önceden belli olduğu için, herhalde ziyaret talebi, ABD’nin Büyükelçiliği’ne, Washington Büyükelçimiz tarafından, çok önceden yapılmıştı. Erdoğan, belki bilmese de, muhakkak Dışişleri Bakanlığı ve Washington Büyükelçiliği, ABD Başkanı gibi ajandası -programı- dolu bir kişinin, herhalde ayak üstü  “gelmişken bir de Bush’u görelim dedik”  diye, Beyaz Saray kapısını  “vurarak” , çat kapı yapılamayacağını bilirler! Eminim, randevu çok evvelden yapılmıştı.
Ama Talabani’yi, Barzani’yi kabul etmeye vakit bulan Bush, Erdoğan’ı kabul etmek istemedi.
Şimdi iktidar çevrelerinden ileri sürülen “biz zaten, gidici Başkanı görmek istemiyorduk”  nevinden, bahaneler ve mazeretler tevil götürmüyor. 
Hani, adamın pabuçlarını kapıya koymuşlar, adam diklenmiş;  “Bundan istiskal çıkar” . Durum bal gibi bile bile, istiskal! Ve Türkiye’nin onuruna istiskal... İstiklâline düşkün bir devletin, milletin kabul edemeyeceği bir  “istiskal” ! Fakat ne olursa olsun hatta nezaketsizlik olsun, Bush’un  “sadık”  müttefiki, TC’nin Başbakanı ve iyi dostu Erdoğan’ı kabul etmemesinin asıl sebebi ne?
İlk akla gelen: “Benim muhatabım eşitim” diye ağırlığı, yakında yapılacak, Gül ziyaretine odaklamak mı? Kuzey Irak’a operasyon için somut bir vaatte bulunmamak mı? Hatırlardadır, Erdoğan’ın geçen  “kısa” Oval Ofis toplantısında da böyle bir vaatten özenle kaçınmıştı. Şimdi Irak’ta işler büsbütün karışık. Kürtler’i de darıltmak istemez. Yoksa sözde Ermeni soykırımı tasarısı konusunda ABD Başkanlık seçimleri öncesinde, güçlü Ermeni diasporasını ve Yahudi lobisini karşıya almamak mı?
Ve uzak bir ihtimal: Bush, Türkiye’de AKP iktidarına karşı, anayasa-türban-asker tartışmaları dolayısıyla olabilecekleri dikkate alarak Erdoğan’ın yanında ve arkasında, fazla görünmek mi istemiyor? Galiba bütün bu ihtimaller birden! 
AKP kalemşorlarından Fehmi Koru’yu şaşırtan Amerikan yönetiminin bu denli muhtaç olduğu Türkiye’ye dönük ‘cool’ (soğuk) bir tavır sergilemesi. “Akıl alır gibi değil” diyor.
Ne var ki döndürüp dolandırıp,  “istiskalin” suçunu, muhalefete ve bir takım yazarlara yüklüyor. Seçimler yapılmış, her şey güllük, gülistanlık, nurlu ufuklara doğru ilerliyoruz, ama bunlar “Beşinci Kol”  gibi Türkiye’nin geleceğine ihanet ediyorlar. Koru “utanın” diyor. Ama asıl utanması gerekenler Fehmi Koru gibiler ve destekledikleri iktidar. Açık “istiskal” karşısında adeta, “Ya Rabbi buna da şükür” dedikleri ve ülkenin geleceği için ABD’ye AB’den şefaat bekledikleri için!

Babacan
Ali Babacan, iki gün önce Washington’da, “Bir akrabamı şehit verdim” demiş ve eklemiş “Sabrımız tükeniyor. Gerekirse, tek başımıza sınırı aşarız”...
Ateş düştüğü yeri yakıyor. Babacan ailesine başsağlığı dilerim. Ancak celallenmeleıi için, iktidar mensuplarının da “şehit” vermeleri mi gerekecek!

Yazarın Diğer Yazıları