Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

ABD bölücü terörle mücadele etmez... O halde?..

ABD, Türkiye bütünlüğüne kasteden bölücü terörle mücadele eder mi? Cevabı kısa ve net, hayır. Niçin etmezin cevabı da kısa ve net; işine çok yarıyor da ondan. Nasıl mı yarıyor? Meselenin tarihi boyutu  “Sevr” i bir yana bırakıp bugüne bakalım. 
Birinci Körfez Savaşı sonrasında 10 yıl boyunca, “insani amaçlarla!”  denilerek Irak’ın kuzeyinde bütün unsurlarıyla bir oluşum meydana getirilmedi mi? Hem de Türkiye’ye rağmen, hatta Türkiye’yle beraber. Kamuoyunun,  “ne oluyor, yoksa burada bir devlet mi kuruluyor”  endişelerine ABD,  “Biz Irak’ın bütünlüğünden yanayız. Öyle bir düşüncemiz asla olamaz”  cevabını vermedi mi? Üstelik defalarca.
İşte gerçekler ortada. Karşımızda Barzani-Talabani ikilisi, onların elinde de, silahlı azgın bir oluşum var. Türkmenler başta, bölge halkına katliam uyguluyor, Türkiye’de on binlerce insanın kanına giren PKK’ya yardım ve yataklık yapıyor, içişlerimize karışıp, ülkemize pervasızca tehdit savuruyor.
ABD, 2003 Mart’ında işgal ettiği Irak’ı 4,5 yılda kanlı bir arenaya çevirdikten sonra, şimdi kaçma planları yapıyor. Askeri gücünün önemli bir kısmını da, eliyle inşa ettiği Irak’ın Kuzeyine yerleştirme niyetinde.
Demek ki,  “Sevr” deki hesapları gerçekleştirmek için yapılan planlar, 1991’den beri uygulamada. Geçen yazıda ABD’nin bölgeye dair önemli hedeflerinden bahsetmiştik. Konumuzla ilgili olanı ise ikinci  “İsrail” in kurulması. İşte bu noktada PKK’ya ciddi görevler düşüyor. Kısa vadede, Türkiye-İran-Suriye üçlüsünün terörle baskılanması, tavize zorlanması, orta vadede, Kuzey’deki  “İsrail” in büyütülmesi. Bunun yolu ise komşu 3 ülkeden koparılacak parçaların birleştirilmesinden geçiyor.
Bugün tam da bunları yaşamıyor muyuz? Kandil’deki terör bataklığının kurutulması için yapılan bütün girişimler, ABD ve kuklaları Irak/Barzani yönetimince, arsızca savsaklanıyor. Yine yapılan tüm ikili-üçlü görüşmelerde bize, “Bu iş güçle değil, diyalogla çözülür”  deyip, sonra da, PKK’nın şartları önümüze konuyor. Yani  “Genel af, kimlikleri ve dilleri anayasa teminatı altına alıp, iki kimlikli siyaset yolunun açılması”  isteniyor.  
Kısaca, üniter-milli devletimizin yıkılmasına, mukaddes vatanımızın bölünmesine razı olmamız teklif ediliyor.
Ancak iğneyi asıl kendimize batıralım. AKP iktidarı ABD-AB ekseninde siyaset yapmasa, günü kurtarmayı, iç siyasete oynamayı çözüm gibi göstermeyip laf yerine iş üretse, tehlike bu kadar büyür müydü? Bugünlerde Ankara’da bulunan Irak İçişleri Bakanı ile imzalanmaya çalışılan bilmem kaçıncı terörle mücadele anlaşması da bunlardan biri. ABD kuklası, kendini korumaktan aciz, Barzani’ye sözü geçmeyen İçişleri Bakanı Cevat Bolani ile ne imzalanacaksa? Lütfedecekler de her defasında izin almak kaydıyla 10 kilometre girip sıcak takip yapacakmışız. Koca Türkiye’nin düşürüldüğü hale bakın.
Ülkemiz böylesine oyalanırken, Irak’ı üçe bölmenin resmi adımları atılıyor. ABD Senatosu’nda bağlayıcılığı olmasa da ezici çoğunlukla kabul edilen tasarıya göre, Irak gevşek bir federatif yapı içinde Şii, Sünni ve Kürt bölgelerine ayrılacak. Bunun tek bir sonucu var; Irak üçe bölününce, Kuzey’deki  “devletçik”  resmileşecek, Türkmenler de bu  “devletçiğe”  teslim e-di-le-cek. 
Ülke için her risk göze alınır
Beklenen gür ses yine TSK’dan geldi. Kara Harp Okulu’nda konuşan Orgeneral İlker Başbuğ,  “ulus devlet, üniter devlet ve laik devlete yönelik tehdit ve riskler” i tüm açıklığıyla ortaya koydu. Başbuğ ne dedi;  “Irak’ın parçalanması ve Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir yapının oluşması bizim için ciddi bir tehdittir. Bu, kabul edilemez bir gelişmedir. Böyle bir gelişmeyi engellemek için Türkiye her şeyi göze alabilir...böyle bir gelişme Türkiye ile ABD’yi karşı karşıya getirir, çatışmaya sokar...bu uğurda göze alınamayacak bir risk yoktur. Buna ABD ile çatışma dahildir.” 
İşte devlet ciddiyeti, işte sorumluluk, işte kararlılık. Milletimizin ruhuna uygun bu haysiyetli tavır sergilenseydi, Türkiye bu günlere sürüklenir miydi?

Yazarın Diğer Yazıları