Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

AB süreci kimlere yarıyor?

BBC geçenlerde,  “Türkiye AB yoluna yeniden döndü”  başlıklı bir haber yayımladı. Hem nalına, hem mıhına niteliğindeki bu haberde, bir yandan Türkiye-AB müzakerelerinin yeni bir ivmeyle başlayabileceği belirtiliyor, öte yandan yeni engellerden söz ediliyor.
Kasım başında yayımlanacak AB İlerleme Raporu’nu değerlendiren BBC, Türkiye’nin son 1 yıldaki siyasi reform eksikliğinden dolayı eleştirilebileceğini, AB’nin tüm reformların yapılması için uzun sürecek Anayasa çalışmalarını beklemek yerine,  “ifade özgürlüğü ve dini azınlıklara ait haklar”  gibi  “kilit reformların”  öne alınmasını isteyeceği yorumunu yapıyor.  
Avrupa Parlamentosu’nun Ekim sonunda açıklanacak Türkiye raporunu da ele alan BBC, kararda,  “Ermeni soykırımı”  gibi bazı tartışmalı unsurlara yer verilmeyecek. Ancak, müzakerelerin hedefinin  “üyelik olduğuna” doğrudan atıf yapılmamak suretiyle, bazı çevrelerin Türkiye’nin tam üyeliğine muhalefeti yansıtılacak. Seçimler sırasında defalarca dikkat çekip dedik ki; 22 Temmuz zaferini birlikte elde edecekler. Sıra 1 yıldır ertelenen  “büyük reformlara”  gelecek ve beklemeye tahammülü kalmayan AB-ABD ikilisi bunların bir an önce yapılmasını isteyecek.  
Nitekim AB taleplerini önümüze koydu. TCK 301 dedikleri, Türklüğe hakaretin serbest bırakılması, dini azınlıklara ait    haklar dedikleri, Ruhban Okulu’nun açılıp, Patrikhane ile birlikte ekümenliğinin ve tüzel kişiliğinin tanınması, azınlık vakıflarına ait olduğu iddia edilen, varisi kalmamış  asırlık kilise ve taşınmazların iadesi gibi   bazı  “kilit reform” ların hızla yapılması buyruluyor. Ermeni soykırım iftirasını ise tümüyle ABD üstlenmiş durumda. Bu dayatmalar acilen karşılanmazsa, nasıl Kıbrıs Ek Protokolü uygulanmıyor diye müzakereler 8 başlıkta askıya alındıysa, Türkiye  “yeni engellerle”  karşılaşacakmış. Tehdide bakın!.. 

AB yolu açık mıydı?
Türkiye’nin üyeliği hiçbir zaman gerçek değildi. Yakın bir dostum, özel bir toplantıda Erdoğan’ın, arkadaşlarına,  “AB’ye üye olamayacağımız yüzümüze söylendi. Ama bizim süreçte kalmamız gerekiyor. Bu konuda kararlı olacağız” dediğini birinci ağızdan öğrenmiş ve bize aktarmıştı.
Aslında bu bilginin özeli de, gizliliği de yok. Zira samimi ve ülkesini seven herkes, 17 Aralık 2004 AB Zirve Kararına biraz dikkat edince bu gerçeği görecektir. O kararda ne var? Orada, AB’ye girişin 2 temel gerekçesi ortadan kaldırılıyor. Birincisi, tarım başta hiçbir reform alanı için kaynak aktarılmayacağı, ikincisi kişilerin serbest dolaşımına hiçbir zaman izin verilmeyeceği açıkça yazıyor. Kararda bir şey daha var; Türkiye’nin ümitsizliğe düşürülmemesi ve Birlikten kopmaması için, AB organlarına demirle bağlanması öngörülüyor. Bu, ne menem bir şey olduğu bilinmeyen  “İmtiyazlı ortaklık” değil, Gümrük Birliği pilot uygulamasının bütün alanlara genişletilmesidir. Yani, gümrük birliği  ile Türkiye, nasıl AB’nin gümrük organına  demirlenmişse; hizmetler, ulaşım, çevre gibi tüm alanlarda da aynı şekilde ilgili organlara  demirleyeceklerini, karar mekanizmalarında yer almadan, AB buyruklarına uyacağımızı söylüyorlar. Bunun adı manda idaresi değilse ne olabilir?
Bir de, 3 Ekim 2005 tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi var ki, dehşet. Burada, değil üyelik, değil imtiyazlı ortaklık, bütünüyle Türkiye teslim alınıyor. Bu belgeli gerçeklere rağmen hala üye olabileceğimizi düşünen iyi niyetlilere, söyleyecek sözümüz kalmıyor.  Halimiz böyle. Erdoğan ve yakınları da bunu başından biliyorsa, taraflar  “süreç” den ne umuyor? Onu da söyleyelim.
AB tarafı, bütün bölgenin kilidi, 80 milyonluk dinamik bir ülkeyi asla kaçırmak istemiyor. Bu bir. İkincisi, Sevr şartları tekmil-i birden önümüze kondu, bir kısmı alındı. Sıra, olgunlaşmış, bekleyen daha büyüklerine geldi.  Türkiye tarafı, daha doğrusu Erdoğan-Gül ikilisine gelince; Öncelikle, siyasi ibraya ihtiyaç vardı, vere vere bu sağlandı Sıra  “büyük reformlara”  geldi. Gül bir ara,“Türkiye iç dinamiklerle dönüştürülemiyor. Bunun için dış siyasi dinamiklerle işbirliğine karar verdik”  demişti. Bu “dönüştürme” nin de, devletin üniter/milli yapısı ve milletin tekliği başta, her alanda başkalaştırılma olduğu ortada. Nitekim “sivil”  Anayasa taslağıyla, bu niyet bir defa daha ifşa edildi. 
AB memnun, ikilimiz memnun. İyi de, artık  “süreç”  sürdürülebilecek mi?

Yazarın Diğer Yazıları