Markullis'in derdi

Papadopullos’un kendinden güzel ve kendinden daha Türk düşmanı, kara gözlü, kalın kaşlı Dışişleri Bakanı Bn. Markullis New York’ta Türk Askerinden duyduğu  “kaşıntıyı”  yeniden dile getirmiş ve buyurmuş ki  “Kıbrıs Türklerinin izolasyonu işgalden kaynaklanmaktadır”  ve hızını alamamış, o kalın kaşlarını çatarak  “İşgal son bulur, Türk askeri adadan çıkarsa Kıbrıs Türklerinin ekonomisi iyileşecek” demiş. Nasıl olacak bu? Herhalde 1963’den 1974’e kadar olduğu gibi! Türkiye parayı verecek; bizim tüccarımız, bakkalımız, çakkalımız da Rum toptancıdan alıp bize satacak! İlerleyen, gelişen bir tüccarımız varsa Rum tarafı derhal damping yaparak elimizi, ayağımızı kıracak! Türk askeri olmasa Bn. Markullis’in ve Papadopullos’un  “oğlanları”  Türk tarafında at oynatıp, kazan kaldıracak. Arada sırada bir Türk’ün (hem de adı, şanı olan bir Türk’ün) evlâdı veya bir yakını  “kazaya kurban gidecek” . Bazen de kısa sürecek bir tedhiş havası yayılacak. Ümidini kaybeden aileler yavaş yavaş nesi varsa satıp Anadolu’nun veya İngiltere’nin veya Avustralya’nın yolunu tutacak.
Nereden biliyorsun demeyin! Tarihi bilen, Rum’u, Yunan’ı bilen, Girit’i hatırlayan, Makarios’un  “Kıbrıs’ta Girit modelini uygulamaktayım” beyanını da bilir herhalde! Girit’te de, o zamanın Büyük Ülkeleri (şimdi ABD ve AB’de çöreklenmiş olanların çoğu)  “Barış için Girit’ten siz çıkınız; biz Müslümanların güvenliğini sağlarız”  demişlerdi, yıllarca süren tedhiş hareketlerinden, katliamlardan sonra ve Türk askeri çekilir çekilmez olan olmuş, bir yıl içinde Enosis ilân edilmişti. Aynı oyun oynanmaktadır. Metod aynı, aktörler aynı, hedef aynıdır. Değişen tek şey Kıbrıs Türkleri’nin 1963-74 arasında direnişe devam etmiş olmaları; Garanti Anlaşmasının varlığı ve 1974’de Garantör Türkiye’nin hakkını kullanarak adaya gelmiş olmasıdır. Girit misali son adımın atılmasına engel olan da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı ve Türk askerinin burada oluşudur. 
“Kıbrıs işgal altındadır”  sözü doğrudur. 1960’da ilân edilen Kıbrıs Ortaklık Cumhuriyeti 1963 Aralık ayından itibaren Rum ortağın işgali altındadır. Kıbrıs meselesi bu işgalden kaynaklanmaktadır. Kıbrıs Türkleri teslim olmuş veya kökten adadan silinmiş olsalardı Kıbrıs meselesi diye bir mesele kalmamış olacaktı. 1974’e kadar akıl almaz bir direniş ve 1974’de Yunan Cuntasının son darbeyi vurmak üzere harekete geçmesi ile yer alan Türk Barış Harekâtı’nın doğal bir sonucu olarak coğrafyaya dayalı bir anlaşmanın prensip olarak kabulü ve 1975 nüfus mübadelesi anlaşması ile meydana gelen gerçekler Kıbrıs meselesinin değişmeyecek parametrelerini oluşturmuştur. Rumların coğrafi zemine dayalı bir anlaşmayı (iki kesimli, iki toplumlu federasyonu) görüşür görünerek kazandıkları zaman içinde Yunanistan’ın şantajı ve İngiltere’nin kalleşliği ile AB’ye  “Kıbrıs”  olarak üye yapılmaları zeminde var olan gerçekleri değiştirmiş değildir. Rum’un kabul etmediği  “iki zeminli”  hâl çaresi, 20 yıllık bir uğraştan sonra iki devlet haline gelmiştir. Bu iki geçmişi bozuk insanın ve onların  “Kıbrıs Hükümeti”  dedikleri Rum hükümetinin Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkma eylemi devam etmektedir. Bu eyleme  “dur”  diyen Türk askerinin adadan çıkması şimdi bunlar için tek ve baş hedef olmuştur. Annan Planına  “evet”  denilmesinden de cesaret alan bu kişilere verilecek tek cevap  “Geçti Bor’un pazarı” dır! Bunlarla masaya oturmanın hiçbir yararı yoktur, zararı çok olacaktır. Çünkü bizi masaya davet eden ABD, İngiltere ve BM yetkilileri de, Rumlar gibi, Türkiye’nin Kıbrıs Rum idaresini  “meşru hükümet” olarak tanımasını ve  önerilerimizi Rumların kabul edebilecekleri bir şekle dönüştürmemizi ısrarla talep etmektedirler. Bunlara göre de Türk askerinin adadan bir program dahilinde çekilmesi öngörülmektedir. Rum’a  “sen işgalden vazgeç; Türklerin hükümeti olmadığını; adanın tümünde söz hakkın bulunmadığını kabul et” dememektedirler. Kendilerinin yaratmış olduğu dengesizlik içinde Kıbrıs meselesinin hallini beklemektedirler. Bunlara  kırmızı çizgilerimizden vazgeçmeyeceğimizi duyurmanın zamanıdır. Bunlar Markullis’in kara kaşlarına aşık olmuşlarsa, sevdalarını başka yerde aramasınlar, Markullis ile meşgul olsunlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni rahat bıraksınlar.

Yazarın Diğer Yazıları