Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Cumhuriyetin eleştirisini eleştirmek!

2. Cumhuriyetçiler, Cumhuriyete yönelik eleştirilerinin gerekçelerini, 1923 yılına, yani cumhuriyetin ilan edildiği, bir milletin inşaya başlandığı, milli devletin temellerinin henüz atıldığı yıllara dayandırmaktadır. Hâlbuki yıl 2007’dir, cumhuriyetin ilk dönemlerindeki birçok olağanüstü uygulama ve yöntem artık geride kalmıştır. Türkiye çok partili sisteme ve demokratik sürece geçeli 62 yıl olmuştur. Bu süreç içerisinde idari, sosyal, ekonomik ve yasal süreçlerde yüzlerce değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Günümüz Türkiye’sinin yasal, idari, ekonomik ve sosyal yapısını 1923 Türkiye’siyle mukayese etmek, eskiden verilmiş cevaplar için yeni sorunlar icat etmek anlamına gelir.

İkinci Cumhuriyetçilerin temel iddiası şudur: “1923 Cumhuriyeti de gerçek bir halk egemenliğinin oluşmasını sağlayacak olan “demokratik” özden kopuk. İktidar Osmanlı hanedanından alınmış ama halka değil bürokratik oligarşiye verilmiştir”. Bu tür yargılar hem fazla haksız hem de yanlıştır. Fransa’da da “ihtilalin akabinde ‘kral’dan alınan egemenlik de halka verilmemiştir. Yönetim hak tarafından değil halk için yapılan bir etkinlik olarak ortaya çıkmıştı” (Metin Heper, Türkiye Günlüğü, Sayı: 20)

Sormak gerekir, o dönemde STK, kentli, eşraf, burjuva sınıfı, örgütlü işçi sınıfı ve sendika harekâtı vardı da onlarla paylaşılması gerekenler paylaşılmadı, devredilmesi gereken yetkiler devredilmedi mi? 1923 Cumhuriyeti Adnan Menderes’ten Ferit Melen’e; ‘Çoban Sülü’den (Süleyman Demirel) Turgut Özal’a; Erbakan’dan Tayyip Erdoğan’a kadar çoğu köylü halk çocuklarına iktidarı vermemiş midir?

Varsayalım ki, söylenenler şeklen doğru olsun. O zaman dönemin gerçekleri, imkânları ve şartlarını nereye koyacaksınız? Ayrıca Mustafa Kemal ve arkadaşlarının egemenliği Osmanlı Hanedanından mı yoksa Polatlı önlerine kadar gelen Yunan askerlerinden mi söke söke aldığını? İstanbul’un ya da işgal altındaki Anadolu’nun, Osmanlı Hanedanından mı, yoksa işgal kuvvetlerinden mi teslim alındığına nasıl bir cevap verilebilir? Dönemin gerçek ve şartlarını olağanüstü bir biçimde ihmal ederek yapılan değerlendirmelerle, ancak böyle haksız yargılar üretilebilir. Kaldı ki, yaşanan dönemde İngiltere’nin egemenliğini talep eden “İngiliz Muhibbileri” , ABD’nin merhametine nail olmak isteyen “mandaterler” ve “hâlâ karnında padişahın ekmeğini bulundurduğunu” söyleyen kör sadakat sahipleri ve nihayet “padişahım çok yaşa” diye bağıracak örgütlü kitleler vardır. Ali Kemaller ve Sait Mollalar da işin tuzu biberiydi.

Ortada o zamanlar milli egemenlik bilinci ya da inşa edilmiş bir millet yoktur, ümmet vardır. Hatırlatalım Rauf Bey gibi birisi bile, Cumhuriyetin erken ve zamansız ilan edildiğini, sadece isim değişikliğinden bir şey çıkmayacağını, bir de işin sonucuna bakmak lazım geldiğini ileri sürüyordu. O, “aksi takdirde ad veya üst düzeyde şekil değiştirmekle gerçek ihtiyaçların sağlanmış olacağını sanmak, özellikle en yakın geçmişte gördüğümüz bunca acı tecrübeden sonra, çok büyük hata olur” demişti. Cumhuriyet kavramı bile dönemin bir çok üst düzey yönetici ve komutanı tarafından zamansız ve anlamsız görülüyordu.

Çok açıktır ki, Cumhuriyet bir  “oldu bitti”  olarak ilan edilmiştir. Bizzat Mustafa Kemal “Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemahal olacaktır.” Eğer Mustafa Kemal’in iradesi olmasaydı, bugün bırakın demokrasiyi,  cumhuriyetin adını dahi kimse ağzına alacak durumda olmazdı!

Cumhuriyet ve demokrasinin ya da demokratik cumhuriyetin öncelikle coğrafya, kültür, ekonomi, sosyal ve tarihi bir deneyimin çocuğu olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. Bugün Selçuklu ya da Osmanlı Devleti’ni kuranların bu devletleri niçin Cumhuriyet ya da demokrasi temeli üzerine kurmadıklarını tartışmaktan daha saçma bir şey olabilir mi?

Türkiye Cumhuriyetinin 1923’de dört başı mamur bir demokrasi, tekemmül etmiş bir ekonomi, sosyal ve kültürel kalkınmışlık temelleri üzerine niçin kurulmadığını, bunun da cumhuriyetin bir eksiği olarak düşünmenin akla ziyan verecek bir durum olduğunu tartışmaya bile gerek yoktur. Burada gerçekten anakronik bir hale düşmekten bahsetmiyorum. İdrak, tarih, bilinç, coğrafya, siyaset, ekonomi, inanç, gelenek, görenek, töre vb.. cahili olmaktan söz ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları