Uluslararası ve domestik, kulaktan kulağa kandırmaca oyunu

Yazının başlığı ilginizi çekeceğini biliyorum. Ama bu başlık, aslında yaşadığımız acılı son günlerimizde duygularımız ve geleceğimiz konusunda, bizim üzerimizden oynanan oyun bu. İsterseniz sizinle bir analiz yapalım. Ben bu son durumu çocukken oynadığımız bir oyuna benzetiyorum. Kulaktan kulağa oyunu gibi. En üstten başlayalım.
Türkiye acılar içindeyken, ABD Başkanı Bush, Abdullah Gül’ü arıyor ve kulağına dayadığı ahizeye (telefonla konuştukları için bu deyimi kullanıyorum) bu işi halledeceklerini söyleyip, eski oyunlarını devam ettiriyor yani hiçbir şey yapmıyor. Bu mesajın ardından Çankaya, derhal basındaki birilerinin kulağına, Amerika bu işi halledecek, bu sefer ciddiler dedikodusunu fısıldıyor.
ABD Dışişleri Bakanı Rice, meslektaşı Babacan yerine, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı arayıp, Türkiye’nin operasyon yapmamasını kendilerine bir iki gün verilmesini fısıldıyor. Bu ikna edici ses karşısında Tayyip Bey eriyor ve tabii efendim dedikten sonra bu bilgiyi derhal başkalarının kulaklarına fısıldıyor. Tabii aradan iki değil, daha fazla gün geçmesine Amerikan tarafı, bir şeyler yaptıklarını söylemelerine rağmen hiçbir şey yapmıyor.
Ama birileri basındaki yalakalarının kulaklarına fısıldıyor, “ABD, PKK’ya karşı operasyon yapacak- ABD, Barzani ve Talabani’ye PKK işini hallet dedi- ABD Irak Başbakanını sıkıştırdı- ABD uçakları PKK yuvalarını vuracak- ABD komandoları Kandil dağını ele geçirecek” diye.
Bu arada AB’nin adamları da harekete geçiyor. PKK terörüyle mücadele edin ama aman ha, sakın Irak’a girmeyin. Neden? Kendi elleriyle yarattıkları Kürt devletine bir şey olur korkusu. Televizyonlardan, köşelerden yazılar yorumlar, aman ha bir şey yapmayın. Oysa onların yaşadığı mahallelerde APO bayrağı açıp, resmini taşıyanlar hâlâ polisle çatışmaktan korkmuyor. Acaba kendi topraklarında böyle bir ayrımcı hareketi hangisi diyalogla halletmiş ki, utanmadan bizden talep edebiliyorlar.
Başbakan Erdoğan ise önce Irak Başbakanı Maliki’yi arayıp, bu iş artık canımıza tak etti bak geliyoruz ha gibi basmakalıp, kimsenin sallamadığı benzeri laflar söyledikten sonra, bu sefer Türk kamuoyunun kulaklarına sesleniyor; “Iraklıları uyardık, bizden korktular ciddi olduğumuzu anladılar” diyor. Onlar da, yani Iraklılar her zamanki gibi gene hiçbir şey yapmıyor.
Teker teker ana kuzusu canımız Mehmetler, kendi çocuklarına askerlik yaptırmayan ama “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyen liderlerine rağmen cephede ölürken, o, önce ABD Başkanı Bush’tan aldığı daveti doğrulatıyor ve ardından bu konuyu Washington’da Bush’un kulağına söyleyeceğini açıklıyor. Yani PKK’nın kulağına da, 5 Kasım tarihine kadar size karşı en azından bir askeri operasyon yapmayacağız mesajını fısıldıyor.  PKK da öyle olmaz böyle olur, diye ikinci baskında gene yavrularımızı katlediyor.
Başbakan akıllı. Dışişleri Bakanlığına getirdiği Babacan’ı, Arap başkentlerine yolluyor. Neden? Aldığı tahsil, terbiye ve kültür icabı, onların kalbini kırmadan, kulaklarına korkmayın, Kerkük ve Musul petrollerinin peşinde değiliz diyor. Ama unuttuğu çok önemli bir şey var; Arap dünyasında hiçbir ülke, İran da dâhil, orada Arapların yerlerinden edilerek bir Kürt devleti kurulmasını istemiyor. Ama gören, onların gönlünü alıyor sanır.
İçeride partisindeki Kürt milletvekillerine teminat veriyor, korkmayın kurulan Kürt devleti ile işimiz yok, hedefimiz PKK. Güzel de, PKK’yı silahlandıran barındıran kişileri yok etmezseniz, bu katiller bir an kaybolup sonra yeniden ortaya çıkmayacak mı? Tabii çıkacak, her zaman çıktıkları gibi.
Bu kirli oyunda kulağına sürekli bir şeyler fısıldanan Türk halkı ise artık bu kendisini uyutmayı amaçlayan, çocuklara masalları dinlemeyerek sokaklara dökülen halk, çocuklarının kanına kan istemeye başladı. Durum onları artık zapdemeyecekleri boyuta da ulaşınca, bu sefer kiralık kalemleri başlıyor; aman ha bir Kürt-Türk kavgası çıkmasın. İyi de o kavga çok önce başlamadı mı? Yıllardır Kürt milliyetçiliğine destek verenler, Türk milliyetçiliğine tü kaka demediler mi? Dediler. Şimdi yarattıkları canavardan korkmaya başladılar.
Artık Türk halkı, kulaklarına fısıldananları değil, meydanlarda yüreklerinden yükselen sesi dinliyor. Türk halkı artık, eller havada oynamıyor, bayrağını kapan askerlik şubesine yazılmak için sıraya girip, şehidine sahip çıkıyor. Bence bu arada Avrupa kiliselerinde de çanlar birileri için çalıyor. Bilin bakalım kimler için.

Yazarın Diğer Yazıları