Sekiz asker

PKK’nın eline düşen (esir demeye dilim varmıyor) 8 askerimiz, belirli bir zaman, rehin tutulduktan sonra, herhalde maksatlı bir “şovla” serbest bırakıldılar. Amaç herhalde sırasıyla; PKK’nın gücünü, “aracı” DTP’yi de halka sempatik göstermek, sonra da  Washington konuşması sırasında, hem Başkan Bush’un hem Başbakan Erdoğan’ın  “ellerini” kuvvetlendirmek! Ancak, bütün bunların ortaya çıkardığı bir hakikat var; demek ki DTP, PKK ile bu kadar iç içe yakın! Zaten, DTP milletvekillerinin, aslında TBMM’de PKK vekilleri olduğu malûm. Van milletvekili Fatma Kurtulan hanım Mecliste, eşi dağlarda PKK “savaşçısı.” DTP’liler, bunun sorgulanmasının “özlük haklarına tecavüz etmek olduğunu” söylüyorlar! “Özler” karışmış durumda!
Bu “şovdan” ortaya çıkan bir gerçek de, ABD’nin de bu “şova” fotoğraflardaki askerleriyle katılmış olması. “Yerlerini”  bilmesi de,  PKK’ya ne kadar yakın olduklarının delili!  “Gönüllerde muhabbet, sıcak yakın-elektronik-uydu istihbaratına ne hacet!”
Nihayet, AKP’nin de bu mizansene dâhil olduğu da, Bush’un “Erdoğan’la yakın temasta idik” demesinden anlaşılıyor. Daha da vahimi, PKK liderlerinden Murat Karayılan, esir askerlerin serbest bırakılması sürecinde, AKP hükümetinin temas kurduğunu iddia ediyor! Yani ortada “sürpriz” yok, bir “oyun” var!  
Sekiz askerin serbest bırakılmalarına sevinmek, Mehmet Ali Şahin gibi, doğrusu benim de içimden gelmiyor! Hele bu “şovun” fotoğraflarını ve askerlerimizin hallerini gördükten sonra! Ve bu askerlerin “gönüllü kaçtıkları” da soruşturma sonunda sabit olursa daha fazla üzüleceğim! 
Bazı esir anaları-yakınları Bakanın bu sözlerini yadırgamışlar. Üzülmüşler... Eminim, onlar ve bazı okuyucularım da, bu sözlerime tepki gösterecekler!  
Aslında, askerlerin serbest bırakılmalarına insan ve baba olarak çok sevindim. Benim bir yakınım serbest bırakılsaydı da çok mutlu olurdum. Ancak bu olayda bir Türk milliyetçisi olarak, yukarıda anlattığım sebepler dolaysıyla sevinemedim, hele kendi oğlum veya torunum çarpışmadan teslim olmuşsa, kahrolurdum! Çünkü, eğer esirlerin “gönüllü kaçtıklar”  doğruysa, Türk ordusunun onuruna bir kara leke! Bu da, hasımlarımız ve malum yazarlar tarafından çok istismar edilecek.

Organizasyon
 
Ama gerçek şu ki; bu askerlerimizin böyle, davullu zurnalı serbest bırakılmaları, Barzani’nin iş maşası İlnur Çevik’in organizasyonu, DTP aracılığı, AKP Hükümetinin ve ABD’nin bilgileri tahtında, olmuştur.  Teslim almaları, mücadelemize ve dünyadaki geleneksel Türk imajına da, zarar vermiştir.
Halisane temennim, bu askerlerin  “gönüllü” kaçmadıklarının, tuzağa düşürüldüklerinin tespit edilmesi ve sonra da Genelkurmay bildirisindeki, ince deyimiyle TSK saflarına, yeniden katılmaları. 
Esir düşmek savaşın şartlarında ve mantığında vardır. Nitekim bütün savaşlarda askerlerimiz esir düşmüşlerdir.
Askerler tuzağa düşürülebilir, birlikleri sarılınca, cephaneleri kalmaz, süngüleri de yetmezse esir olurlar. Ne var ki, onlara belletilen kural, sonuna kadar çarpışmaktır!
Bugün rahat koltuklarımızdan ahkâm kesmek kolay. Bu sekiz askerin hangi koşullarda teslim olmaya mecbur edildiklerimi bilemiyoruz. Arkadaşları şehit düşerken, onların görevlerini sonuna kadar yaptıklarını ve  “gönüllü”  gitmediklerini umut ediyorum!
Midemi bulanduran bir husus da, bu 8 askerden üçünün  “Kürt”  kökenli olmaları. Ordu saflarında, hatta Komuta kademelerinde  “Kürt” kökenlilerin bulunması ve hatta en yüksek mevkilere kadar yükselmeleri, şimdiye kadar hiç yardırganmadı. Kore savaşında bizim takımda, üç aslan gibi Kürt asıllı er vardı. Hayatlarımız onlara emanetti ve bu emanete asla ihanet etmediler. Hayatımızı emanet ettik, onlara güvenirdik. Bugün ise Kürt kökenli askerlere, artık aynı güveni duymamamız, çok acı!  
Bu olay, askerlerimize esir düştükleri takdirde, ne yapmaları gerektiği hakkında da eğitim verilmesi gerektiğini gösteriyor. Esir düşenler, “Cenevre Konvansiyonu” gereğince sadece  “isim-rütbe ve künye numaralarını”  söylemekle mükelleftirler! 

Yazarın Diğer Yazıları