İdare-i maslahat

Maksat asla, Genelkurmayımızı, kamuoyu baskısıyla  “sınır ötesi operasyona” zorlamak değildir. Zaten, askerlerimiz de göstermelik ’nokta operasyonu’ değil, radikal bir operasyonun gerekli olduğunu bildikleri kadar,  “doğru zamanda”  bir operasyonun, doğru yöntemlerle nasıl yapılacağını, şimdi askeri uzman kesilenlerden -ve de hükümetten- çok daha iyi bilirler,  “kamuoyu baskısı altında”  bir maceraya girişmezler. Kimse bu olayı, tarihte başka şartlarda vuku bulmuş, başka olaylarla karıştırmaya kalkmasın!  
Ancak bir kafa karışıklığı olduğu da, ortada. Başbakan RTE, Çekoslovakya’ya giderken, kendisine çanak tutan bazı yazarlara;  “Sınır ötesi herhangi bir operasyon söz konusu değildir. Bu operasyonlarda tavrımız, her şeyden önce burada silahların bırakılmasına yöneliktir” buyurmuş!
Yanlış hatırlamıyorsam Erdoğan daha iki gün önce, “operasyonu yapmakta kararlıyız” demişti... İki günde, ne değişti? Washington’dan yeni bir uyarı,  savsaklama mı geldi de, şimdi topu taca atıyor. Veya daha hayırhah bir yorumla,  “kaleye, sol gösterip sağdan vurmayı” mı, tasarlıyor?

Silahları bırakmak

“Şu anda siyasi, diplomatik, askeri ne gerekiyorsa bunlar yapılıyor”  demesi ve tavrının  “silahların bırakılmasına”  yönelik olduğunu “vurgulaması”  da dikkate şayan! Acaba Sayın Başbakan,  “barışçı çözülmecilerin”  ve APO’nun hep önerdikleri,  “karşılıklı silah bırakmak masalına”  mı inanıyor?  “Kuzey ve merkezi Irak’taki gelişmelerden” söz etmesi de, acaba hâlâ Barzani ve Talbani’den hayır beklediğinin işaretleri mi? (Erdoğan acaba, Talabani, Ahmet Türk ve Mehdi Zana’nın APO ile sarmaş dolaş fotoğraflarını hatırlar mı?)
Ve iddia ettikleri gibi bu hususlarda Genelkurmay’la Hükümet arasında, gerçekten “tam mutabakat”  var mı? 

Nalıncı keseri
Erdoğan,  “Bazı siyasi liderler savaş çığırtkanlığı yaparken, şimdi bizim söylediğimiz şeyleri söylüyorlar”  dedi. Herhalde emekli bazı askerleri kastediyor. Bakın, böyle ayaküstü ve oyunun tarihi köken ve boyutlarını bilmeden söylenen sözler korktuğum gibi, nasıl  “nalıncı keseri”  gibi yontuluyor!

Hoşgörü

“Cehennemin yolları iyi niyet ve hoşgörü ile döşelidir!”  Hoşgörü -iyi niyet, milli çıkarlar söz konusu olduğunda  “gaflet” , maksatlı-aldatmaca olursa düpedüz  “ihanet” tir! 
Zana olayından ders alınmadı.  “Sözde Demokrasi”  diye, T.C. düşmanı bölücüler, PKK-DTP kılığında  “Türkiye Büyük Millet Meclisine” indirildi! Bu, hem iyi niyetli  “gaflet” , hem de maksatlı  “ihanet”  oldu. PKK’nın, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne dağlarda yaptıklarını, teröristlerin Türkiye kesesinden maaşlı  “vekilleri” , pervasızca Meclis kürsüsünden ve kongrelerinin  “sonuç bildirgesinde”  T.C. rejimini ve yapısını değiştirmek önerileriyle yapıyorlar. Meclis’te ettikleri yemine ihanet ediyorlar. Türkiye’nin  “birlik ve bütünlüğünü ” istemedikleri zaten belli idi. Bir defa daha kanıtlandı.
Onları  “siyasi çözüm vb..”  diye Meclise getirenler, acaba bunu anladılar mı? Ne gezer... Hâlâ demokrasiden, Kürtlere yaptığımız haksızlıklardan söz ediyorlar!
Bu; geçmişleri, karıları kocaları ve ayakları dağlarda, PKK’da olan bu adamları, kadınları Meclis’ten atmak, yargılamak ve DTP’yi de başka adla tekrar açılmamak üzere kapatmak gerek! Güçlü bir iktidar bunu yapardı! Amma  “sözde”  demokrasi,  “özde”  AB süreci var! Kendisini -kendi gücünü bilen- yabancılardan ve kendi  “ayak seslerinden”  korkmayan hiçbir hükümet, bu hususta acz gösteremez!
MHP Genel Başkanı ilk adım olarak, tüm DTP’li-PKK’lı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması teklifini imzaya açtı. AKP’lilerin çoğunun, imzalarını atmayacakları belli. Çünkü oy hesapları yüzünden, bölgedekileri karşılarına almak istemezler. Ama ya üniter ulus devletimize açıkça meydan okuyan bu eşkıyanın, dokunulmazlıklarının “toptan” kaldırılmasına karşı çıkan, CHP’ye ne demeli?
Beyler; “demokrasi ve hukuk” tartışması yapmıyoruz. Hukuk ve demokrasi eşitler arasında olur, devletimize kasteden eşkıya için söz konusu olamaz! 

Asıl maksat

Sorun zaten AB platformunda, şimdi de Türkiye’de, bir  “Türk-Kürt” etnik kavgasını tahrik ederek BM Güvenlik Konseyi’ne taşımak istiyorlar. Böylelikle de, BM Barış Gücü’nün “Mavi Berelileri” ile bizim “Mavi Bereli Komandolar” karşı karşıya getirilecek. Kısacası Türkiye’yi Lübnan’a, Kosova’ya çevirmek istiyorlar!
Buna engel olmanın tek yolu; yaraya tuz basmak değil, irini çıkarıp atmaktır! Orta yol yoktur!

Yazarın Diğer Yazıları